Şerif KUTLUDAĞ
“14 Şubat Sevgililer Günü”ymüş!.. Sahi mi?
14 Şubat bir kere, İtalya’nın Roma Katolik Kilisesi’nin bir inanış günüdür.
Günün orijinal adı: “St. Valentine's Day”; "Aziz Valentin Günü"dür.
Kendisine gün adanan din adamı da VALENTİNE adında bir din adamıdır.
VALENTİNE: Batı medeniyetinde hoşlanılan kişi veya sevgili anlamındadır. Günün Velentine’ye adanma gerekçesi ise; Hristiyan olduğu için öldürülmüş olmasındandır.
Günün oluşmasını sağlayacak Velentine ile sevgili arasında sevgili olma ya da aşkı dile getirme konusunda herhangi bir kayıt olmadığını tarihçiler söylemektedirler…
Valentine'nin onuruna adanan Sevgililer Günü anlamındaki kutlama günü, 14 Şubat 496 tarihinde Papa Gelasius tarafından ilan edilmiştir. Günümüzde ise kapitalizmin alış verişi hareketlendirmek, para piyasasını canlandırmak için kullandığı yapay gündemli günlerden birisi olarak etki alanının her yıl genişletmektedir.
Kaç günlerdir reklamların özünde hep bu duygunun bilinç altına işlenmesi vardır. Hiç alış veriş yapmadım diyen bir kişinin bile 100 TL karşılığında iki bağ nergis ya da iki tek gül aldığı, sevgilisine evlenme teklif edeceklerin tek taş yüzük alarak güne hazırlık yaptığı bir alış veriş çılgınlığı da yaşanmaktadır bu konuda…
Şimdi diyeceksiniz ki; iyi de sayın Kutludağ, insanın sevgisini ifade etmesi kötü bir şey mi? Bir demet çiçek alsak ne olur ki? İflas mı ederiz bunları alınca?
İşte konunun püf noktası da bu soru cevap kapsamı içerisinde değerli okurlarım. Bir kere, öncelikli önemli olan 14 Şubat’ın kutlanacak bir mantığının toplumlara yerleştirilmesidir. Bunu kabul ettikten sonra bu yıl, gelecek yıl, üç beş yıl alış veriş yapılmaması önemli değildir. Nasıl olsa bir gün bu alış veriş denizinde o da yüzmeye başlayacaktır.
Konunun asıl düşündüren ve insana acı veren yanı ise, Sevgililer Gününü ihdas eden inancın bir mensubu olarak başkanı İncil’e/kutsala el basarak ve ant içerek göreve başlayan bir ülke olan ABD’nin çoluk çocuk demeden, genç ihtiyar demeden dört aydır otuz binden fazla insan katleden İsrail’in Gazze’deki zulmünün en büyük destekçisi olmasıdır.
Şu bir gerçek ki, dünyanın gündemini de medeniyeti inşâ edenler belirliyorlar.
Fatih Sultan Mehmet öncülüğünde Türk milleti İstanbul’la 1453’te buluştuğunda henüz ortalıkta Amerika diye bir kıtanın varlığı bilinmiyordu. 1492’de Kristof Kolomb’un kıtaya ulaşmasıyla varlığından haberdar olmuş oldu o günün modern dünyası. İtalyan kâşif “Amerigo Vespucci de ABD’ye ilk varan ve orasının yeni bir kıta olduğunu söyleyince onun adıyla anıla gelmiştir o günden bugüne…
Bin yıllık Anadolu Selçuklu Devletimiz ve Osmanlı Devletimiz dönemlerinde çok konunun dünyaya yayılmasına bizim medeniyetimiz vesile olmuştu:
Kuş evleriyle, Gurabahane-i Laklakân/Leylekler hastanesiyle hayvan haklarının başlatılması ve uygulayıcılığı, Avrupa’da akıl hastaları içlerine cin kaçmıştır denilerek dövülerek tedavi edilmeye çalışılırken bizde gerek Kayseri Gevher Nesibe Şifahanesinde gerekse Edirnede’ki şifahanede müzikli tedavi uygulaması vb dünyaya bizim hediyemizdi.
Ülkemizde kahve yetişmediği halde dünyaya “Türk Kahvesi” adı altında yayılmış olmasının arkasında yatan ana değer, tamamen devletin gücü ve bir protokol içeceği olarak sunulmuş olmasıdır.
“Şark Odası” kavramı ve uygulaması da Osmanlı Devleti döneminde bizim konaklarımızdaki insana huzur veren yerleşme sisteminin batıda yayılmış adıdır.
Biz bugün dolayısıyla, “Efendim, biz 14 Şubat SEVGİLİLER GÜNÜ” demiyoruz; SEVGİ GÜNÜ diyoruz” desek de, sonuçta 14 Şubat gününün ana mantığını kabul etmiş oluyoruz.
İşin özü; kendi değerlerimizi ihdas ve inşâ ederek insanlarımızın ruhuna onun sevgisini verebilmektir. Bu olmadığı taktirde “Doğa boşluk kabul etmez!” hükmünce özellikle günümüzde sosyal medyayla ya da dijital teknoloji vasıtasıyla olsun insanımızın ruhuna sirayet etmekte ve farkında olmadan kabul ettirmektedirler.
Halbuki bizim bütün zamanları kapsayan evrensel ne değerlerimiz var… Demekki önemli olan güçlü devletiniz olursa dünyanın gündemine de hakim olabaliyor, gündemi siz belirliyorsunuz.
UNESCO diyeceksiniz, ATATÜRK, Mevlana, Yunus Emre, Aşık Veysel vb adına yıl ihdas etmiyor mu? İşte demek istediğim tam da bu… UNESCO’yu kuran gücün yönlendirilmesiyle ağzımıza birer parmak bal çalınıveriyor arada bir…
O halde YUNUS EMRE’MİZİN bütün insanlığı kapsayan “Sevelim/sevilelim” şiiriyle noktalayalım yazımızı derim.
SEVELİM SEVİLELİM
Hak cihana doludur
Kimseler Hakk'ı bilmez
Onu sen senden iste
O senden ayrı olmaz
Dünyaya inanırsın
Rızka benimdir dersin
Niçin yalan söylersin
Çün sen dediğin olmaz
Dünyaya gelen göçer
Bir bir şerbetin içer
Bu bir köprüdür geçer
Cahiller onu bilmez
Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünyaya kimse kalmaz
Yunus sözün anlarsan
Ma'nisini dinlersen
Sana bir amel gerek
Bunda kimesne kalmaz
Yunus Emre
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.