
Metin AKOĞLU
Cumhurbaşkanı adayının adı yok!
18 Haziran 2023’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri için geri sayım başladı. İktidar, sonuç alma odaklı ve seçim sonuçlarının kendi lehine olmasından hareketle yaptığı düzenlemeyle yasayı parlamentodan geçirdi. Seçim kanunu yenilendiğine göre, olağanüstü bir durumla karşılaşmadığımız taktirde, erken bir seçim de olmayacak.
Ben de dahil olmak üzere birçok kişi, Haziran veya Ekim ayında erken seçim olabilir/olacaktır şeklinde ifadede bulunduk.
Yanılmışız.
Bununla beraber AKP’nin, dış politikada elde edeceği bir başarı, erken seçim kararını aldırabilir. Ukrayna-Rusya savaşında uygulanan dış politikanın, halkta çok olumlu yansıması var. Yarın, Suriye devlet Başkanı Esad ile yapılacak koşulsuz bir görüşme, Sayın Erdoğan’a büyük bir prestij kazandıracaktır. Bunu da bir yerlere not edebilirsiniz.
2011 de Suriye işgal edilirken yapmış olduğumuz yanlış politik tercih, 2015’deki darbe girişimi sonrası yaşanan olumsuzluklar, Deli Dumrul sistemleri, kara delikli yatırımlar, salgının getirdiği kapanma ile birlikte üretim düşüşleri, konjonktürel olarak emtia fiyatlarındaki artışın üretim maliyetlerine yansıması, bu da pazara giren ürünün fiyatının artması demekti. Fiyatların artmasıyla enflasyonun tetiklendi. Öyle ki aylık bazda %11 seviyelerine çıktığını gördük.
Halkın alım gücünün düşmesi nedeniyle beslenme alışkanlıkları hepten değişti. Kıymanın kilosu 120, sokak sütü 9, yumurtanın tanesi 2, kilosu 8 lira olan tavuk olmuş 35 lira. Halk protein tüketemez bir duruma geldi. Anne adayı bir kadınımız, eti, sütü, yumurtayı yesin ki karnındaki bebek bağışıklık sistemi güçlü olarak dünyaya gelsin. Akıllı doğsun. Sağlıksız, beslenemeyen ve marazlı bir toplum olma yolunda hızla ilerliyoruz. Toplum, demir eksikliği, salgın nedeniyle de D vitamini noksanlığı yaşıyor. Salgında eve kapanan insanlar, kaslarının bir bölümünü kaybetmişti. Şimdi de et alacak parayı bulamayan insanlar, kalan kaslarını kaybedecekler. Çok yakındır ki 1994 krizinden sonra olduğu gibi televizyon kanallarında mercimeğin faziletleri anlatılacak ama o mübarek üründe de 30 lirayı aşmış durumda;
Çin halkının köpek eti yediği/yedirildiği bir dünyada; Türk halkı; farkında olmadan, aldatılarak yediği at veya domuz etine razı mı olacak? Dahası da var; bıçağı kapan insanlar gizli-saklı dana avlamaya mı çıkacaklar?
Dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden birisi olan Türkiye, karanlıkta dana avına çıkan insanların yaşadığı bir ülke konumuna mı gelecek?
Toplumda büyük bir sessizlik var. Bir kıvılcımın, kısa zamanda bütün ülkeye yayılmasından korkarım. Bu durumda oyun kurucular; Ukrayna- Rusya savaşı biter, Türkiye’nin durumunu o zaman değerlendiririz deyip yangının kendiliğinden sönmesini beklemezler. Su tutma niyetiyle benzin marpuçlarını yanan yerlerimize çevirirler.
Biz, 1994 ve 2008 Asya krizini ülkemizde çok derinden hissettik. Yaşamakta olduğumuz kriz çok farklı ve buradan çıkamazsak, sonuçları çok ağır olabilecektir.
Türk halkı, sorunlarını çözebilmek için sandığın kurulacağı günü bekliyor.
Gariptir, yukarıdaki bütün olumsuzluklara rağmen, iktidar ile muhalefet arasındaki makas çok fazla açılmadı. İktidarın oy kaybı var ama blok halinde bir kopma yaşandığı söylenemez. AKP ve MHP seçmeni sadakatini sürdürüyor. Bunun yanında halkın muhalefete teveccühü artıyor görünüyor ama yeterli değil. Kararsız seçmen hala üçüncü parti durumundadır. Henüz bir çözülme yok. Sosyolojik olarak bunun araştırılması gerekir.
Bana göre araştırılması gereken ve önemli saydığım bir konu daha var. Bunu da CHP’yi yönetenler yapmalılar.
İktidarın 20 yıllık icraatının sonuçları ortada; muhalefet partileri, bütün bu olumsuzlukları oy oranlarının artmasına dönüştürememiş. Tamam, iktidar kötü yönetti. Peki, muhalefet bunu neden kendi lehine çeviremiyor.
Bunun cevabını kim verecek?
Bu denkleme göre, Türkiye’de iktidar sorunu var da muhalefet sorunu yok mu diyeceğiz. Rahmetli Bülent Ecevit, 1977 seçimlerine % 41 oy alarak CHP’yi Türkiye’nin birinci partisi yapmıştı (AP: %36 almıştı). ‘Toplumdaki siyasal gelişmeler, ekonomik gelişmelerin önüne geçmiştir’i’ gerekçe yaparak verilen 12 Mart Muhtırasının getirdiği ara rejimler, atanan Başbakanlar dönemimin sonunda halk, tercihini ana muhalefetten yana kullanmıştı.
20 yıldır iktidarın icraatlarını eleştiriyorsunuz. 2015 darbesi yaşanmış, ekonomi kötü yönetilmiş, buna rağmen kâğıdınız gelmiyor. Ana muhalefet partisinin tek başına, açık ara, güle oynaya, hatta rekor kırarak % 42’yi görmesi gerekmiyor mu?
Bu kayıp ve kaçağın merkezinde bir sorun varsa eğer onun sorumlusu Sayın Deniz Baykal mı olacak?
11 yıl önce % 26’da bıraktı ve siz hala o rakam çevresinde inip çıkmaktasınız.
O zaman ki konjonktür meseleleri deyip işi sulandırmayın. Kazanan Ecevit’in karizmasıyla birlikte onun programıdır.
Muhalefet, “Ekonomik kayıp yaşayan toplumun, iktidara kırmızı kart göstereceğini inanarak seçimlere giriyorsa hata ederler. Seçmen, geçmişin geçmişte kaldığını bilir. Orada güzellikler de vardır. Yapılan iyi işler de vardır. O yüzden geleceğe bakacaktır. Sadece durum tespiti yapan bir muhalefet başarılı olamayacaktır. Seçmeni, daha iyi bir yönetimin mümkün olduğuna inandırması gerekir. Seçimler, iktidar başarısız olduğu için değil, muhalefet daha iyisini yapacağına inandırdığı için kazanılır” diye yazıyor kitaplar.
Taş devrinin, taşlar bittiği için bitmediğini yazıp çizmiştik…
Taş devrinden sonra maden devri başlamıştı değil mi?
O halde siz de bir tık ilerisini, altın olduğunuzu gösterin ki kararsızları yanınıza çekebilin.
Bir araya gelebilmek ve toplu resim verebilmek aylar aldı.
Kolay değil. 60 bin oy almış bir parti söz sahibi olacak ve 2 bakan, 2 müsteşar 5 bin Afyonlu vatandaşa iş garantisi…
Mutabakat göründüğü gibi çok kolay değil,
Umarım istikşafı olmaktan ibaret kalmaz!
Yapılmakta olan muhalefet şekli bu oluşumu bir yere taşımıyor.
Esnaf, çarşı, pazaryeri gezmekle mi?
Meclis’te Salı müsamereleri düzenlemekle mi?
Twit atmakla mı?
Asla oyuna gelmeyeceğiz demekle mi?
Amerika ve İngiltere’ye olan yakınlıklarınızı kör göze parmak sokar gibi fütursuzca göstermekle mi?
Muhalefet şunu iyi bilmelidir ki Türk halkı, Cumhurbaşkanı seçilecek isme oy vermeyecek.
Halk, Cumhurbaşkanı adayınızın kim olacağından ziyade;
Yargı, eğitim, sağlık sisteminin restorasyonu, işsizlik, çiftçinin, sanayicinin, esnafın, tüm çalışanların, emeklilerin öncelikleri doğrultusunda; hemen yapılması gerekenler ile yüz günde, bir yılda, beş yılda ne yapacağınızın programını/manifestosunu bekliyor.
Stratejik tarım ürünlerindeki ilk hedefin, %80-90 seviyelerinde bir rekolteye ulaşılmasının nasıl olacağını, şeker pancarı-buğday- pamuk-her türlü yemeklik yağ, süt ve süt ürünleri, hayvancılık ve et üretimine dair girdi fiyatlarının sübvanseye edileceğine ilişkin kararlılığın, halka inandırılması neticesindedir ki halk, sizin programınıza teveccüh göstersin.
DPT’nin açılmasını bekliyor.
Halka umut vermeniz, halka dokunmanız bekleniyor.
Gıda güvenliğinin ne kadar stratejik bir konu olduğunu yeni farkına vardık. TZOB Sayın Şemsi Bayraktar’ın sizlere anlatmasına izin verin.
Enerji ve enerji güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu Enerji Uzmanı Sayın Necdet Pamir’in sizlere anlatmasına izin verin.
Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönüşlerinin Esad ile görüşmek suretiyle olacağını ve bu işin Türkiye’nin kurtuluşu, üniter yapısının korunması olduğunu 6 sayın siyasi parti başkanına anlatmama izin verin.
Ha!
Türk halkı sizden bir şey daha bekliyor. Fransa’nın önceki Başkanı Sarkozy, ülkemizle girdiği bir polemikte “biz kediye kedi deriz demişti.”
Bu aziz vatanda yaşayan, nimetlerinden istifade eden, işini kurabilen, dinini ibadetini istediği gibi yaşayabilen, milletvekili seçilebilen ve hatta kurmuş olduğu partiye il başkanı bile olabilen muhteremlere sesleniyorum. Bu imkanları sizlere sunan kurucu liderin ismi; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür
Bu ismi telaffuz etmekten gocunmayın, utanmayın, söylememek için de direnmeyin.
Bizde de kurda kurt denir.

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Usta bir kalem....
Yanıtla (0) (0)Düşünceler var ....yazıya dökülen.
Düşünceler var dertlere derman olan....
Çaresizlik kere çare var, çözüm var.....
Yeterki iste....dert edin kendine....
Çevremiz....bölgemiz ve yaşadığımız dünya....
Ve içinde Türkiye....
Uluslararsı ilişkiler....dengeler....Ukrayna- Rusya savaşı ...Dış işleri , diplomasi ve siyaset....
İç sitaset ....Ülke yonetimi....Siyasi kadrolar...İktidar ve muhalefet.... Çözüm ve çare kapasiteleri....Bir umut, yeni bir heyecan var mı..?
Halkın yaşadığı ekinomik geçim sıkıntılari....
Ve halkımızı, evdeki kadını,byetisecek nesilleri düşünen bir yürek....Gıda terörü....
Belirsizlikler....umutsuzluklar...
Vizyon ve programsizliklar..
Çözüm ve çare yolculuğuna çıkan, guya iktidara talip muhalefet....Nereye kadar...?
Nerede o kapasite, o kadrolar...?
Böylesine çalkantılı bir dünya....
Artan enerji,gıda, beslenme vb .ağır hayat şartları ...
İceride umut olamayan siyasi kadrolar....
Kısır çekişmeler....kararsızlar....
Ve 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimleri....
Tabiatın doğası boşluk götürmez....
Ya devlet başa....! Ya kuzgun leşe....
İşte devlet tecrübesi ile, rasyonel bir analiz gerçeklesmi.
Çok değerli bir yazı....
Vatan...millet ve devlet şuuru idraki ile dolu dolu bir yazı olmuş
Yürekten tebrik ediyorum.Eline, kalemine yüreğine sağlık.
20 YILDA SADAKA TOPLUMU YARATTILAR!
Yanıtla (0) (1)Metin abi harika bir yazı bunu bazı muhalefet milletvekilleri nin okuyup biraz ders çıkarması gerekir diye düşünüyorum, eline kalemine sağlık diyorum
Yanıtla (0) (0)Komutanım çok teşekkür ederim makaleniz ve özellikle yüksek risk içerikli hatırlatmanız için. Çok hayati konuların satırbaşı olduğu yazınız ciddi hatırlatmalar içeriyor. Muhalefet krizi cumhuriyet Türkiye’ sinin en çözümsüz siyasi krizi olmuştur hep. 1950 öncesi muhalefetsizlik yöntemi bile denenmiştir. Gelinen noktada siyasi iktidarın bunca yorgunluğu ve hatalarına rağmen muhalefet umut olamıyor. Siyasal yaşamın doğal bir momentumu durumundaki muhalif yaklaşım siyasi hayatımızda da yok denecek durumdadır. Muhalefet kendi muhalifini yok ederek ayakta kalma otoriterizminin uygulayıcısı durumunda olduğu için muhalif partiler bir anlamda dış iltisaklı politbürolar hüviyetindedir. Malumunuz CHP genel merkezinin 14. katı “kalıcı dış misafirlere” tahsis edilmiştir. . Daha genel anlamda siyasi kadro (iktidar ve büyük küçük muhalefetin tamamı) politik psikolojinin beklentilerini karşılamaktan çok uzaktır. Altısı , yedisi bir araya gelse de siyaset psikolojisinin olmazsa olmazı politik güveni inşa etmekten çok uzaktadır. 2001 yılında Selçuk Üniv. Prof. Orhan Gökçe ve ekibi tarafından 4200 kişi üzerinde yapılan alan araştırmasında “ekonomik krizi kim çözebilir “ sorusunun cevabı olarak % 34 oranında Ak Parti çözer cevabı verilmiştir ve AK Parti yüzde 34 oy almıştır. Sosyal olgularda “tesadüf yoktur, öngörememe vardır” kuralı “biz kurda kurt deriz” ikazınızın hayatiyetini pekiştiriyor. Yapılan akademik araştırmalar “politik tepki bloğunun” kararsız ve oy kullanmak istemeyen seçmen kitlesinin yüzde 20’lerin üzerinde olduğunu ortaya koymaktadır. Legal- kurumsal siyaset ve özellikle muhalefet dış ajandadan, ithal siyasi bagajdan bağımsız bir mücadelenin içine girmesi gerekir ki (bu proje parti yöneticileriyle pek mümkün gözükmemektedir) bu kitlenin beklentilerine karşılık oluşturabilsin. Sonuç olarak ”politik tepki bloğu” partiden, seçimden, iktidardan, muhalefetten ve legal siyasal süreçten umudunu kesmiş halk yığını ifade eder. 12 Mart 1971 muhtırasına tepki olarak 1973 seçimlerinde “politik tepki” çok yüksek orandadır ve seçimlere katılma oranı yüzde 66.8 düzeyinde kalmıştır. 1977 seçimlerinde muhtıraya açık bir tepki ortaya koyan Ecevit “ak günlere”, “ortanın solu”, retorikleriyle yüzde 42’ ler düzeyine oy oranına ulaşmış fakat seçimlere katılım oranı yüzde 72 düzeyinde kalmıştır. Yüzde 28’ler düzeyindeki politik tepki bloğu 1980 öncesi kanlı, kaotik terörün politik sosyolojik ve politik psikolojik altyapısını oluşturmuştur. 2022’nin politik tepkisi bizzati siyasetin kendisinedir ki bu kedinin cırmığıyla değil kurdun vahşetiyle tanımlanabilirdi sizde çok net ve veciz bir şekilde ortaya koymuşsunuz. Yazınızda altını çizdiğiniz sosyal psikolojinin önemli bir tepkimesi “sessizlik” bilimsel körlük, sosyolojik sağırlık gibi patolojileri olmayan siyasal aktörler için siren sesi kadar kuvvetli ve hayati bir ikazdır. Önümüzde ki yaz ve güz bu anlamda çok önemlidir. İlla enişteden haber beklemeye gerek yoktur. Çok teşekkür ederim Metin Bey çok güzel bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık, Başarılar. Selamlar.
Yanıtla (2) (0)Çok güzel. Devam kardeşim.
Yanıtla (0) (0)