Metin AKOĞLU
Devlet ne zaman yıkılır?
Yavuz Sultan Selim, haşmetli tavrı, hiddet ve şiddeti ile tahtının önünde ayakta duruyordu. Vezir-i Azam Piri Mehmet Paşa ise sakin ve düşünceliydi.
Sultan Selim, pencereden boğazı göstererek:
-Piri Paşa iki gündür Boğaz’da ve Marmara Denizi’nde ceviz kabukları görüyorum. Bu ne hal ve neyin nesi? Diye sordu. Piri Mehmet Paşa:
-Devletlûm, onlar tersanemizde son yapılan kadırgalar. Manevra yapıyorlar.
Sultan Selim, küçümseyen ve alaylı bir üslupla:
-Haa! Niçin? Diye ekledi. Piri Paşa:
-Rodos seferi ve fethi için Devletlûm, dedi. Sultan gayri ciddi:
-Ne kadar barutunuz var? Rodos’un zaptı ne kadar zaman ister?
-Devletlûm dört aylık barutumuz var, deyince Sultan sertçe:
-Paşa dört aylık barut hiç yeter mi? Ben cihangirliği hedeflemişken siz himmetinizi bir adacıkta hezimete uğratmak istiyorsunuz. Üstelik sefere benim de katılmamı istiyorsunuz. Katılmasına katılırım fakat eli boş dönersem hiçbirinizi sağ bırakmam. Birden öfkesi dindi, sakin, manalı ve mahzun bir sesle: Paşa, paşa artık bize sefer yok, meğer ahret seferi ola!...
Aralarında derin bir sessizlik rüzgârı esti. Piri Mehmet Paşa kendini toparlayıp:
-Allah gecinden versin Hünkârım, sıhhatiniz ve devletiniz mükemmel, niçin böyle düşünürsünüz? Dedi. Sultan soruyu değiştirip:
-Piri Paşa, benim umur görmüş tecrübeli sadrazamım, sana mahrem bir sualim var?
-Buyurunuz Devletlûm. Sultan endişeli bir tavırla:
-Piri Lalam, Allah’ın lütuf ve yardımı ile Mısır’ı aldık. Hadimü-i Haremeyn unvanı ile muazzez olduk. Şerefli Peygamberimizin (s.a.v) mübarek emanetlerini muhafazaya aldık. Atımızın dizginini ne tarafa çevirmişsek gidebildiğimiz kadar yer bizim oldu. İnsanlığa adalet ve huzur dağıttık. Bu uğurda fetihler ve zaferler müyesser oldu. Karşımızda durabilecek kuvvet kalmadı. Halkımız memnun ve mes’ud. Bu vaziyette devletin yıkılma (zevali) ihtimali var mı? Diye sordu.
Piri Paşa, bu zor soruya akıllı ve tecrübeli bir devlet adamının asırlara ışık tutacak cevabını verir.
Sultanım, yüce ceddinizin yolunda devam edildikçe devletin yıkılma ihtimali yoktur. Ancak evlat ve torunlarınız akılsızları vezir yaparlarsa, makam ve mevkiler ehline verilmezse, rüşvetin önü alınmazsa, devlet işlerinde kadınların hükmü yürürse işte o zaman devletin yıkılması yakın demektir.
Sultan Selim, ellerini havaya kaldırarak:
Allah’ım milletimi böyle afetlerden koru!
Kanuni Sultan Süleyman dönemi ve sonrasındaki Sadrazam ve Valide sultanların durumunu, Muhteşem Yüzyıl dizisinde saray entrikaları ile birlikte hepimiz izledik.
İmparatorluğu savaşlar, zayıf yönetimler, rüşvetler, kapitülasyonlar, sarayın çürümüşlüğünün yanında rönesansın da atlanmasıyla birlikte imparatorluk yıkıldı ve küllerinden Türkiye Cumhuriyeti doğdu…
Birinci vazifemizin, Cumhuriyeti muhafaza ve müdafaa etmek olduğunu hala bilmeyenlerimiz var ve en kötüsü, bilenler de bilmez ve görmezden gelme gafleti içinde bulunuyorlar!
İktidar ve muhalefet, ülkenin birliği ve bütünlüğünden sorumlu olduğunu unutmamalıdır.
Çözüm bekleyen sorunlarımız var ve bunları başkaları değil, biz istediğimiz için çözebilmeliyiz.
Evet, İktidar ülkeyi; siyasi ve ekonomik olarak buraya getirdi. Bu tablodan mutlu olan da yok;
Biz, bundan sorumlu değiliz diyerek parlamenterlik yapmaya devam edemezsiniz.
Yiyorsa dönün memleketlerinize…
Siyaset iddia işidir.
İddianız yoksa eğer bırakın, yapacak kapasitede olanlar gelsinler.
Türkiye, 600’den ibaret değildir.
Madem ki iktidar kötü ve başarısız, muhalefet olarak sizler de bunu, neden iktidar olma fırsatına dönüştüremiyorsunuz.
Siz de çözüm üreterek, projeler sunarak çekim merkezi olun ki vatandaş, size ve partilerinize teveccüh göstersinler.
Neden çekim ve cazibe merkezi olmayı başaramadınız?
Eksik olan nedir diye bir durum muhakemesi yapmak gerekmiyor muydu?
Mesele genel başkan ve Parti Meclisi (PM) değiştirmekle sınırlı kalınca, boşuna kurultay yapılmış olmadı mı?
Önemli olan kafayı değiştirmek ve politika üretmek değil miydi?
Yerel seçimleri kazanma hedefi olan partinin kurultayı, genel başkan seçmekle sınırlı kalmamalıydı.
Bu ülkede evlatlarını, eşlerini ve babalarını toprağa vermiş şehit aileleriyle, uzuvlarını kaybetmiş on binlerce Kahraman Gazimize, ilçe veya il bazında oluşturulacak komisyonlarla ziyaretler yapılıp, “biz iktidar olacağız. Biz barışı sağlamak istiyoruz. Onun için bu savaşa dur demek istiyoruz ve bu maksatla; sizden fedakârlık, sıcak yaklaşım, acıların da toprağa gömülmesi desteğini bekliyoruz” diyerek işe başlamak varken siz; anadilde eğitim, “Suriye’de PKK/PYD bizi bozmaz, Demirtaş’a selam, Atatürk Dersim’de yanlış yapmıştır” dercesine politika yapmayı tercih ettiniz.
Kim ne derse desin, bu kafa; cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetti!
Şimdi de siz, yanlış yaparak doğruyu bulmaya çalışıyorsunuz.
Ne kaybettiğinizi anlamadan ne kazandığınızı anlayamazsınız.
Dört eksenli bir parti ile seçime giderken AKP’ye hizmet ediyor görünümündesiniz.
Bunu nasıl başarabildiniz?
DEM Parti ile anlaşabiliyorken, Sayın Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce ile neden olmadı?
Siz, bu insanın Cumhurbaşkanı adayı olduğunu bilmiyor muydunuz?
Siz, Gruplar Başkanlığı…
Bunu bize anlatabilir misiniz?
Hatay şehri ile birlikte belediye binası da yok olmuş ama “anket onu işaret etti” diye Hatay Büyükşehir Başkanı’nı yeniden aday yaparak, Hatay’da ölenler suçludur diye hüküm verdiniz.
Hâkim de olmuşsunuz!
Bravo…
Nerede kaldı siyasi ahlak ve CHP’li olma ilkeler!
Oysa o belediye başkanından beklenen şerefli bir geri çekilme ve özürdür.
Bu anketi kim/kimler yapmış?
Bu ankete katılanlar kimler?
Kahramanmaraş, Adıyaman ve Malatya Belediye Başkanlarının aday yapılmadıklarını görmezden geldiniz.
Reçete okumak ayrı yazmak ayrı bir iştir.
Meslekten gelen alışkanlıklarınızın ötesine geçmenizi beklerdik…
Siz, değişim kanadında yer almış milletvekillerinizin egolarıyla aday/adaylar belirlediniz.
Kurultaydaki önden seçim sözünüz, mavraya dönüşmüş…
O işletilmeyen, işletmekten korkanların sistemi, sizden önce de vardı.
Ben seni seçeyim, sen de beni seç delege sistemiyle siz de hep kurultaylar kazanırsınız…
Siz, üyenize güvenmiyorsanız eğer üyenizin, halk tarafının da olduğundan hareketle halk ta size güven duymayacaktır.
Bunu unutmayın.
Ara rejim atamaları dışında, cesur olmayanlara bu devletin anahtarlarını kolay kolay vermezler!
Bizim parti başkanlarına değil; düşünen, üreten, muhasebe yapan, ağzından kötü söz çıkmayan ve sayın diye hitap eden, saygınlığı kabul görmüş usta liderlerin, çıraklarına ihtiyacımız var.
Yeter ki usta çırak ilişkisine inanmış olsunlar!
Var mı?
Yazarımız İsmet Bozkurt Bey, “Usta kime denir?” başlıklı yazısında konuyu detaylı bir şekilde açıklamıştı.
Bizi, buna hak etmiyor olarak göremezsiniz.
Toplumdaki suskunluğu böyle okursanız eğer yanıldığınızı göreceksiniz.
Bölünerek iktidar olunduğu nerede görülmüş?
Roma İmparatorluğu yenecek düşmanı kalmadığı için çökmedi. Kontrol edilemeyecek kadar büyüdü ve doğu-batı şeklinde bölündü, zorba yönetimler vergi üstüne vergi koydular ve sistem Spartaküsleri doğurdu, zayıfladı ve de yok oldu!...
Sorumluluklarınızı bilin ve bu ülke ve genleriyle fazla oynamadan gereğini yapın.
Seçimlerden sonra gelecek rüzgâr, hepinizi layık olduğu yere sürükleyecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.