Nevzat ARSLAN
Bizim dağların türküsü
Sevda yüklü
Yanık çoban türküleri,
Hüzünlü kaval sesleri,
Bizim dağların yankılarıydı.
Derler ki,
Her yüreğin bir türküsü vardır.
Al duvaklı gelinler ata biner giderdi.
“Kır atıma burçak verin kişnesin
Yaralarıma fitil salın işlesin
Ben gidersem nazlı yârim n’işlesin
Koyu gölgelerde gergef işlesin…”
Türküler…
İnsanımızın yaşadığı öyküler,
Bu dağların türküsü…
Dağlar ile başlar ve biterditürküler…
“Derler ki, Dağ üstünde dağ olmaz,
Ah! Çekenin yüreğinde yağ olmaz,
Yüzbin cerrah gelse yaram eyi olmaz,
Duymadın mı ağam, efelerim şanımı…”
Ahırlı Deresinden bir yanık Karacaoğlan ağıtı,
Koyun Meler, kuzu meler,
Sular hendeğine dolar,
Ağlayan birgün güler
Gamlanma gönül gamlanma…
Aktaş üzerinden bir uzun hava duyulur…
Küçükten de görmedim yar yar,
Ana kucağı, ana kucağı
Ortaya atıverdiler yar yar
Selvi dalı gibi
Derimi yüzdüler de anam,
Sırma teller gibi…
Porsuk Deliği yakınından türkü duyulur,
Kara ova Düğünü gece kuruldu
Gelin gelir gelmez güveyin adı soruldu
İşte o vakit Hacı Gümüş oğlu vuruldu
Vurma Murat vurma yakışır mı şanına
İnsan eniştesinin kıyar mı canına…
Bazen de Ulu Koca Meşe gölgesinde…
Ağır bir türkü sesi duyuluyor,
Çeyizleri, nakışları ile uğraşan kızlar söylüyordu,
Karyolama basayım,
Elbisemi asayım…
Emir Hala, Zerdalilik bahçelerinde asker olan nişanlısı Mehmet Dayımız için çeyizlik işlemesini yaparken arada bir sarı buzağıyı gözetler,
Asker yolu beklerim
Günü güne eklerim.
Sen git yârim askere
Ben sılayı beklerim…
Türkülerde Bodrum Hâkimi Mefharet Hanımın de adı geçer.
Bodrumlular erken biçer ekini
Feleğe kurban mı gittin Bodrum Hâkimi
Mefharet Hanım nasıl da astın ipe kendini
Altın makas gümüş bıçak ile doğradılar tenini…
Akpınar üzerinden bir uzun hava yankılanır.
Ham meyveyi kopardılar dalından
Ayırdılar beni nazlı yârimden…
Efe Tarlasından karşılık gelir…
Benim yârim yaylalarda oturur
Ak ellerini soğuk suya batırır
Demedim mi a nazlı yârim ben sana!
Çok muhabbet tez ayrılık getirir…
Çok güzel kaval çalan rahmetli babam, tüfek kazasından üç parmağının sinirleri kopsa da türkülerden kopamaz…
Keklik gibi kanadımı süzmedim,
Murad alıp doya doya gezmedim.
Arada bir mırıldanırmış…
Karadır kaşların ferman yazdırır,
Bu aşk beni diyar diyar gezdirir…
Zıpırca bulunan bir başka türküyü, gülümseyerek
derinden söyleyenler de vardır.
Havuz başı, subaşı
Ben istemem onbaşı,
Olursa çavuş olsun
Dosta düşmana karşı…
**
Biz türküleri, ağıtları unuttuk.
Unutulup dilimizde, hafızamızda mahpus kaldılar.
Tee Madran Baba Dağından kopup gelen
Alıcı kuşlar, kartallar, akbabalar,
Havada dönmez, görünmez oldular.
Yoncalar toprağın üstünde serilirdi.
Hazan mevsimi, güz serinliği yaşıyoruz…
Dağlar sarardı, ağaçlar, otlar, yapraklar sarardı.
Bir an ruhumuzun hatta Dünya’nın sarardığını hisseder,
umutlarımızın bile yitip gideceğinden korkar olduk.
Birçok değerimizi, geçmişimizi yitirdik, unuttuk.
Daha nelerimiz gitmiş de giden gidene…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.