Efendi BARUTÇU
Gün Sazak; Bir şehidin yolculuğu-12 (Güneş Motel Rezaleti)
Yakın Siyasi Tarihimizin Bir Kara Lekesi: Güneş Motel Rezaleti
11 Aralık 1977 mahalli seçimlerinde CHP %41,8; AP %37,1; MSP %6,9; MHP %6,7 oranlarında oy toplamıştı.
MHP’nin dört yıl önceki mahalli seçimlerde 133 bin oy almışken şimdi 820 bini aşması, kitleleşmekte aldığı mesafeyi gösteriyordu. Erzincan, Elâzığ, Bingöl, Yozgat ve Çankırı il merkezlerinde belediye başkanlıkları kazanılmıştı. Kazanılan ilçe ve belde belediyelerinin sayısı 56 olmuştu.
Seçimlerin ardından AP’den milletvekili istifaları başlamıştı. Hükümetin düşmesi ve Ecevit’in iktidara gelmesi için ikna edilen milletvekilleri ardı ardına istifa ediyordu. Bu istifaların parti içi çekişmeler veya diğer siyasi sebeplerle olmadığı, bazı iş adamları ve kaçakçı patronlarının kesenin ağzını açtığı söylentileri dolaşıyordu. Ecevit kurduğu bir ekiple AP’li milletvekillerine kanca atıyor, dışardan gelen herkesi bakan yapacağı vaadinde bulunuyordu.
Kamuoyunda ‘’11’ler olayı’’ olarak anılan bu hadise Ecevit’in AP mensubu 11 milletvekili ile İstanbul Florya’daki Güneş Motel’de buluşmasıyla sonuçlanıyor. Günümüzde hâlâ çok ilkeli(!) siyasetçi olarak anılan Bülent Ecevit, bu yüz karası milletvekili transferleriyle muradına yaklaşıyordu.
Böylece 31 Aralık 1977 günü güvenoyu yapılmış ve Süleyman Demirel başkanlığındaki II. MC koalisyon hükümeti 218’e karşı 228 güvensizlik oyuyla düşürülmüştü.
Yapıldığı yerin adıyla, ‘’Güneş Motel Rezaleti’’, siyasi tarihe geçen bu olay, Türkiye’nin demokrasi tarihinde kirli anlaşmaların ve siyasi ahlaksızlığın timsali olarak yer almıştır.
Ecevit hükümeti 5 Ocak 1978’de göreve başlıyordu. Basın, iş çevreleri ve yabancı lobiler tarafından övgülerle karşılanan bu hükümette Güneş Motel yaranı içinden Tuncay Mataracı yeni Gümrük ve Tekel Bakanıydı.
Gün Bey, halefini makam odasının kapısında karşılar, tebrik edip başarılar diler. Son sözleri şöyledir:
‘’Hiçbir makamda kimse bâki değildir… Önemli olan yüz akı ile hizmeti devredebilmektir. Biz buna gayret ettik, inşallah siz de güzel hizmetler yapacaksınız.’’
Bakanlığın her kademedeki çalışanlarına yayınladığı mesajında ise: ‘’Devletin siyasi makamları geçicidir fakat devlet memurluğu devamlıdır. Devletimiz siz kıymetli idareci, memur ve işçilerimiz sayesinde olacaktır.’’
İleride görülecektir ki Gün Beyin iyi temennilerle görevi devrettiği Tuncay Mataracı 12 Eylül darbesinden sonra kaçakçılardan rüşvet almak iddiasıyla yüce divana sevk edilecek, toplam 22 kişinin yargılandığı dava 16 Mart 1982’de sonuçlanacak ve Tuncay Mataracı 43 yıl ağır hapis ve 787 milyon 386 lira para cezasına çarptırılacaktı. (Esas sayısı: 1981/2, Karar sayısı: 1982/1)
Yüce divanın kuruluşundan o tarihe kadarki en ağır cezaya çarptırılan bakanlardan birisi olan Tuncay Mataracı 10,5 yıl hapis yattıktan sonra 1991 yılında tahliye olacaktır.
Özel hayatında ve siyasi hayatında hiçbir akçeli işe adının karışmamasıyla haklı bir takdir toplayan Bülent Ecevit, ne yazık ki 1980 öncesi başbakanlıkları döneminde gerek partisindeki gerek hükümetindeki bir kısım şahısların ve mataracı örneğinde olduğu gibi bakanların kirli ve karanlık işlerine, rüşvet ve iltimaslarına ne müdahale edebilmiş ne de mâni olabilmiştir.
Gün Sazak: En Amansız Siyasi Muarızının Bile Takdir Ettiği Bir Bakan
27 Ocak 1978 Cuma günü TBMM bütçe karma komisyonunda Gümrük ve Tekel Bakanlığı bütçesi görüşülürken ‘’siyasi görüşü ve düşüncelerinin’’ Gün Sazak’la %100 zıt olduğunu ifade eden ve mecliste hızlı sosyalist ve hızlı devrimciliğiyle, bıçkın tavırlarıyla bilinen CHP İzmir Milletvekili Süleyman Genç söz alır ve Gümrük ve Tekel Bakanı Tuncay Mataracı’ya hitaben Gün Sazak dönemindeki personel tayinlerini hatırlatır:
‘’Bakanlığınızın geçmiş tatbikatında, düşüncelerini %100 paylaşmadığımız bir bakan; ahlâk değerlerini sıfıra indiren birtakım insanları tasfiye etmiştir. Doğru yapmıştır...’’
‘’Doğru yapmıştır! Eğer bunlar; her türlü ahlâk, değer yargılarını sıfıra indiren bunlar yeniden gelirse geçen bütçede olduğu gibi bu bütçede de mücadelesini yapmaya devam ederiz.’’
Gazeteci Taha Akyol, Gün Bey’in sahip olduğu kişilik ve zihniyetin başarısındaki yerini özet halinde tahlil ediyordu:
‘’Her şeye ‘yapılabilirlik’ açısından bakar, hayalci olmazdı. ‘Prodüktivite’, ‘rasyonellik’, ‘üretim’, ‘maliyet’, ‘organizasyon’, ‘yetki devri’ gibi modern tahsilin ve iş hayatının kazandırdığı kavramlara sahip olduğu için Gümrük ve Tekel Bakanlığında görülmemiş bir başarıyı gerçekleştirdi.
Onun rasyonel ve pragmatik yönü, Bakanlıktaki başarıyla fikrine de itibar kazandırmış, ülkemizde siyasetin en aşırı biçimde zıtlaştığı bir dönemde bile, en sert siyasi muarızları daima ondan saygı ve takdirle bahsetmişlerdir. Böylece ‘köylü’, ‘popüler’, ‘halk adamı’ ve ‘rasyonel’, ‘pratik’ milliyetçi Gün Sazak; bir fikrin ve şahsiyetin muarızları üzerinde bile nasıl saygı ve itibar kazanacağını; buna milliyetçi olmanın yetmeyeceğini, milliyetçi ve rasyonel, milliyetçi ve pratik olmak gerektiğini ortaya koymuştur.
Rasyonel zihniyet, ‘hizmet’ kavramını geliştirir. Böylece yetkili, çevresine sağladığı imkanlarla değil, mesela iktisadi bir kuruluşsa, üretimini arttırıp maliyetleri düşürerek topluma ‘hizmet’ sunar. Üretim ve yönetim gibi fevkalade karmaşık, değişik branşlarda uzmanlık isteyen sahalarda ‘yetkili’nin yetkisini belirli kurallar içinde ‘devretmesi’, böylece kendisinin bir ‘mülk sahibi’ değil ‘koordinatör’ olması gerekir.
Gün Sazak, köylülükten aldığı tevazu, açıklık, iyi niyet, toprak ve insan sevgisi gibi kavramlara, modern tahsil ve iş hayatından kazandığı ‘rasyonellik’ ve pragmatikliği ilave ettiği için, Bakanlık’ta hiç çekinmeden yetki devri yapmış; müsteşarını, genel müdürünü aşarak alt kademelere müdahale etmemiş, sadece üst birimler arasında koordinasyon ve genel yönlendirmeyi yapmıştır. Bu sayede de başarılı olmuştur.’’
Karanlık Bir Yıla Girerken
Türkiye 1978 yılına yeni bir hükümetle giriyordu.
‘’Güneş Motel’’ gölgesi altındaki Ecevit hükümeti, sermaye çevrelerinin, bazı sendika yöneticilerinin, üniversite ulemasının ve basının büyük desteğine sahipti.
Destekleyici kesimlerin bu hükümetten beklentileri yüksekti: Ecevit’e sempati duyan batılı ülkelerden sağlanacak kredi desteğiyle ekonomik kriz aşılacak ve Türkiye istikrarlı bir devreye girecekti. Bunu sağlamak için Kıbrıs konusunda batılıları hoşnut edecek adımları ancak Ecevit atabilirdi. Aşırı sağ ve sola karşı aynı mesafede kalarak içeride asayişi de sağlayacaktı. Böyle pompalanan ümitlerin hiçbir dayanağı olmadığı, söylenen ve yazılanların ne kadar kof olduğu çok değil bu yıl içinde anlaşılacaktı. Burada bir hakkın teslimi açısından sadece şunu yazabiliriz ki Ecevit Kıbrıs konusunda -kendisinden önceki hükümetlerin de yaptığı gibi- ABD’nin ve Batılıların beklediği tavizi vermedi.
Ecevit iktidarı işe başlarken hışımla ülkücülere saldırıya geçmiş, yıldırma ve bitirme operasyonu yürütüyordu. Memur kıyımı, öğretmen sürgünleri sökün etmişti. İlk hamlelerden biri olarak, ortaöğretim kurumlarına öğretmen yetiştiren 55 eğitim enstitüsünü yarı yıl tatilini öne alarak kapatıyordu. Birincisini 1973’teki CHP-MSP koalisyonunda Milli Eğitim Bakanı Mustafa Üstündağ ile başlattığı ‘’Milli Eğitimde Haçlı Seferleri ve Ölüm Sürgünlerinin’’ ikincisini bu hükümetin Milli Eğitim Bakanı Necdet Uğur vasıtasıyla sürdürüyordu. Birçok bakanlıkta olduğu gibi Milli Eğitim Bakanlığında da milliyetçi-ülkücü kimliğiyle bilinen yüksek idareciler, memurlar, öğretmenler, bölücü siyasi Kürtçü unsurların kontrolünde olan şehir ve ilçelere tayin edilerek ölüm veya istifa gibi iki tercihle karşı karşıya bırakılıyordu.
POL-DER mensubu polis şefleri ülkücü avına girişmişlerdi. İşkence yapılan ülkücü gençlerin sayısı ilk aylarda çığ gibi büyüyordu. Gençlerin öfke ve tahriklere kapılmaması için Ankara’dan sürekli olarak ‘’oyuna düşmeyin’’ uyarıları yapılıyordu.
Emniyet teşkilatının aşırı solcu bir derneğin kontrolüne girmesi, sol terör örgütlerinin daha da azgınlaşmasına yol açıyordu. Ocak ayında katledilen ülkücülerin sayısı yirmiden fazlaydı. Buna karşılık nefsi müdafaa ve benzer sebeplerle devrimci gençlerden de öldürülenler oluyordu.
Bazı karanlık olaylar daha kötü günlerin habercisiydi: 16 Mart günü İstanbul Üniversitesinin önünde solcu öğrencilere yapılan bombalı saldırıda yedi kişi can vermiş, olayın gerçek failleri bulunamamıştı.
18 Mart’ta Ümraniye’de ülkücü beş işçi; Ömer Bayraktar ve dört arkadaşı TİKKO çetesi tarafından kaçırılmış, sözde ‘’halk mahkemesinde’’ sorgulanmış, yüzleri ve vücutları parçalanarak bir taş ocağında kurşuna dizilerek katledilmişlerdi.
MHP kitlesinde büyük bir gerginlik başlamıştı. MHP Genel Başkan Yardımcıları Sadi Somuncuoğlu, Gün Sazak ve Tahsin Ünal; Başbakan Yardımcıları Orhan Eyüboğlu, Turhan Feyzioğlu ve Faruk Sükan’a birer mektup göndererek; iktidarın tutumunu eleştiriyor, işkenceler konusunda detaylı bilgileri sıralıyor ve hükümeti ikaz ediyorlardı.
Daha sonra Türkeş’in Başbakan Ecevit’e gönderdiği mektupta da birçok ilde yapılan işkence olaylarından örnekler veriliyor, isimler sayılıp dökülüyor, işkence görenler için verilen raporlar sıralanıyordu. Başbakan’dan işkenceci görevliler hakkında soruşturma ve kovuşturmanın yapılması, ‘’ülkemiz için utanç verici bir leke olan işkencelerin’’ durdurulması için yetkilerini kullanması isteniyordu.
Devam edeceğiz… Sonun Başlangıcı, 15 Nisan 1978 - MHP’nin Tarihi Yürüyüşü
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.