Nermin AKKAN
Distopya! (4)
İKİ BİN YİRMİ ÜÇ!
NE KALDI ONA?
VAY CANINAAA!
SEKİZ YIL KALMIŞ YAA!
BU ÜTOPYA,
BUNCACIK ZAMANA NASIL SIĞAR YAA!
MUHAMMET…..FATİH…..ATATÜRK……VE ÜTOPYA !!!!
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
‘İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur.’
“AHHHH! İSTANBUL SENİ YENİDEN BEN FETHEDECEĞİM.” Dedi Ütopya. Sen dünyanın merkezine “ben” olacaksın bu hadisin muhatabı olarak.
“AAAAH! Dedi, ”KERKÜK, MUSUL BENİMLE BİZİM OLACAKSIN ”BEN” OLACAKSIN” diye devam etti sözlerine. Gözlerinde çooook ötelerin alevi yerleşmişti.
“İKİ BİN YİRMİ ÜÇ, İKİ BİN YİRMİ ÜÇ……” sayıklamalarıyla uykuya daldı cenin pozisyonunda. Evrimini tamamlamamış gibiydi.
ÜTOPYA, ÜTOPYA’YA GÖRE!
DİSTOPYA, HALKA GÖRE!
“””” Çevremizde çok fazla duyduğumuz ama anlamını bize sorduklarında tam olarak ifade etmekte zorlandığımız kelimeler vardır. Şüphesiz o kelimelerin birisi de distopyadır.Peki, “Distopya nedir, distopik roman nedir, distopik filmler nedir?” sorusunun cevabını bu yazımızda arayacağız.
“Distopya” ilk defa John Stuart Mill tarafından kullanılmıştır. Yunanca bir kelimedir. Distopya, günümüzde ve gelecekte ideal olan toplumun -buna ütopya diyebiliriz-, giderek kötüleşeceğini, özellikle düzenin insanları terörize edip toplumsal bağların yok olacağını ortaya koyan bir bakış açısıdır. Bu bakış açısına pesimist yani kötümser bir bakış açısıdır diyebiliriz. Özellikle totaliter ve otoriter ya da herhangi bir baskıcı yönetim -adı ne olursa olsun- distopik toplumu ifade eder. Distopik toplumlarda arzu edilmeyen olaylar olur ve kaos (kargaşa) hakimdir.
İşte, geleceğin arzu edilenin dışında olacağını, kaosun hakim olacağını tabi ki şiddetin hakim olacağını anlatan romanlara “distopik roman” ve filmlere de “distopik film” denir. Son zamanlarda artan şiddet olaylarından mı nedir ya da devletlerin baskıcı yönetimlerinden midir bilinmez bu eserler çokça rağbet görmektedir.
Sinema tarihinde distopik anlamda ilk film Fritz Lang’ın 1927’de yönettiği “Metropolis” filmidir. Bu alanda çekilmiş filmleri sıralayacak olursak şunları sıralayabiliriz. Matrix, Karanlık Şehir, V For Vendetta, Gattaca, Yapay Zeka, Bıçak Sırtı, On İki Maymun, Brazil, Mad Max, Son Umut, Otomatik Portakal, Azınlık Raporu, İsyan, On üçüncü Kat, Terminator. Bir anlamda ve kısaca, distopya, her şeyin olabileceği en yüksek derecede kötü olduğu yer. her şeyin kötü olduğu düşünsel mekân.(ALINTI)”””””
“ Televizyonlarda her nedense ortasından kanallar geçen şehirlerin gösterilmeye başlandığını farkediyorum. Bu bir tür beyin yönlendirmesi mi Kader ?“ diye sordu Ütopya. Yine bakışlarında kızıl alevler dolaşıyordu.Dudağı tuhaf bir gülümsemenin yana kayıklığındaydı.
Kader, distopik bir filmin figüranı gibi hissetti kendini. Gözlerinde yeşilin her tonu titreşiyordu. Zihninde bir seyahate çıktı. Kendi kendine, ” ortasından kanal geçen kaç şehir var dünyada?” diye
"Nehirlerin böldüğü şehirler" dedi dişlerinin arasından Ütopya. Yine o bilindik bakış sinmişti gözlerine. Kızıllık saçan bakışlar.
Kader, oturduğu koltuktan kalktı. Bir bilim kurgu film senaryosu oluşmaya başladı zihninde. Yan odaya geçti. Şifre beyninde kodluydu, kapı kendiliğinden açıldı sanki. Tuşların üzerinde gezinen parmakları durdu birden. Şehirler uçuşmaya başladı ekranda.
"Nehirlerin Böldüğü Şehirler" başlığı altında.
Brugge
11. yüzyılda Avrupa'nın ticaret merkezi olan Brugge hala bir liman kenti olarak anılmaktadır. Şehrin içindeki kanallar günümüzde ulaşım maksadıyla kullanılmakta olup, bunlarda turistik geziler de düzenlenmektedir.
Amsterdam
Amsterdam kentinin eski bölümü iç içe geçmiş ay biçimindeki kanallardan oluşur. Bu kanalların iki yakasındaki tarihsel yapıların bir bölümü bugün ev olarak, kalan kısmı da kamu ya da özel işyeri olarak kullanılır.
Bağdat
Irak'ın başkenti olan Bağdat Dicle Nehrinin her iki yakası üzerine kurulmuştur. 1058 yılından sonra Selçuklu sultanlarının uğrak yeri olan şehir Osmanlı döneminde önemli bir vilayet olmuştur.
Budapeşte
Buda ve Peşte şehirlerinin 1873 yılında birleşimi sonucunda oluşan şehir Tuna Nehri üzerinde yer alır ve Macaristan'ın başkentidir.
Floransa
Kuzey İtalya'daki Toskana bölgesinin başkenti olan Floransa kısa bir dönem, eski İtalya Krallığı'na da başkentlik yapmıştır. Şehir, içinden geçen Arno Nehri çevresinde kurulmuştur.
Frankfurt
Almanya'da bulunan Main Nehrinin iki kıyısında ve Taunus'un güneyinde yer alan şehir dünyanın en önemli ekonomi merkezlerindendir.
Hamburg
Almanya'nın ikinci büyük şehri olan Hamburg kendi başına ayrı bir eyaleti oluşturur. Aynı zamanda Avrupa Birliği'ndeki en büyük 7. metropoldür. Şehir Kuzey Denizi'ne akan Elbe nehri kıyısındadır. Ayrıca şehrin içinden bir sürü nehir akmaktadır, dolayısıyla bu özelliğinden dolayı şehirde tıpkı Venedik gibi çok sayıda irili ufaklı köprüler bulunmaktadır.
Heidelberg
Şehri ikiye bölen Neckar Nehri ve sarayı ile birlikte tablo güzelliğinde olan kent aynı zamanda Almanya'nın en romantik kenti (Wege der Romantik) diye de anılmaktadır.
Kahire
Mısır'ın başkenti ve Arap dünyasının en büyük şehri olan Kahire'yi Afrika'nın en uzun ırmağı olan Nil Nehri ikiye böler.
Tiflis
Gürcistan'ın başkenti olan şehir Kura Irmağının her iki yakasına yer alır ve 350 km²'lik bir alana yayılır.
Köln
Vestfalya'nın en büyük şehri olan Köln ayrıca eyaletin en önemli ulaşım, kültür, bilim, sanat, ticaret ve eğlence merkezidir. Demir ve havayolu ulaşım ağının da kesişme noktası olan şehri Ren Nehri tam ortadan ikiye bölmektedir.
Londra
Dünyanın en önemli iş ve finans merkezlerinden olan Londra yaklaşık 8 milyonluk nüfusuyla AB'nin en kalabalık şehridir. Parlamento Binası, Tower Bridge, Tower of London (Londra Kulesi), Buckingham Sarayı, Trafalgar Meydanı ve London Eye gibi turistlik mekanlara ev sahipliği yapan şehri Thames Nehri ikiye böler.
Oquago
Newyork eyaletinde bulunan Oquago şehrini Delaware nehri ikiye böler.
Paris
Fransa'nın başkenti olan Paris Seine Nehri'nin üzerine kurulmuştur. Tüm dünyada anıtları, sanatsal ve kültürel yaşamı ile tanınmış olan şehir aynı zamanda dünya tarihinde başlıca ekonomik ve politik merkezler arasında yer almaktadır. Moda ve lüksün dünya başkenti olan Paris, 'Işık Şehri' olarak da anılmaktadır.
Polonya
Çek Cumhuriyeti'nden doğarak Baltık Denizi'ne dökülen Oder Nehri'nin en uzun kolu olan Warta Nehri Polonya'nın tam ortasından geçer.
Prag
Çek Cumhuriyetinin başkenti olan Prag Orta Bohemya'da Vltava Nehri'nin üzerinde yer alır. Prag'ın bir özelliği de 2. Dünya savaşında pek zarar görmemiş olmasıdır. Onun için birçok eski ev ve tarihi yerler vardır. Bu yerler arasında St. Vitus Katedrali de yer alır. Turizm alanında son yıllarda çok fazla rağbet görmektedir.
St. Petersburg
Avrupa'nın 5. büyük şehri olan St. Petersburg kültürel merkez oluşunun yanı sıra zarif binalarıyla da bilinir. Şehir Neva Nehri üzerinde yer alan 42 ada üzerine yayılmıştır.
Chernivitsi
Kaynağını Ukrayna'nın batısından alan ve Tuna Nehrinin bir kolu olan Prut Nehri Chernivitsi şehrinin ortasından geçmektedir.
Venedik
Venedik, Kuzey İtalya'nın doğusunda Adriyatik denizi kıyılarında karaya 4 kilometre uzunluğunda kara ve demiryolu köprüsü ile bağlanan, yaklaşık 118 adacık üzerine kurulu bir ada şehirdir. Venedik'in ana caddesinde yer alan Büyük Kanal görülmeye değerdir.
Şa Tin
İğne Tepesi'nden başlayıp, sığ bir koy olan eski Şa Tin Hoi'ye doğru akan Şing Mun Nehri Şa Tin'in içinden geçer.
Kiev
Ukrayna'nın başkentidir. Aynı zamanda en büyük şehridir. Şehrin içinden Dnieper Nehri geçer.(alıntıdır)
Heyecandan, parmakları çıktı almak için basacağı tuşları zor buldu Kader’in. Geri döndüğünde tunçtan bir heykelle yüz yüze geldi Kader. Sanki biliyormuş gibi elini uzattı Ütopya.
" Sence İstanbul bu listenin en üstünde yer alır mı Kader ?"
Sustu ve kızıl bakışlara dikti gözlerini Kader. Elindeki "Nehirlerin Böldüğü Şehirler " listesi el değiştirmişti çoktan.
"Sizce, bu listenin başına başka şehir geçemez değil mi " sorusuyla birlikte kuşkuyu da sırtlayıp getiren tümce, ağızdan çıktığında bile kaçacak delik aramaya başlamıştı. Ancak yüzünde kayık gülümsemenin belirmesiyle Ütopya’nın rehavetine sığındı Kader.
Sanki aynı hayalin içinde birlikte yürüyorlardı Kader'le Ütopya!
************
"Hayır, hayır, hayır" arka arkaya gelen hayırlar, masadaki tüm başları aynı kızıl bakışlara kilitledi.
"Sen sahiden bütün Kürtlerin arkandan Kürdistana yürüyeceğini mi sanıyorsun. "Dağ Başını duman almış.." diyerek ardına düşecekler bak bak bakk baakk" Sesindeki istihza belirgin bir öfkeyi de taşıyordu beraberinde. Kendisini köşeye sıkıştırılmış hissediyordu. Ödediği bedel gözünde büyüyordu her geçen gün.
“ Kendin bile inanmıyorsun bu başıbozuklardan bir devlet olacağına. Bir avuç soyguncu, tembel, çapulcu güruhla sıkıştığınız bu dağlarda bundan sonra kendi kendinizi yiyeceksiniz. Dua edin de Musul ve Kerkük sarhoşu bu insanlar çabuk uyanmasınlar. Ben bile koruyamam artık sizi bunlardan. Tükürüklerinde boğarlar sizi." dedi Ütopya. Dişlerinin arasından ıslık gibi çıkmıştı son sözleri.
Kapıdan hızla çıkarken "Mustafaaaa!" dedi. İkinci kez "Mustafaaa, yarım bıraktığın bu işi tamamlamak ta bana kaldı bak" dedi. Sözlerinin arasında en vurguladığı isimdi, Mustafa!
Tüm silahlı grubu temsil eden şahıs şer odağı masadan bir şekilde istediğini almış olarak kalktı. Petrol, su, toprak, kan, silah ve para paylaşılmıştı bir kaç günde bu masada. Yüzlerce hayvani özelliğin sentezi olan bu adamlar milyonlarca çocuğun etini gevişleyerek yürüdü menzillerine...........
*************
"Kadeeer" tiz bir çığlıktı Kader' i yerinden sıçratan.Öylesine dalmıştı ki son dönem gelen olası depreme karşı yapılan güçlendirme raporlarına bir an sesi unuttu ve dikkatle evrakları inceeeye devam etti. Adını koyamadığı daha doğrusu koymak istemediği bir korkunun yersizliğini gösterecek somut bir gösterge arıyordu.
İşin en kötüsü ise araştırmayı derinleştirdikçe korkusunun körüklenmesine neden olan hatta ve hatta paniklemesine yol açan delice bir düşünceyi senaryo okur gibi şekillendiriyordu zihninde.
Kader kendisini Ütopya' nın beyninde geziniyor gibi hissediyordu.Daha doğrusu beyninin işleyişine eşlik ediyordu dişleri zangırdayarak.
İstanbul ortalama 8 ila10 şiddetinde bir depreme karşı en küçük bir detay dahi atlanmadan hazırlanıyordu hazırlanmasına amma ikiye bölünmüş bir İstanbul görüyordu delilik çizgisindeki kıvrımlarda.Evet İstanbul ikiye bölünmüş, bir yanı kıyamete meydan okuyacak kadar güçlendiriliyordu çelik kasalarla, beton bloklarla, raylı sistemlerle ama diğer bir yarısı İstanbul'un yok sayılıyordu.Başını çırpar gibi şöyle bir salladı Kader " ne bu yaa! Adam düpedüz şehrin bir yarısını yıkılsın diye gözden çıkarmış yahu" diye söylendi dehşetle ve aynı anda "Kadeeer " çağrısı gümbürdedi koridorlarda.
Biriktirdiği dehşetten kurtulmak umuduyla şirinlik yapma ihtiyacı hissetti ironik bir şekilde." Beni özlemiş olamazsınız değil mi efendim" deyiverdi.Ansızın buz kesti kaderin elleri ayakları ,alev kuyusuna düşmüş gibiydi gözgöze geldikleri an itibariyle.
" Hani bir türkü vardı ya Kader ,neydi o? Hani "Beyoğlu çarşısında parası olan gezer" diye başlıyordu.Hatırladın mı? Cevabını beklediği bir soru değildi zaten sorduğu.Sesli düşüne seyirci arıyordu sadece.
" Beyoğlu çarşılarında para gezecek " diye sürdürdü sesli düşünü. Kader sıçradı yerinden ve girdi beyninin kıvrımlarına Ütopyanın yeniden. Dehşet içinde gezinmeye başladı.
İstanbul sallanıyordu, yerle bir oluyordu. Gecekondular domino etkisiyle yere yatıyorlardı, Toprak yer yer yarılıyor, çığlıklar toz bulutu içinde yitip gidiyordu. Kızıl alevler göğe doğru yükselirken sokaklar kaybolduğu için hiç bir araç yola devam edemiyordu. Saniyeler ivme kazanmış bir zamanı yutuyordu sanki! Sura üflenmişti işte! Bile isteye kıyametin başlangıcı için düğmeye basılmıştı. Beyoğlu çarşısında gezemeyecek olanlar ebedi istirahat ahlarına tazminatları ödenmeden yolcu ediliyorlardı. Mirasçı da bırakmıyorlardı arkalarında. İstimlak parası da ödenmeyecekti hiç kimseye!
Güçlükle kurtardı kader kendisini bu deli akıldan. Kızıl ışıklardan ayıramıyordu bir türlü bakışlarını Kader. Bu asırlara uzanan bakışların hükümranlığından kim bilir kimler ne kadar nasip alacaklardı!
Elindeki deprem raporlarını uzattı adama." Her şey istediğiniz gibi planlanıyor efendim, her iş tıkırında gidiyor" Dedi ve sakinleşmek için onun odasına girmesini bile beklemeden ilk kapıdan içeriye attı kendini.
" Bu manyak, bu deli yapay depremle şehri yerle bir edecek ya! Bunca insanı bir çırpıda öldürecek, cenazeleri gömmek için bile masrafa gerek kalmayacak. İş makinaları imam, kefen gasılhane vb. her bir şeyin yerine geçecek. Yeni kuracağı şehir yani dünya para merkezini kuracağı gökdelenler için arazi aranmayacak, kanalın geçeceği alan boşaltılmış olacağı için, nüfus istediği ki zaten arada bir dillendiriyordu " İstanbul’a vize ile girilecek " diye. Sayıya indirilmiş olacak, Tarihi yapısı ve dokusuyla korunan bir İstanbul' un yanında, yeni yepyeni bir şehir kurulacak.
Kanalda gezinen gondolları Ayasofya'dan izlerken İstanbul' u gerçekten fethetmiş bir kumandan olmanın keyfini yaşayacak ve dedesi Fatih Sultan Mehmet’te sollayacaktı. Mustafa Kemal'i sollamaya şunun şurasında ne kalmıştı ki zaten!
************
“Fire istemiyorum beyler ”diye kükredi Ütopya. Kızıl bakışlarını, maun masanın etrafını çeviren, her biri kendi alanında uzman bürokrat ve üst eğitimli mühendislere dikerek.” En ufak bir aksamaya tahammülü yok bu projenin, dünyanın gözü kulağı bizde an itibariyle. Ve önümüzde yedi sekiz yıl kaldı şunun şurasında iki bin yirmi üçe!
Asya olduğu gibi korunacak, Avrupa yeni baştan yaratılacak. Dedelerimizin parmak izi ses vermeli her zerreden, Dünya izinle akmalı Benim İstanbul’uma, gıptayla bakmalı.” Anladınız değil mi beyler?
Sükûtları ikrardı masa misafirlerinin seçeneksiz “evet” çıktı her bir eğik baştan. Cebinize giren dolarların üstüne bir de “hayır” deyin yiyorsa!” tümcesini fonemsiz kurdu Ütopya.
Gözleriyle “çıkabilirsiniz “mesajı verdiğinde geldikleri gibi tek sıra halinde boşalttılar odayı.
*************
“Her üniversitenin bünyesinde Osmanlıca Öğretmenliği bölümü açılmalı ivedilikle. Matbaalarla paralel yürümeli her şey, Yeni bir Mustafa istiyorum halkın gözüne sokmaya, tüm arşivler taranmalı, tüm belgeler tek tek gözden geçirilmeli, ana dili gibi okumalı bu halk Osmanlıcayı eskiden olduğu gibi”
Her nedense konu Mustafa Kemal olduğunda kontrol edemediği bir öfke palazlanırdı her zerresinde Ütopyanın. Kadro öylesine baş eğme pozisyonundaydı ki kendisi bile ilginç bir hayret duygusu yaşardı ve “insanın bu köleliği ne zamandan beri var acaba?” diye sorgulardı fıtratını insanın.
Maun masanın her misafir i” hayır”sız çıkardı odadan. Ve her çıkan grubun ardından midesi bulanırdı insandan ironik bir şekilde.
Yine kendi kendine söylenmeye başlamıştı “düzmece Mustafa çok yakında sinemalarda” tümcesi yankılandı paslı yüreğinin duvarlarında!
Kader yine dolaşma arzusu hissediyordu Ütopya’nın karanlık sokaklarında, bu deli aklın kıyısız kıyılarını merak ediyordu delicesine. Zaten tayyimekan konumundaydı Kader sanki!
Her ne vakit dikse gözlerini Ütopyanın kızıl gözlerine “hooop” sızmış bulurdu kendisini Ütopyanın zihninde.
Yine dehşet içindeydi işte, dolaştığı zihnin manzarasından dolayı.
Kükremeye yakın bir ses tonuyla emirler yağdırıyordu Ütopya masadaki kullarına!
”Yeni bir Mustafa istiyorum Beyler, düzmece bir Mustafa, Tarih te yabancı değil zaten düzmece Mustafalara! Daha önce de bir düzmece Mustafa tanıyorlar nasılsa. Devlet arşivlerinin her bir dosyasında bir vukuatı gizlenmiş olsun Mustafa’nın.. Hayatına girip çıkan kadınların sayısı değil kimliği ortada olsun, cinsel tercihleri aleni konsun ortaya. Kızım diye yutturduklarını ön plana çekin, Fikriye’ye kıydığı nikâhın şahitlerini isim isim dökün, Abdurrahman’ı doğuşundan itibaren takibe alın, Faytondan nasıl öldürülüp atıldığı Türk kadınlarının gözüne sokulsun iyice. Rakı sofralarının müdavimlerinin ipini pazara çıkarın. Düşünmeye başlasın bu halk Mustafa Kemal aleyhine ki biz yapamadıklarını yaparak bayraklaşalım, O yaptıklarıyla yerin dibine girsin halkın gözünde.
Bu yüzden işte, bu yüzden Osmanlıca hortlasın istiyorum yurdun her bir ocağından ki açıldığında devlet arşivleri her yaştaki okuryazar insanların zihinlerinde yer etmiş olan gerçek Mustafa Kemal’i alaşağı edebilelim. Anladınız değil mi beyler?
Arşivlerden çıkan düzmece Mustafa lazım bana!
Son sözleri yine emirdi, demirden keskin.
Kader dokunduğu, okuduğu beynin şaşkınlığıyla küçük dilini yutacaktı neredeyse. Koridorları arşınladı bir solukta ve külçe halindeki bedenini attı koltuğa ve gayri ihtiyari şu dualar döküldü koridorlara sedasız.
“Allah’ım sen büyüksün. Her şeyi hakkıyla bilen ve görensin. Kör olmuş bu gözlerin görmediğini de sen görüyorsun. Bu milleti bu deli aklın şerrinden koru ne olur. Her ne kadar hakkettikse de!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.