Ahmet KELEŞOĞLU

Ahmet KELEŞOĞLU

Aydın BŞB'de Pazartesi Sendromu

Aydın Büyükşehir Belediyesi kültür dairesi, buna bağlı kurumlarla birlikte belediye çalışanları ve sevgili arkadaşlarım:
‘Acaba bu pazartesi Ahmet Keleşoğlu ne yazacak, bu sefer de kimden bahsedecek’ diye, sesinizi duyar gibiyim. Sabırsızlıkla beklediğinizin, şimdi sıra kimde diyerek heyecanlandığınızın farkındayım. Arkadaşlar: herkes kendisini biliyor ve tanıyor, o yüzden merak edilecek bir şey olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca zaten yarası olan gocunur, öyle değil mi?
Belediye içinde yerli yersiz benim, Serkan Bey'in, Osman Bey'in ve Yaşar arkadaşımızın arkasından dedikodu mekanizmasının çalıştırıldığını, hiyerarşik bir şekilde aksatılmadan nasıl ve kimler tarafından üretilerek hayata geçirildiğini tahmin ediyor gibiyim.

Konfüçyus ne demiş; "Yalan söyleyenler, doğru söyleyenlere inanmazlar"
Belki inanmayacaksınız ama bu dedikodu yalan ve iftiraları zerre kadar ciddiye almıyor ve önemsemiyorum. O zaman siz de; ‘önemsemiyorsan niçin yazıyorsun?’ diyeceksiniz.
Neden yazıyorum biliyor musunuz? Her şeye rağmen sizlere biraz daha hayatın gerçeklerinden bahsedebilmek için.
İnsanlar yaşadıkları pişmanlıkları ve kendi hatalı davranışlarını legalleştirmek isterler. Bunu için de kendilerini ve iç huzurlarını bir nebze olsun rahatlatmaya çalışırlar. Bunu dürüst yollarla başaramayacakları için de yasal olmayan ve gerçek dışı söylemlere müracaat ederler.
İşte biz bunun adına dedikodu diyoruz.
Bu dedikoduyu başlatanlar sonunda, yine istedikleri ortamı konuşulur hale getirerek biraz da egolarının tatmini yönüne giderler. Sonrası?
Sonrası şöyle:
Tabi ben bu durumu, adeta insandaki ağrı kesici ilaç tedavisi ve onun etkisi gibi görüyorum. Ancak bir müddet sonra ağrı kesicinin etkisinin, azalacağının farkına varılamaması ve ağrıların tekrar başlayacak olması sizi tekrar başa döndürecektir. Çünkü hastalık vücuttan çıkamamış ve bütün bedeni teslim almıştır. Aslında bütün mesele bunun farkına varılamamasıdır. O yüzden geçici çözümler hiç bir zaman fayda sağlamayacaktır. Ne zaman ki doktor neşter'i eline alıp operasyonu gerçekleştirdiğinde varlığınızdan bir şeylerin koptuğunu anlayacaksınız.
Diyeceğim şu ki küçük beyinler büyük hesaplar yapamazlar, sadece yaptıklarını zannederler.
    
Benim anlamadığım, tabi bir kısmınızı tenzih ederek söylüyorum, bu garip çarka inanmak isteme çabası içinde olanlar ve zorla da olsa kendisini mutlu etmek için bu rüyaya kapılmış olanlardır.
İçinizdeki biri bin yapmayı merak edip dedikodunun, rahatlık veren duygu ve psikolojisiyle kendisini mutlu etmek isteyenleri biliyorum.
Unutmayın ki, iki tür insan vardır; Birincisi dedikoduyu üretip ortaya çıkartan, ikincisi de yapılan dedikoduya inananlardır.
Sizlere bir şey söylemeliyim; Lütfen bu tip insanlardan korkmayın ve çekinmeyin. Bu görünen tehlikeyi içinde barındıran kişilerin ne yapacaklarını anlayabilir ve ona göre de önlem alabilirsiniz.
Siz esasında hiç konuşmayan ve ne yapacağı belli olmayan kişilerden korkun. Bunlar, evet ve hayır cümlesini hiç kullanmazlar. Hatta "bu insan iyidir dürüsttür, kötüdür, hırsızdır" bile demezler. Siz, esasında bunlardan korkun. Ceplerinde onlarca maskeyle dolaşan bu ikiyüzlüler her sabah farklı maskeyle işe gelirler.
İşte bu tip insanlara dikkat edin arkadaşlar. Allah korusun hayatınızı alt üst edebilirler.

Sizlerden benim hakkımda olumlu şeyler düşünmenizi beklemiyorum. Ayrıca benden zarar gelecek diye de endişelere kapılmanızı da istemiyorum.
Lütfen kendinizi o zeytin yeşili sarı binada korku içinde boğarak, üretilen dedikodulara hapsetmeyin. Böyle hiç bir yere varamazsınız. Kendinizi dışarıya atarak bedeninizin hava almasına beyninize oksijen gitmesine izin verin. Rahatlayın lütfen.

İnsanın kendisini kandırması, kişiliğiyle de ters düşerek kendi vicdanına hesap verememesi çok kötü bir şey olmalı. Korku ne kadar kötü bir şey, öyle değil mi arkadaşlar?
İçinde küçük de olsa vicdan kırıntısı olanların, beynine korku hükmettiğinde özgürlükleri de yok olup gidiyor. Bundan sora, kendinizi mutlu etmek adına ne yaparsanız yapın her şey yapmacık ve sahte oluyor.
Soruyorum size, ne yapmalıydım? Yapılan haksızlıkları, çiğnenen adaleti, tüyü bitmemiş yetimin hakkının yenilmesini görmemezlikten mi gelmeliydim? Salı pazarında bir liraya ot satan yaşlı garip köylünün, soğuklarda ayağı çıplak dolaşan çocukların, sırtı kambur kambur dedelerin hakkını yediler. Sırtımı dönüp gitmeli miydim? Yoksa olan bitene göz yumarak sessizce beklemeli miydim? Cevap verin?
Hayır, arkadaşlar bunlar bana göre değil. Ben ruhumu ve bedenimi hiç bir zaman zincirlemedim. Ben dilsiz şeytan hiç olmadım ve olamam da. Benim kitabımda bunlar yazmaz arkadaşlar.
Ayrıca size bir şey daha söyleyeyim; kendimi hiç kimseye anlatma ve ispat etme çabası içerisinde olmadım. Zaten hiç bir zaman da, öyle yaşamadım.
Benim dedikodumu yapan yaymaya çalışan zavallılar şunu bilsin ki; onlardan nefret etmiyorum ama onlar için üzüldüğümü söyleyebilirim. Ayrıca amacım kimseyi kırmak ve hakaret etmek değil arkadaşlar. Kurduğum cümlelerin kimlere gittiğinin mesajını alanlar, zaten kendilerini biliyorlar. Bu arada, bu bahislerden hiç alınmayanlara da ne mutlu demek istiyorum. Çok şükür ki onlarda kendilerini iyi biliyorlar.

Ben gerek Aydın Belediyesi'nde, gerekse Aydın Büyükşehir Belediyesi'nde çalıştığım yıllar içerisinde, hesap veremeyeceğim hiç bir şeyin altına imza atmadım. Belediye personeli ve sivil toplum temsilcilerinin her zaman taktirlerine mazhar oldum. Özveri içerisinde yaptığım çalışmaları bilenler çok iyi bilir. Hatta başarılarımdan dolayı Çerçioğlu'nun elinden Takdir Belgesi aldığımı da söyleyebilirim. Bu taltiflerin üzerinde durmak bana hiç yakışmıyor ama ne yapayım, zorla söyletiyorlar insana. Haa.. bu arada benim nasıl bir insan olduğumu Özlem Çerçioğlu'na sorabilirsiniz. Kendisi beni tanır, dürüstlük konusundaki duruşumu da iyi bilir.

Arkadaşlar, her ne kadar görmek istemeseniz de, belediyede çalıştığım süre içerisinde marjinal işlere imza attığıma şahit olanlarınız hatırlayacaktır. Çocuklara ne kadar değer verdiğimi, yıllardır onların başarılarının kamuoyunda sergilenmesine nasıl yardımcı olduğumu, engellilerin kültür ve sanat faaliyetlerinde nasıl uğraş verdiğimi, salonları orta sınıf halkımıza nasıl açtığımı, onların çalışmalarının salonlarda nasıl sergilenmesini sağladığımı ve bunun gibi onlarca faaliyetin altına nasıl imza attığımı sanırım biliyorsunuzdur.
Köy öğretmenleriyle irtibata geçip çocukları da tiyatroya taşıyan, yaşlı ev hanımlarını tiyatro salonlarına getiren, Anadolu’nun dört bir yanından belediyemize müracaat edip, bürokratlarımızın çözemediği, fakir üniversite öğrencilerinin yurt ve barınma sorunlarını çözümleyen kimdi acaba? Soruyorum size.? İsterseniz bunlara da kafanızı çevirip, hayır diyebilirsiniz. Hiç alınmayacağım.
Masama bırakılan hediyeleri geri verdiğimi, teklif edilen davetleri geri çevirdiğimi nereden bileceksiniz?
Tiyatro yapmak isteyen amatör tiyatroculara, fakir ve düşkünlerin dertlerine, işsizlere yol göstererek doğru yönlendirilmelerine ön ayak olan kimdi? Bunları biliyor musunuz?
Çok şükür ki bunlara şahit olup bilen gören bir kaç arkadaşım, halen orada.
Kültür dairesinde mal ve hizmet alımları ile kendisine menfaat elde etmeye çalışan ve onlara şirin gözükmeye çalışanlar, bu zavallı insanları zaten görmüyorlardı. İşte ben ve birkaç arkadaşım o göremediğiniz yönlere bizzat giderek o insanların dertlerine çare arıyorduk. Tabiri caizse görevimiz olmadığı halde, görevden vazife çıkararak o insanların dert ve sıkıntılarını kendi derdimiz sıkıntımız sayıyorduk.

Sevgili arkadaşlar, boşuna korkularınızı zirvelere taşıyıp da kendinizi sorgulamayın? Acaba ben de Ahmet Bey'le şunu da konuşmuş olabilir miyim diye üzülüp uykularınızı kaçırmayın?
Sizlerden vicdanınızın sesini dinlemenizi beklemiyorum, zira küçük saraylarınızda diken üstünde yaşadığınızı biliyorum.
Unutmadan şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Belediyenin tarihinde salon tahsisleri ve salon kira gelirlerine bakıldığında, benim ulaştığım rekora epeyce bir süre ulaşılamayacağını da sizlere buradan hatırlatmak istedim. Ama bizim teker teker topladığımız gelirlerin bir kalemde birilerine peşkeş çekiliyor olması da çok üzücü tabi. Öyle değil mi? Sevgili arkadaşlarım...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.