Şerif KUTLUDAĞ
“8 Mart Kadınlar Günü”
8 Mart Kadınlar Günü:
1975'te Birleşmiş Milletler tarafından kutlanmaya başlanır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 16 Aralık 1977 yılında aldığı kararı ile üye ülkeler kendi geleneklerine ve tarihlerine uygun bir günü Uluslararası Kadın Hakları ve Uluslararası Barış Günü ilan etmeye davet edilir.
8 Mart Dünya Kadınlar Gününün tarihçesine baktığımızda;
Amerika Sosyalist Partisi, 28 Şubat 1909'da New York'ta bir "Kadınlar Günü" düzenler. Sonra, 1910 Uluslararası Sosyalist Kadın Konferansı her yıl bir "Kadınlar Günü" düzenlenmesini önerir. 1917'de Sovyet Rusya'da kadınlar oy hakkı kazandıktan sonra 8 Mart ulusal bayram olur.
Günümüzde Dünya Kadınlar Günü bazı ülkelerde resmî tatil olarak yaşanırken, bazı ülkelerde ise görmezden gelinir. Bazı ülkelerde protesto günüdür, bazılarında ise kadınlığı kutlayan bir gündür.
8 Mart Kadınlar Günü, ülkemizde son yıllarda kadın cinayetleriyle gündeme gelir oldu. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 2022 yılında 381 kadının öldürüldüğünü; 245 kadının ise şüpheli şekilde ölü bulunduğunu açıklar. Son 15 yılda ise 4 bin 86 kadının öldürüldüğü açıklanır aynı platform tarafından.
Buraya kadar yazdıklarımdan hareketle günümüzde Kadın Hakları dendiğinde, kadınlara yapılan haksızlıklar, ayrımcılıklar, töre adındaki kadını sıradanlaştıran ya da basitleştiren uygulamalar ve ortamlar akla gelmektedir genellikle.
Kadınların iş hayatında yer alması, kentleşmeyle birlikte kent yaşamının getirdiği karmaşık yapı içerisinde yaşanan sıkıntılar, yapılan işlerde kadın erkek farkı kalmaması vb sorunlar nedeniyle günümüzün kadını da erkeği de huzursuz ve mutsuzdur.
Bu noktadan hareketle konunun kadın-erkek demeden ve ayırmadan “İnsan Günü- İnsan Hakları Günü”” olarak ele alınması gerektiğine inanıyorum.
Bir toplumun ruhu ve beyni kadının beyni ve ruhunun aydınlığı kadar aydınlıktır; kadının huzur kadar huzurludur; kadının mutluluğu kadar mutludur.
Kadını ya da erkeği okutmayan toplumlar yarımdır. Toplumun bütün olabilmesi kadının ve erkeğin aynı şekilde okutulması ve yetiştirilmesi ve aynı haklara sahip olmasıyla mümkündür.
Bunu çok iyi bilen Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK, “Kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir. Kadınlar toplum yaşamında erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.” der…
Ve devam eder Atatürk: “Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.” Çünkü yine Atatürk’e göre: "Dünyada her şey kadının eseridir. Kadınlarımız eğer milletin gerçek anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden çok daha aydın ve faziletli olmaya çalışmalıdırlar."
MEB’in son açıkladığı örgün eğitim istatistiklerine göre Haziran 2022 itibariyle Türkiye’de örgün eğitimde (resmi + özel) Türkiye’de toplam 70 bin 383 eğitim kurumunda 19 milyon 155 bin 571 öğrenci bulunmaktadır. Türkiye’de 9 milyon 928 bin 304 erkek, 9 milyon 227 bin 267 de kız öğrencimiz vardır.
Demek ki neymiş, ülkemizde 9 milyon erkek = 9 milyon kız öğrenci varmış. Bakar mısınız şu muazzam dengeye…
Sadece bu rakamlar bile bize İlâhî bir mesajı hatırlatıyor. “İlim öğrenmek her Müslümana farzdır!” O halde, hayata erkek ya da kız olarak gelmenin dışında eşit başlayan insan oğlunun kadınıyla erkeğiyle aynı ciddiyetle yetiştirilmesi, aynı haklarla donatılması ve aynı saygıyı görmesi gerekiyor…
Bunu başarabilen toplumlar iki ayağını, iki gözünü, iki kulağını, iki kolunu sağlıklı bir şekilde kullanan toplumlara benzer. Bunu yapamayan toplumlar ikili organlarından birisi bağlanmış tek organla hayatı sürdürmeye çalışan acuze toplumlara benzer.
Bu konu bu kadar açık ve net iken konuyu sadece erkek hakları sadece kadın hakları şeklinde tek yönlü ele almanın anlamsızlığı bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmaktadır.
Günümüzde insanoğlunun oluşturduğu sosyal yapılar kurtlar sofrasına benzemektedir sonuçta: Güçlünün güçsüzü ezmesi ve elindekini almasının erkeği kadını yoktur. “Ben kazanayım.” düşüncesi beraberinde “Altta kalanın canı çıksın!” şeklinde bir noktaya taşınmaktadır.
Mademki bu âlemin dengesi bütün canlılar için karşı iki cinsin birlikteliği ile oluşan bir yapıyı bize sunuyorsa, hayatın her alanında konuyu insan hakları çerçevesinde bütüncül bir bakış açısıyla ele almak ve değerlendirmek zorundayız.
Başlangıçta “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak sunulurken kapitalizmin oluşturduğu bakış açısıyla kadınlara hediye alınarak gönüllerinin hoş edildiği bir para harcama günü konumuna getirdiği günü bir de bu yönüyle insan hakları bağlamında ele almak gerektiğini düşünüyorum.
GÜL/AYDIN… SEVGİLERİMLE…
KADININ ŞİİRLİ ÖYKÜSÜ
Bir kadının ellerine doğar her varlık.
Toprak erkeksi ellerine verir başakları.
Tutam tutam… Salkım saçak…
Başaklar kadın ellerinde işlenir,
Birer birer, tohum olur, ekmek olur, aş olur…
***
Kadınların çoban ellerine doğar gelir ağıllarda kuzular.
Anaç koyunlar kadın elleriyle verirler,
İplik iplik sütlerini…
Kadın elleriyle işlenir sütler;
Peynir olur, kaymak olur, yağ olur…
***
Gelinlik kızların gergefinde,
Kadın elleriyle incelir kar beyazı kumaşlar.
Sevdanın şiirini işler iplikler.
Rengâhenk gökkuşağı oluverir ansızın desenler;
Nakış olur, karanfil olur, güvercin olur…
***
Bitimsiz savaşlar yaşanır nedensiz!
Ölür gider erkekler.
Künyeler, feryatlar, kadınlara kalırken tabutlar.
Bayraklarla ya şehittir, ya gazidir erkekler…
Karalar bağlar kadınlar; yasçı olur, yanan yakılan olur…
***
Kentler kadın elleriyle düzen alır gün boyu.
Fabrikalar onlarla çalışır.
Çarklar onlarla döner
Onlarla temizlenir evler
Kadındır bu; İşçi olur, doktor olur, öğretmen olur..
***
Kadındır bu: Gelin olur, ana olur, yâr olur.
Kimisinin esamesi okunmaz
Kimisi sevgili eş, kimisi ele geçmez aşk olur.
Sevinçleriyle de, hüzünleriyle de,
Göz yaşlarıyla yıkarlarken her yanı.
***
Yer yüzü, ya kapkaranlık bir cehennem,
Ya kadınlarla tertemiz bir cennet olur…
Şerif KUTLUDAĞ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.