Mehmet EROĞLU
Düet
Sevgili okuyucular çözüm derken çözülmeye mi başladık.
Sayın Başbakan bir konuşmasında “Demokrasi bizim için bir araçtır” sözü bir itirafımıdır. Ama bu söylemler çok amaçlı kullanılan ve kirletilen demokrasi olmuştur.
Bu demokrasi sözcüğü kötü amaçla kullanılarak tek adam otoritesi yönetimine mi bırakılıyor. Sayın Başbakan her konuşmasında darbe anayasası sözcüğünü kollanarak varmak istediği sonuç nedir.
Anayasaların çiğnenmesi de bir darbe değilmidir.
Anayasa hiçe sayılarak sözde demokrasi kullanılarak ülke bölünmeye mi götürülüyor.
Son günlerin sık kullanılan sözcüğü ise “barış” sözcüğüdür.
Barış ama nasıl bir barış.
Unutmayalım.
Sevr’de bir barış.
Ve Lozan da bir barış. Ama aralarında çok fark vardır.
Bölücülere sormak gerek siz Sevr tipi bir barış mı istiyorsunuz.
Bilmek istiyoruz İmralı ile yapılan görüşmelerde silahların susması karşılığında ne gibi pazarlıklar yapılarak ne gibi tavizler verildi.
Ülkem neredeyse adım adım bölünmeye giderken kırk bin kişinin katili ile pazarlık yapılırken geçmişte bebekler, öğretmenler, askerlerimiz ve polislerimiz şehit olmuşken bu barış nasıl olacak.
Herkes barış ister ama nasıl bir barış!
Bu ülkenin birliği ve dirliği için gencecik fidanları şehit vermişiz
Bakın sizlere gencecik bir öğretmen kızımızın hazin öyküsünü Sayın Yılmaz Aslanın kaleminden olduğu gibi aktarıyorum.
UNUTTURULANLARDAN... HAZİN BİR ÖĞRETMEN ''HİKÂYESİ''...(!)
Şimdi biz bunları unutmadığımız ve hatırlattığımızı için faşist oluyoruz, iyi mi?
UNUTTURULANLARDAN... HAZİN BİR ÖĞRETMEN ''HİKÂYESİ''...(!)
"NEŞE ÖĞRETMEN, Tekirdağ Şarköy’de, 1972 yılında, Alten ailesinin en küçük kızı olarak
Dünyaya gelmişti.
Öğretmen olmak istiyordu.
Eğitim Fakültesi’nden 1993 yılında mezun oldu.
Ataması Diyarbakır’ın Bismil ilçesine yapıldı.
Bölücü örgüt, öğretmenleri "Türk asimilasyonunun" en önemli parçası sayarak, eylem yapma
Kararı almıştı.
Emri, bugünlerde devlet yetkililerince "kanı durdurmak için herkesle görüşülür" denilerek
Müzakere yapılan Apo vermişti.
Neşe henüz 22 yaşındaydı.
Çıtı pıtı, çocuk görünümlü bir kızcağızdı"Bayrağımızın dalgalandığı her yere giderim" diyor,
Başka bir şey demiyordu.
Nokta tayininin çıktığı teröre müzahir bölge olan Çavuşlu Köyü’ne ulaşır ulaşmaz, görev
Yapacağı okula gitti.
Hali içler acısıydı.
Köy muhtarı ve köyün ileri gelenleriyle konuşup, eksikleri gidermek için yardım istedi.
Köylüler isteksizdi.
Ancak "Parasını ben vereyim" deyince onarımı başlatabildi.
İlk maaşının büyük bölümünü ustalara verdi, gerisini de borçlandı.
1993 yılının 26 Ekim’i...
Neşe yorgun argın okuldan eve geldi.
Program defterine ertesi günün derslerini yazdı.
Biraz dinlendikten sonra babasına "Tamirat işleri yüzünden açıldık.
Evde sivri biberimiz var istersen onları kızartalım ekmek ve yoğurtla yeriz" dedi.
Henüz bir ocakları yoktu.
Biberleri hazırladı, tavayı mavi piknik tüpüne koydu.
Ekmek ve yoğurdu masaya bıraktı.
Hava iyice kararmış, köydeki köpekler sürekli havlıyor; onun ötesinde uluyordu.
Köpek ve rüzgâr sesinden, önce kapının vurulduğunu duymadılar.
Sertçe çalmaya devam edince, babası "Kim o" diye seslendi.
"Açın, hoca hanımla bir şey görüşeceğiz" dedi kapıyı çalanlar.
Açtılar.
Karşılarında silahlı iki yarasa"Dışarı çıkın" diye bağırdılar.
Türkçeyi düzgün konuşanı, "Biz faşist T.C.’nin hiçbir öğretmenini Kürdistan’a sokmayacağız, biletlerini iptal etsinler" demedik mi diyerek, Neşe’nin yaşlı babasını tokatlayarak yere yuvarladı.
Neşe, köylülerden yardım gelir umuduyla bağırmaya başladı.
Avazı çıktığı kadar haykırdı ama köyden "yardıma gelen kimse" çıkmadı.
Doğrulan babası "Yapmayın" diye yalvarıyordu.
Yarasalardan biri silahın namlusunu Neşe’nin babasının kafasına dayadı ve tetiğe bastı.
Neşe donup kaldı.
Tekrar bağırmak istedi ama sesi çıkmadı.
Kendini olduğu gibi yere bıraktı.
Neşe’yi saçından tutup tekme ve dipçik darbeleriyle köyün çıkışındaki tepeye kadar
Sürüklediler.
Genç kızın üstündeki elbise paramparça oldu.
Bedeni sefil yaratıkların gözleri önündeydi.
Bu arada yarasaların sayısı beş olmuştu.
Neşe gözleri açık ve donuk, ölüme hazır bir huri gibi bakıyordu.
Biri kalaşnikofunu seriye aldı ve Neşe’nin sağ göğsünün üstüne dayayıp tetiği çekti.
Beş mermi Neşe’nin göğsünü parçalamaya yetmişti.
Yarasalar tatmin olmadı.
Diğer göğsünün de hakkını verelim dediler gülerek.
Aynı işlemi cansız bedeninin diğer göğsünde de tekrarladı biri.
Ailesinin üzerine titreyip kıyamadığı Neşe’nin elbiseleriyle birlikte vücudu da lime lime oldu.."
"Neşenin ölümü insan hakları için mücadele ettiğini iddia eden hiçbir dernek tarafından kınanmadı.
AB komiserleri kimseye "ne yapıyorsunuz" demedi.
Sokak köpekleri için kıyameti koparanların sesi çıkmadı.
Azıcık nasırına basılsa bağıranlardan tek bir açıklama gelmedi.
Aydınlardan "bunu umursuyorum" diyen olmadı.
Neşe öğretmen ve babasının arkasından on binler yürümedi" (Alıntıdır)
***
Not: Olay tamamen gerçek olup, sınıf öğretmeni olan Neşe ALTEN, Diyarbakır İli Bismil İlçesi Çavuşlu Köyü ilkokulu'ndaki görevine 30.09.1993 tarihinde başlamış, yirmi beş günlük öğretmen iken, 26.10.1993 tarihinde şehit edilmiştir.
Sayın Başbakan daha önce Mesut Barzani’yi ağır bir şekilde eleştirirken bugünlerde muteber biri olarak değer vermelerine ne demeli.
Hele Şivan Perver ve İbrahim Tatlıses’in vereceği düet’e bir de İmralı katilini davet etselerdi kadro tam olurdu.
Hiçbir üniter ve bağımsız devlet, her ne ad altında olursa olsun, ulus-millet-devlet üçlüsünün zarar göreceği, yıkıcı, bölücü bir oluşumu, demokrasinin gereği olarak görmez-görmezlikten gelemez-bu tür açılımlara kapı aralayamaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.