Diploma

Son günlerde televizyon kanalları ve sosyal medyada bir diploma lafıdır sürüp gitmekte.

Sanki diploma, kuralların hiçe sayıldığı bir ülkede işe yarıyormuş gibi.

Özünde diploma gereklidir, bir mesleği icra edebilmek için o dalda gereken eğitim ve öğretimi almış olmanın vesikasıdır.

Bir kağıt parçası olan ve verildiği kurumca aranan hususlarda yetkin olmayı, yapılan sınavlarda başarılı olunduğunu kanıtlayan bir belgedir ancak her şey değildir.

Okunulan okullardaki yazılı sınavlarda üstün başarılar elde edip dereceye giren öğrencilerin yaşamını idame ettirmek için icra ettiği mesleğinde aynı oranda başarı gösteremediğine, kendine göre çok daha vasat bir arkadaşının fevkalade başarılara imza attığına çoğumuz tanık olmuşuzdur.

Son günlerde İBB Başkanının diploması tüm gündemi işgal etmekte, Yıllardır Cumhurbaşkanımızın diploması konuşulup tartışıldığı gibi...

Sanki bu insanlar görevini yapamıyor mu?

Kendi dallarında ve ifa ettikleri işlevlerinde göreceli olarak oldukça başarılılar.

Taraf (yandaş) gözü ile bakarsak, objektiflikten uzaklaşır bize göre kötü olanı başkası iyi görür, aksine başkasına göre kötü olanı biz de iyi görürüz. Kısacası sübjektif oluruz.

Kişileri ve olayları değerlendirirken mümkün olduğunca öznellikten uzaklaşıp nesnel bakmak gerek diye düşünüyorum.

Sırf bu yüzden, elbette, bilgi saray ve internetin hayatımıza girmesi de bu tercihimde etkili oldu, ben yirmi beş yıldır televizyon kanallarında hiçbir açık oturumu izlemiyorum.

Çünkü açıkoturumlarda adlarının önünde "Prof.", "Doç." yazan kişilerin olayları çarpıttıklarını, yıllar önce okuduğum kitaplarındaki düşünce ve bakış açılarını esen rüzgâra ve konjonktüre göre nasıl değiştirdiklerine gözümle görüp tanık olduktan sonra, samimi (içten) bulmadığım, yapmacık bulup, güvenim kalmadığı için izleyip, dinlemiyorum.

Bilim, bilim adamının namusu, şerefi değil midir?

Bilim adamı namusunu, şerefini satar mı?

Görüldüğü üzere hem de bal gibi satıyor. Asıl olan izleyenlerine bilimsel verilerden ziyade yönlendirici kirli bilgi vererek, ülkenin geleceğine tesir etmek maksadıyla yanlış kanaat oluşturmak.

Bu kirli işi ne karşılığı mı yapıyorlar? Elbette belli bir çıkar ve beklenti için, nitekim bu vasıftaki kişilerin bazı arpalık tabir edilen fonlardan birden fazla maaş ve huzur hakkı aldıklarına, ya da üniversitelerde yeni üst düzey mevkilere geldiklerine tanık oluyoruz.

Televizyon haber kanalları, haber yorumcuları ve özellikle de gazeteciler; ister yerel, ister ulusal olsun ne fark eder, hemen hemen hepsi yandaş...

"Hükümete yakınlığı ile bilinen gazeteci...." tabiri ile bile tanıştık son yıllarda...

Belki de, o şahıs, kendisine yapılan bir iltifat olarak kabul ediliyordur bu sıfatı...

Ancak, özünde insan haysiyet ve onurunun çiğnendiği bir yaklaşım...

Ben bu satırları yazarken, bir yandan da yazıyı nasıl sonlandırayım derken İBB Başkanının diplomasının İstanbul Üniversitesindeki bir heyetçe iptal edildiğini öğrendim.

Artık yukarıda anlattığım her iki tarafında yandaşı pozisyonundaki kanallarda yine adının önünde "Prof.", "Araştırmacı", " Gazeteci" ön adılı yazan, sözde anlı şanlı adamlar yorumlar yapacak, siyasi şahsiyetler demeçler verecek, Adalet Bakanımız da "Hukukun üstünlüğü" diyecek, "Hâkim ve savcıların tarafsız ve bağımsızlığı"ndan söz edecek...

Ben bu yorum ve beyanatların hiç birini ciddiye alıp bakmayacağım, dinlemeyeceğim.

Bu olup bitenler ile kafa yormak yerine sokak arasında karşılıklı top oynayan yedi-sekiz yaşlarındaki çocukların futbol maçını seyretmeyi yeğlerim.

Çünkü onlar daha dürüst ve arkadaş ve rakiplerinin haklarına ziyadesiyle saygılılar...

&&&

Yazımı bitirmek istemiştim ki İmamoğlu’nun 31 yıllık diplomasının “yokluk” ve “açık hata” gerekçesi ile iptal edildiğini öğrendim.

Bu kararın da altına da anlı şanlı, isimlerinin önünde “Prof. Dr” unvanı bulunan adamların imzası varmış.

Her şeyden önce diplomanın yok hükmünde sayılması ya da açık hata barındırmasında İmamoğlu’nun bir hatası, kusuru, kabahati, suçu var mı, yok mu, ona bakılması gerekmez miydi?

İdare hukukunun bir “ işlemde paralellik ilkesi” vardır. Yanı bir işlemi kim yaptıysa o kaldırabilir ve yine İdarenin yaptığı bir işlem ile zarara uğradıklarını iddia eden hak sahipleri aleyhine olan işlemin iptali için başvurması 60 günlük hak düşürücü bir sürece tabiidir. Paralellik ilkesi uyarınca İdarenin hatalı bir işlemi ile bir kişi hak kazanmış ise, o işlemi yine 60 gün içinde idarenin kendisi kaldırır. Aksi halde o işlem iptal edilemez ve işlemin tarafı olan kişi yararına kazanılmış (müktesep) bir haktan söz edilir.

Kararın altına imza atan bilim adamları bu kuralı bilmiyorlar mıdır, sizce?

Yoksa bildikleri halde bir yerlere şirin gözükmek adına mı yapıyorlardır bu işleri?

Bu arada yazıyı yayına vermek isterken, diploması yok sayılan İmamoğlu’nun bu kez de gözaltına alındığını öğrendim.

Bu ülkede bildiğim bir husus var sadece,

O da peşinen “şu iş kesinlikle olur ya da olmaz” diye önceden bir tahmin yürütüp ve öngörüde bulunmanın adeta imkânsız olması.

Olur diye düşündüğünüz bir işin olmadığını, kesinlikle olmaz dediğiniz bir şeyin de ansızın olabildiğini hep görmüşüzdür.

Ege şivesi ile dur hele daha neler olecek!!!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum