Mehmet EROĞLU
Bergama-Pergamon
Mysia bölgesinin önemli kentlerinden biri olan Pergamon, Akropolün bulunduğu tepenin eteklerinden başlayarak ovaya doğru yayılmıştır. Akropolün bulunduğu tepenin iki yanından akan Bakırçay ırmağına (Kalkos) dökülen (Selinos) ve Kestel (kes tos) çaylarının verimliliği artırdığı topraklar çağın gözde kentlerinden biri olmasını sağlamıştır. Bergama Akropolün 392,3.m. yüksekliğindeki dik yamaçları kentin denizden uzak oluşundan dolayı göçlerden etkilenmemiştir. Bununla birlikte Çandarlı (Pitane) ve Dikili körfezine yakın oluşu, batıda Kaiko vadisini izleyen yolun Akhisar'a (Thyateria) ulaşmasıyla da kral yolu ile bağlantısı sağlanmış ve bu da kenti önemli kılmıştır.
Bergama'da Arkeolojik araştırmalara XIX. yüzyılın ikinci yarısında başlanmıştır. Bergama'ya 1864-1865'te gelen Carl Humann aslında yol inşaat mühendisi olarak Anadolu'ya gelmiş rivayete göre yol inşaatı (İzmir-Dikili yolu) yapılırken döşeme taşına ihtiyaç duyuluyor. Yanında çalışan işçiler Bergama'da yukarı Akropol denen yerde çok taşın bulunduğunu söylüyorlar. Yol mühendisi Carl Humann Bergama akropolüne gider. Orada gördüğü manzara karşısında hayranlığını gizleyemez. Çünkü Zeus sunağı yıkılmış Heykeller kabartmalar sütun ve sütun başları olduğu gibi karşısında duruyor. Hemen Berlin müze müdürünü Bergama'ya çağırıyor. Bu müze müdürü ile birlikte yol inşaatını da bırakarak Zeus sunağındaki heykel ve kabartmaları iki sene hiç durmadan aşağıya, Dikili'ye veya Çandarlı'ya taşıyorlar, oradan da sallarla Almanya'ya gönderiliyor. Yalnız Zeus Sunağı ile kalmıyor Athene Mabedini ve Troyan Mabedini de yağmalıyor. Bu yağmalama iki yıl devam eder. Heykellerin ve kabartmaların Almanya'ya taşınmasına yurt sever bazı Bergamalılar bu yağmalamayı zamanın yetkililerine şikâyet ediyorlar. Osmanlı devleti bu konunun incelenmesi için bir yetkili görevlendiriyor. Gelen yetkili Almanların misafiri olarak gerekli şekilde konuk edildikten sonra şikâyetçileri huzuruna çağırıyor. Şikâyetçilere neden şikâyet ettiklerini soruyor. Şikâyetçilerde, “Almanların yukarı Akropolden taşları ve heykelleri götürdüklerini anlatıyorlar” Bunun üzerine tahkikata gelen yetkili fena halde kızıyor. "Sizin yaptığınız ayıp koskoca devleti humayının memuru iki taş için avara bırakılır mı ?" diye vatandaşlara kızıyor. Bu yetmezmiş gibi Almanların eline bir de belge veriyor. Belge de”Taş bulursanız sizin altın bulursanız bizim” diye. Bu belge üzerine Zeus sunağını devletin izni ile aldık diye soygunlarına yasal kılıf hazırlıyorlar.
Bu belge üzerine Carl Humman daha da serbest hareket ederek soymaya devam ediyor. Öyle ki Zeus Sunağının temellerine kadar ne var ne yoksa bulduğu eserleri Almanya'ya taşıyor.
Bergama'dan götürülen bu eserler Berlin'de Pergamon Muzeum isminde 1930 yılında sergilenerek ziyarete açılıyor.
Almanya’da ziyarete açılan Bergama Zeus sunağı
Almanlar, İngilizler ve Fransızlar bir açık hava müzesi olan Anadolu'da tam manasıyla kültür emperyalizmi yapmışlar. Kendi ülkelerine ne kadar eser kaçırırsalar ganimet saymışlar Shiliman Truva'yı soymuş çıkardığı bütün eserleri Yunanistan üzerinden Almanya'ya kaçırmış.
Üç katlı olan ve her katı heykellerle dolu olan Milet güney agora kapısını olduğu gibi Almanya'ya kaçırılmış,
İngilizler hem Efes Artemis mabedini hem de Bodrum Mozeleumu'nda bulunan kabartmaları British müzesine Götürmüşler.
Bunlar sadece kaçırılan eserlerin çok azı.
Zeus sunağından kalan utanç çukuru
Didim Miletos Antik kentinden kaçırılan güney agora kapısı
Didim Miletos Antik kentinden kaçırılan güney agora kapısı
Neyse bunlara ileriki yazımda ayrı ayrı değineceğim ama asıl konuya gelelim.
Yol mühendisi olan Carl Humann Bergama'yı gördükten ve iki yıl oradaki eserleri kaçırdıktan sonra (Zeus sunağı, Athene mabedi ve Troyan mabedindeki eserleri) bir de devletten Bergama'da kazı yapma izni alarak daha kolay yoldan Zeus sunağını temellerine kadar soymuş. Şimdi Zeus sunağının yerinde utanç çukurundan başka bir şey kalmamış. Hatta zamanın Bergama belediye başkanı olan Safa Taşkın, Zeus Sunağını tekrar Bergama'ya getirmek için Berlin'de bulunan Pergamon Müzesindeki Zeus sunağında üç gün açlık grevi yapmış sonunda Alman yetkilileri zorla uçağa bindirerek Türkiye'ye göndermişler.
Tahminen 1995 yılında bakanlık temsilcisi olarak Bergama kazı heyetine katıldım. Kalabalık bir Alman kazı heyeti ve kazı başkanı da Wolfgman Radt isminde birisi. Bergama Akropolünde iki çalışma yapılmakta. Heyetin birisi Troyan mabedinde bir diğer heyette Zeus mabedinde çalışıyor. Benim çok garibime giden ve acı acı düşünmeme neden olan olay Bergama'da uzun yıllar kazı yapan Carl Humann “Ölürsem beni Zeus sunağının yanındaki çamın dibine gömün”diye vasiyet etmiş. Onun isteğini de yerine getirip oraya defini yapılmış.
Tabi ben ne zaman Akropole çıksam Carl Humann mezarının başında kendime göre dua ettikten sonra şu şiiri okumadan da kendimi alamazdım.
O günden önce ölürsem eğer
Öyle gibi de görünüyor
Anadolu'da bir köy mezarlığına
Gömün beni
Ve de uyarına gelirse
Tepemde bir de çınar olursa
Taş maş istemez hani
Yâd ellerde ülkesinin hasreti ile yanan milli şair ülkesine gelip bir köy mezarlığına da yatamazken Bergama'yı soyup soğana çeviren Carl Hummann'ın mezarı Bergama'da Zeus sunağının dibinde yatmaktadır.
Tanrım, ne çelişkiler ülkesiyiz... Bir soyguncuyu baş tacı yapmışız bir ulusal şairi vatan haini. Gerisini siz düşünün artık. Burası sözün bittiği yerdir artık. Fazla söze gerek yok sanırım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.