Mehmet EROĞLU
Biji Serok Ahmet!
Değerli okuyucular, Sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu partisinin il kongreleri için gittiği Diyarbakır, Mardin ve Batman’ il kongrelerinde birer konuşma yaptı. Konuşmalarında diyor ki:
“Hebunawe, hebuna meye…”
Bunun anlamı “Sizin varlığınız bizim varlığımızdır” demekmiş.
O konuştukça partililer de bağırıyorlar.
“Biji serok Ahmet!..” (Yaşa başkan Ahmet!)
Onların en önemli başkanı Apo.
Sonra devam ediyor:
“Bu al bayrak dünyada mazlumların, tevhidin (Allah’ın birliğine inanmanın) bayrağıdır. Anadolu’nun mayası İslam mayası, tevhid mayasıdır…”
Sayın Başbakan kanımca yanılıyor al bayrak Türk Milleti’nin bayrağıdır.
Sonra yine devam ediyor.
“Diyarbakır sokaklarında birlikte yürüyeceğiz. Biz güzel Türkçemizi güzel Kürtçemizle kardeş kılmaya geldik. Bu fikre çağdışı ideolojisi olan ulusalcılar karşı çıkıyor…”
“Canımız Diyarbakır’a emanet… Biraz zamanım olsa Kürtçe öğreneceğim. Gramer kitabı aldım, yavaş yavaş öğreniyorum."
Değerli okuyucular bir insanın doğduğu zaman yani ana kucağına düştüğü andan itibaren anasının konuştuğu dil onun için ana dildir. Buna hiç kimse bir şey diyemez ve dememeli.
2001 yılında yapılan bir araştırmaya göre; Türkiye’deki etnik kökenler: Türk % 86.21 Kürt % 8.36 Çerkez % 2.14 Arap % 1.63 Zaza % 0.53 Laz % 0.02 Diğer % 1
Kunda’nın 2007 araştırması% 84,5 Türk% 9.02 Kürt-zaza% 4.45 T.C vatandaşı% 0.75 Arap% 0.28 Laz% 0.27 Çerkez bu etnik kökenlilerin ana dilleri Türkçedir.
Karaman oğlu Mehmet Bey tahminen bundan 740 yıl önce bir emir yayınlamıştı “Bundan sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste, meydanda Türkçeden başka dil konuşulmaya” diye.
Dil, insanlık tarihiyle birlikte ortaya çıkmış ve süregelmiş bir olgudur.
Bu süreçte insan ve iletişim birbirine koşut olarak gelişim göstermiştir.
Dil, kültürün en temel öğesi olarak insanlar arası iletişimde en etkin araç olarak kabul edilmektedir
Konfüçyüs’e “Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız, ilk işiniz ne olurdu?” diye sormuşlar.
Büyük Filozof cevap olarak:
“Hiç şüphesiz, dili gözden geçirmekle işe başlardım”.
Dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz.
Düşünce iyi anlatılmazsa; yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz.
Ödevler gereği gibi yapılamazsa; töre ve kültür bozulur.
Töre ve kültür bozulursa; adalet yanlış yola sapar.
Adalet yoldan çıkarsa; şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez.
İşte bunun içindir ki; hiçbir şey dil kadar önemli değildir.” Demiştir.
Ulus devletin, milli devlet olmanın önemli bir direği dildir. .
Karaman oğlu Mehmet beyin yaktığı bu ateş dünyanın en uzun ömürlü olan Osmanlı’da güzel dil olan Türkçenin Devlet Dili olmasına zemin hazırlamıştır.
MİLLETLERİ BİR ARADA TUTAN DİL BİRLİĞİDİR
Bir Babil efsanesinde:
Bulutlar tanrısına ok savurmayı kafasına koyan kral, bunun için göklere yükselen bir kule yaptırmaya karar verir. Ve bu uğurda binlerce işçi çalıştırmaya başlar. Fakat bulutlar tanrısı kralın bu işini engellemek için kule yapımında çalışan işçilerin her birinin dilini unutturur ve başka başka dillerden konuşmalarını sağlar. Birbirlerini anlamayan işçiler anlaşmazlığa düşerler keşmekeş yaşanır ve kule inşa edilemez.
Geçen Facebook'ta bir kaset izledim. Fenerbahçe’nin eski futbolcu Saffet diyor ki:
“Yugoslavya’da Tito ölünce her azınlık kendi dillerine göre eğitim yapsın kendi dillerine göre konuşsun” diye halk oylaması yapılmış. Yapılan oylamada bu teklif kabul edilmiş. Aradan üç sene sonra Yugoslavya parçalanmış.
Siyasetçiler, üç beş oy alacağım diye ödün vermemeli yoksa sonumuz felaket olur.
Sayın Başbakan Batman’da bu konuşmaları yaparken Cizre’de Şırnak’ta Hakkâri’de PKK söz de milis güçleri yol kesip kontrol yapıyordu. Sokaklarda silahlı gösteri yapıyorlardı. Hatta Polisimize Jandarmamıza Kürdistan’ı terk edin diye bağırıyorlardı.
PKK Habur açılımı için önceki Cumhurbaşkanımız iyi niyetli olarak “Göreceksiniz güzel şeyler olacak” demişti. Habur’a gelen katil teröristleri neredeyse havayı fişeklerle ve çiçeklerle karşılayıp iyi dileklerde bulundu. O günden bugüne ne değişti. Biraz daha şımardılar. Bunlar büyük Türk Milliyetçisi Ziya Gökalp’ın müze olan evini yakıp yıkmadılar mı? Bunu yapanlar yargı önüne çıkarıldı mı?
Bakınız Marcus Tullius Cıcero ne diyor:
“Bir ulus dış düşmanları ile baş edebilir. Fakat içerisindeki satılmış ve hainlerle yaşayabilmesi olanaksızdır. Sınırları zorlayan düşman silahlarını ve âlemlerini açıkta taşıdığı için daha az tehlikelidir. Fakat bir hain öyle görünmez, kurbanları ile aynı aksanda konuşur. Onların çehresine bürünür ve bütün kapılardan serbestçe geçer. Sesi en üst düzey hükümet koridorlarında duyulur. Ulusun ruhunu çürütür. Politik yapıya her türlü hastalık bulaştırarak ulusun yaşam gücünü elinden alır.
Şu asla unutulmamalı.
Bir ulusu ulus yapan dil birliğidir.
Ey yöneticiler ve yetkililer Dil birliğimizi ve Cumhuriyetimizi koruyamazsak bu gemide hep birlikte batarız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.