Efendi BARUTÇU
Gün Sazak; Bir şehidin yolculuğu-11
Tekel Cephesi
Kaçakçılık, dünyanın her yerinde görülen bir olay olmakla birlikte, ekonomik gerçekler dışında başka ülkelere karşı siyasi ve iktisadi silah olarak da kullanılmıştır. 1970’lerde dev boyutlara ulaşan sigara kaçakçılığını, Türkiye’ye karşı yürütülen böyle bir saldırı olarak değerlendirmek mümkündür. Bu iş, milletlerarası boyutları olan bir ekonomik taarruzun halkalarından biridir. Sigara kartelleri, bazı ülkelerde kurdukları üretim ve ticari üsleriyle, hedef pazar Türkiye’ye yapılan sigara kaçakçılığının kaynağı, yönlendiricisi ve besleyicisidir. Bu çarkın içinde sigara karteli dev şirketler, devletlerin gizli örgütleri, kaçakçı şebekeleri gibi her türlü unsur bulunmaktadır.
Türkiye’ye yapılan illegal ekonomik saldırıda Bulgaristan üs olarak kullanılıyordu. Bulgar devlet şirketi olan Kinteks, Avrupa’dan akan kaçak malların, Türkiye’ye sokulması işinin organizatörlüğünü yapıyordu. Kinteks Bulgaristan’ın resmi ithalat ve ihracat şirketiydi. Avrupa ülkelerinden Türkiye’ye ve Ortadoğu’ya uzanan uluslararası kaçakçılık ağında uzman bir devlet kurumu olmuştu. Kapitalist Batılı devletlerin ekonomik faaliyetlerin tetikçiliği komünist Bulgaristan yapıyordu.
1970’lerin “soğuk savaş” şartlarında, “kapitalist Batı” ile “komünist Doğu” arasında böyle sistematik bir organizasyonun olması ve aksamadan yıllarca sürüp gitmesi, devletlerarası gayri resmi özel anlaşmaların olduğunu göstermektedir.
Türkiye’de kaçakçılığın böylesine dal budak salmasının temel sebebi, sadece yabancıların hüneri değildir. Devletin içine düştüğü dağınıklık, keşmekeş ve acizlik de bunda rol oynamaktadır. Bir başka sebebi de Türkiye’nin siyasi seçkinlerinde yaygın olarak görülen yetersizlik, şuursuzluk ve sorumsuzluktur.
Kaçakçılıkla mücadele etmesi gereken kurumlar adeta felç halindeydi. Bu kurumların içinde kaçakçılıktan pay alma işi sistematik bir manzara kazanmıştı.
1977 yazında Tekel’in sigara fabrikalarının üretimi, kapasitenin % 30’u seviyesinde seyrediyordu. Tütün üretimi had safhada olduğundan depolar dolup taşıyordu. Fabrikalarda işçi sayısı istihdamın birkaç katına çıkmıştı. Bunlara karşılık üretim düşmüştü.
Yerli üretim çökünce sigara kıtlığı giderek müzmin bir hal almış, meydan kaçak sigaraya bırakılmış ve yabancı markalar piyasayı işgal etmişti.
Tekel’in fabrikalarında makinelerin pek çoğu bozuktu. Önemli makinelerin bazı sendika temsilcilerinin yönlendirmesiyle -kaçak yabancı sigaraya pazar oluşturmak için- bozulduğu yaygın bir söylentidir.
Bütün zorluklara rağmen, ekim ayından başlayarak tekelin fabrikalarında üretim hızla yükselmeye başlamıştı. Kasım ayının ortalarında Tekel yerli sigara üretiminde ülkenin ihtiyacını karşılayabilecek seviyeye ulaşmıştı.
Gümrük Tekel Bakanı Gün Sazak şöyle diyordu:
“Beş ay zarfında fabrikalarımızdaki üretimi %30 nispetinde arttırdık.
Bu aynı makinelerin, aynı insanların yaptığı üretimdir. Bu sadece şu suretle mümkün kılınmıştır: Bu fabrikaların başına ülkücü idarecileri getirmişizdir. Bunlar kendi gönüllerinde taşıdıkları heyecanı işçilerine de aktarmışlardır. Böylece idareci-işçi iş birliği neticesinde üretim kısa denilebilecek bir zamanda artmıştır.”
Amerikan sigaralarının kaçak olarak Türkiye’ye doldurulması ciddi ölçülerde tıkanmıştı. Üstelik daha mücadelenin başlangıcıydı. Amerikan sigara devi Philip Morris’in Genel Direktörü, Tekel Genel Müdürü Esat Güçhan ile görüşme talebinde bulunur. Güçhan, Gün Sazak’a bu görüşmeyle ilgili talimatını sorar. Bakan:
“Sözü eğip bükmeden söyle. Türkiye’ye kaçak sigara pompalamaktan vazgeçsinler. Bize karşı önce dürüst olsunlar.”
Misafirin niyeti anlaşılmıştır. Kendilerinin Türkiye’de üretim yapabilme yolunun açılması, Türkiye pazarına girmeleri için Tekel’in kaldırılması… Esat Güçhan bakan beyin söylediklerini tekrarlar ve alınan tedbirlerle kaçak sigara girişinin yakın gelecekte sıfır seviyesine doğru düşeceğini, bunda kararlı olduklarını söyler.
Amerikan sigara devleri, Tekel’in varlığından nefret etmekte, bu Türk kurumunun yok edilmesi için her yolu ve her vasıtayı kullanmaya kararlıdır.
Gün Sazak bu konuda şunları söylüyordu:
“Türkiye’yi tütün meselesinde de Amerika’nın esiri yapmak temayülünde olan bir düşünceyle mücadele halindeyiz.
Amerika sigara yaparken, kısmen Türk tütünü kullanacak, fakat kendi kalitesini, kendi tavını verebilmek için de Amerikan tütününü devreye sokacaktır. Böylece Türkiye’de bir Amerikan tütünü alışkanlığı meydana getirmek suretiyle Türk tütün sanayisine darbe vuracak ve Türkiye’de Amerikan tütün sanayisini hâkim kılmak isteyecektir.
Açıkça ortadadır ki, bazı iş çevreleri Türkiye’de tamamen Amerikan sermayesinin hakimiyetini kurmak istemektedirler. Bunların niyeti, Türkiye’nin kendi gücüyle büyümesini, kendi varlığını ortaya koymasını önlemek, Türkiye’yi Batıya yama yapmak, onun peyki hali ne getirmektir.”
Değerli okuyucular,
1977’lerde merhum Gün Sazak Bey ABD sigara devlerine karşı -daha sonra hayatına mal olacak- bir büyük mücadeleyi başarıyla sonlandırmıştı. Çok muhafazakâr! çok yerli ve milli! ve pek çok ABD karşıtı! Ak Parti iktidarının 2009’da Tekel’in özelleştirilmesi kararıyla ABD sigara devlerinin isteği doğrultusunda çözülmüş oldu. Gelin de Gün Sazak’ı sonsuz rahmetle anmayın!
Tuz Meselesi
1977 Türkiye’sinde tuz bile dert haline gelmiş, Türk kıtlığı çekilmekteydi. Gün SAZAK bakan olduktan sonra bir yandan İzmir Çamaltı Tuzlasındaki yatırımlar devam ederken öbür yandan da Tuz Gölü’ndeki tuz oranı diğerinin on misli olduğu için bütün çalışmalar buraya teksif edilmişti. Gün Bey:
“Bakanlığı devraldığımız zaman tuz ithal eder durumda olan memleketimiz, bizim planladığımız yollarla 1979 başından itibaren tuz ihraç edecek duruma gelecektir. Bu yolla önemli ölçüde de döviz temini sağlanacaktır.”
Çay Üretimi
1977 yazında sigara ve tuz kıtlığı çeken ülkede çay da bulunamıyordu. Gün Sazak:
“Depolar çay dolu ama vatandaş içmeye çay bulamıyor. Bu tuhaf durum yönetimdeki sakatlığı göstermektedir.”
ÇAYKUR Genel Müdürlüğüne getirilen Nedim Yılmaz bakandan aldığı talimatla işin içine dalıyor ve kısa zamanda piyasaya çay sürümü hızlanıyordu. İki ay içinde istenen her ilçeye istendiği kadar çay gönderilmeye başlanmıştı.
Sazak çay konusunu şöyle özetliyordu: “Türkiye’de çay kurumu acı bir duruma düşürülmüş, partizanlık ve yanlış politikalarla mali ve idari yapısı zaafa uğratılmıştı. Şimdi başına koyduğumuz genç ve değerli arkadaşlarımız eliyle kurumu kendi kendine yeter hale getirmeye çalışmaktayız.
Çay paketlenip satılamadığı için memlekette çay buhranı vardı. Bakan olduğum günlerde kurumun çay paketleme kapasitesi yüz kırk tondu. Biz bu kapasiteyi günlük üç yüz tona çıkarttık. Böylece çay yokluğu şikayetlerini büyük çapta önlemiş bulunuyoruz.”
Personel Hareketleri
Gümrükler ve Tekel’de yapılan personel hareketleri sayı bakımından çok sınırlı olmasına rağmen basında “MHP’nin devleti işgal hareketi” gibi abartılı haberlere konu oluyordu. Gün Bey:
“Bir kere, sınırlarına, kapılarına hâkim olamayan bir devletin istiklalinden, hürriyetinden söz etmek mümkün değildir. Bu sebeple önce devletin kapılarına sahip olmak suretiyle devlet otoritesinin var olduğunu göstermek mecburiyetindeydik.
Aynı zamanda memleketin üretmeye muktedir olduğu malların, ürettiği malların sıkıntısını çekmekte olması da üzüntü verici bir haldi.
Bütün bunları hesaba katarak, Türk devletinin henüz çökmediği, herhangi bir devletin kontrolü altına girmediğini ispat etmek için, görevimizin bu olduğunu düşünerek bu yoldan işe başladık.
Şimdi diyebilirim ki gümrüklerde aldığımız tedbirlerle tır kaçakçılığını önlemiş bulunuyoruz. Böylece şimdi kaçak tırlar Türkiye’ye girememektedir.
Biz devlet memurunu; devlete, devletin kanunlarına, devletin bütünlüğüne saygılı, milletin birliğine inanmış, milletine hizmet etmek arzusunu gönlünde yaşatan ve zenginlikten, paradan daha çok itibara ehemmiyet veren insan olarak vasıflandırıyoruz.
Bu bakımdan, bizim iş başına getirdiğimiz -ki bunlar çok az sayıdadır- bu vasıftaki memurlardan; devlete karşı olan, devletin bütünlüğü veya milletin birliği umrunda olmayan, gününü gün edip vurgun peşinde olan kimseler rahatsız olmaktadır. Bununla birlikte bizim Tekel ve gümrük bünyesinde görev verdiğimiz memur sayısı dört yüzü bulmamaktadır.
Bu kadrolar ülkücü kadrolardır. Ülkücülükten de anladığımız; ülkücülük, bir partinin veya herhangi bir siyasi görüşün fonksiyonu değildir. Mensup olduğu millete ve devlete hizmet etmek, o milleti ve devleti; en iyisi, en büyüğü yapmak arzusunu gönlünde taşımaktadır. Ülkücülükten bunu anlıyoruz.
Elbette ki devletimizi teslim edeceğimiz insanlar, Türk devletini yükseltme ülküsünü içinde taşıyan insanlar olacaktır. Türk devletine karşı olan, Türk devletini soymak isteyen, kendi menfaati için her şeyi mubah gören zihniyete karşı mücadelenin elbette ki tek yolu vardır; o da ülkücü kadrolarla devleti teçhiz etmek yoludur.”
Devam edeceğiz…
Siyasi tarihimizin yüz kızartıcı bir hadisesi: Güneş Motel Olayı…
*Bu yazı dizisini hazırlarken “Himmet Kayhan-Gün Sazak Bir Şehidin Yolculuğu, Yarkın Yayınevi, 1. Baskı, Ankara 2015” kitabından büyük ölçüde istifade ettiğimi belirtmeliyim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.