Asuman DOKUZLU
Anılarımın yazlık sinemaları
Her hafta babam bizi sinemaya götürürdü, daha doğrusu götürmek zorunda kalırdı. Çünkü başında toplanır ‘’baba sinemaya gidelim, bizi sinemaya götür’’ derdik. O da, bizi kırmaz çoluk çocuk hep birlikte sinemaya giderdik. Sinemaya gitmek bir keyifti bizim için. Mümkün olduğu kadar erken gitmeye çalışır, film başlamadan, hem de reklamları görmek için erkenden gitmek iyi olurdu. Reklamlarda gelecek hafta oynayacak filmi gösterirdi, biz de haftaya gelecek filmi izlemek için hazırlık yapar ertesi hafta babamı yine ikna eder sinemaya gelirdik. Babama haksızlık etmek istemem annem de babam da sinemayı seven insanlardı. Dolayısıyla her hafta bir gün sinema günümüz olurdu. Başka eğlence mi vardı ki? Şimdiki gibi, ne internet, ne sosyal medya, ne sanal eğlenceler. Her şey başka tatta ve doğaldı
Önceleri yine mahallemizde bulunan şimdi hatırladığımda bana oldukça nostaljik gelen ‘Bahçe Sineması’ vardı. Bahçe Sineması çok büyük bir bahçe içinde, şimdiki Sağlık Meslek Lisesinin içinde bulunduğu Aydın Lisesi’ne giden sevgi yolunda boylu boyunca bir bahçe içinde bir sinemaydı. Şimdilerde Gençlik Caddesinin bitiminde ‘’sevgi sokağı’’adının verildiği bu sokakla, Devlet Hastanesinin acilinin kesiştiği köşesinden giriş kapısı vardı. Kapıdan biletlerinizi alır içeriye girdiğiniz zaman sanki bir masal dünyasının içinde bulurdunuz kendinizi. Çünkü dışarıdan boylu boyunca upuzun selvilerle asla içerisini görmenin mümkün olmadığı bu sinemanın çok güzel bir bahçesi vardı. İçeri girdiğinizde iki yanı ağaçlarla kaplı uzunca bir yoldan motor odasının bulunduğu binaya yaklaşırdınız. O binanın çevresinde orada kalanların diktiği ve akşamları ılık ılık kokan sardunyalar, akşamsefaları, binayı sarmalayan yasemin çiçeğinin kokusu, doyumsuz bir haz verir hala burnuma geldikçe ve onları gördükçe anılarım canlanır yazlık sinemaları hatırlarım. O binaya varmadan hemen tahta sandalyelerin olduğu yere dönmek zorunda kalırdınız çünkü yol sizi oraya götürürdü. Sandalyelerin üzerinde bulunduğu büyük platform biraz yüksekti, oraya birkaç basamakla çıkabiliyorduk. Hemen karşımıza çıkan devasa BEYAZ PERDE bizi büyülerdi. Kim bilir neler görüp, ne duygular hissedecek, hangi duygularla eve dönecektik gece? Bazen mutlu, sevinçli bazen de ağlayarak ya da ağlamaklı hüzün dolu duygularla. Canımız o ‘’SON’’ yazısına itiraz edercesine eve gitmek istemeyecekti. Sandalyelere oturduğumuzda artık tüm duygularımızla seyre hazır vaziyette arkamıza yaslanırdık…
Bahçe sinemasını işletenler ve oraya bakan insanlar genellikle orada yaşarlardı motor odasının altı bir ailenin kalacağı gibi düzenlenmişti. Oradan arkadaşlarımız olurdu, onlarla gündüzleri oynardık. Çok esrarlı görünürdü bana. Esrarlı ve gizemli; çünkü içeriye girmeden koca koca upuzun selvi ağaçları, size içeride ne olduğu hakkında hiç bilgi vermezdi. Sadece göklere doğru kopkoyu yeşil renkte uzandığını görürdünüz.
Eğer erken gitmediyseniz elinde el lambası olan bir yer gösterici size yerinizi gösterir, biz de altı yedi kişi gösterilen yere oturur ve filmi izlemeye başlardık. O zamanlar çiğdem daha yoktu. Kabak çekirdeği, beyaz leblebi (o zamanlar nohut derdik) gazoz satın alırdık. Genelde onbeş, onaltı yaşlarında çocuklar satardı gazozları. Arada en büyük zevkimiz satılan yerel gazozları içmekti o gazozların tadı hala damağımda. Öyle güzel olurdu. Şimdinin içerisinde bir sürü kimyasal işlem görmüş gazozlarına benzemezdi. Hele bir de Sütsan ve Frigo dondurma olurdu, mis gibi süt kokar, yedikçe yiyesiniz gelirdi.
Filmin yarısında onbeş dakikalık ara verirdi, o aradan sonra canım çok sıkılırdı film bitecek diye. Bittiğinde de eve gitmek istemezdim. Hüzünlenirdim. Sanki orada kalsam film devamı gelecek gibi. Hele bir de aşk filmiyse. O gencecik, çocuk beyinlerimizde çözümleyemediğimiz konular, anlayamadığımız ilişkiler ve bazen üzüldüğümüz sonlar olurdu. Genellikle Türk filmleri mutlu sonla biterdi. Seyirci heyecanlı sahnelerde alkışlardı. Öylesine filmin içine girer, hissederdik. Bazen ağlayarak çıkardık, acıklı bir son olursa. Benim bu duygullarım eve kadar hatta yatağa girdiğimde bile etkilenecek kadar yoğun olurdu. Bazen yatağa girdiğimde filmin etkisinde kalır ağlardım.
Sinemadan eve gelmenin en güzel tarafı; sinemalar açık hava sineması olduğu için gece serin olurdu üşürdük, üzerimize hırka almış olsak da eve geldiğimizde yatağa girip üzerimize pikeyi çekince, sanki yaz günü değilmiş gibi o sıcak bize hora geçerdi. Bir müddet etkisinde kaldığım filmi düşünerek hayal ederek uyur kalırdım. Ertesi hafta film değişip ailemle hep birlikte sinemaya giderek başka filmi görünceye kadar serüven devam ederdi hayallerimizde.
Daha sonra, biraz daha genç kızlığa doğru yol alırken yine mahallemizde Saray Sineması açıldı. O sinema bahçe sineması kadar büyük değildi. Çocukluğumun sineması; şimdi hayallerimin, en güzel duygularımın cevap bulduğu gençliğimin sineması. Sinemada iki film birden olunca orada geçecek uzun zamanı düşünmek bile keyif verirdi. Bazen kuzenlerimizle toplanarak hep birlikte giderdik. Onun başka bir tadı vardı. Başka yazlık sinemalarda vardı şehrimizde ama bize yakın olan bu sinemalar çocukluğumun hayalleriydi, hala daha andığım, andıkça içinden güzel duygular çıkan, beni zaman zaman hüzünlendirip zaman zaman güldüren mutlu eden anılarla dolu. Düşünüyorum da günümüzde olsaydı yazlık sinemalar ne güzel olurdu. Aklımda hep böyle bir proje var yazlık sinemaları yeniden açmak gibi. Ama ne Belediyeler ne de başkaları buna sıcak bakmayacaklardır. Her projem gibi bu da askıya alınacak sonradan kendileri düşünmüş gibi yapacaklar. Tek yapsınlar da ortaya güzel bir iş çıkarsınlar. Ama ne mümkün? Sinema yapacaklarına AVM yaparlar, Residence (rezidans) yaparlar. Ne yapsınlar yazlık sinemayı rantiyeciler? Mutlaka her şeyi hatıralara karıştırmak zorunda mıyız?
Keşke çocuklarımız torunlarımız bu zevki yaşayabilselerdi. Çocukluğumun yazlık sinemaları ne güzel anılardınız siz. Şimdi hayallerimizin bile öldürüldüğü bu öksüz ve acımasız günlerde, bütün zamanlarımızın mutlu sonla biten film tadında olması dileğiyle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.