Ali AKSÜT
Yitip giden canlar
Gitti canlarım gitti!
Depremler, yangınlar,
Acılar sel oldu gitti.
Tacizler, tecavüzler, cinayetler,
Sevdiklerimizi aldı gitti.
Geride yıkılan yuvalar,
Sönen ocaklar, yetim, öksüz
Çocuklar bıraktı gitti.
Genç kızlar, nice kadınlar,
Nice canlar, birer birer gitti.
Hepsi kuş oldu, uçtu gitti.
Yangınlar, ormanlar, doğal hayat...
Gitti canlar, yandı yürekler
Cayır cayır yandı gitti.
Vatan, bayrak, özgürlük için,
Suriye'de, Irak'ta, Libya'da,
Kahraman askerimiz Mehmetçikler,
Azerbaycan Karabağ'da şehitler...
Gitti canlar, daha niceler,
Hakk’a cennete uçtu gitti.
Hele şu Corona illeti,
Her gün onlar, yüzler, binler...
Kadın, erkek, genç, ihtiyar,
Fakir, zengin demeden
Birer birer aldı gitti.
Nasıl bir salgın illetse,
Yedi bitirdi milleti.
Ruhum, benliğim, çektiğim çileler,
Felaketler okyanusunda boğuşurken;
Yüreğim;
Geçmişin yaşanmışlıklarını özledi.
Hatıraların hayâlleri canlandı gözümde...
Daha dün bahçede,
Seninle birlikte,
Çiçekler, ağaçlar dikmiştik
Elma nar, zeytin toplamıştık.
Geçmişin hoş anılarını konuşmuştuk...
Sevdamızın tohumlarını,
Bu ağacın altına, bu bahçede ekmiştik,
Acıkınca, bağdaş kurup toprağa,
Kuru ekmek, soğan kırıp yemiştik.
Biraz yorulunca kanepeye
Uzanıp dinlendiğinde,
Közde keyif çayları içmiştik.
Bana;
Şimdi yanımdasın ya,
Otur şöyle yanıma,
Benimle konuş,
Ellerimden tut,
Hadi birşeyler söyle...!
Hiç susma!
Konuş, konuş, anlat...!
Bitmesin bu hikâyemiz,
Yokluğumda;
Yanıp tutuştuğun aşkını söyle...! "
Demiştin ya!
Bana;
Hadi sevda türkülerinden
Bir türkü söyle!
Yürekten, acılı ve yanık olsun!
Doğum gününde doyamadığımız,
Mutluluk şarkılarından mırıldan...!
Ruhumuzu titretsin, içimizi yaksın...!
Nağmeleri hiç susmasın.
Uzaklardan ve derinlerden üflesin...!
Ney gibi kulağımıza,
Çağlayan sular gibi aksın yüreğimize,
Çalsın sazlar...
Çalsın ney, kudüm,
Tef, zil ve davullar...."
Demiştin ya!
Aman Allah’ım!
Ben neredeyim? Hangi âlemlerdeyim?
Açılsın sır perdesi,
Burası neresi? Yoksa rüyada mıyım?
Sanki Yunus'un dergâhındayım.
Sevgi olup kanatlandım.
Muhabbet deryasında meşk ediyorum.
Mevlana’nın umut dergâhında,
Yine de gel çağrısıyla,
Hoşgörü pınarından içiyorum.
Ateş olup, köz gibi yanıyor,
Kül olup, yüreklere savruluyorum.
Evet canlarım, sevdiğim dostlar!
Bu gece kafam çok dumanlı,
Ne bileyim işte,
Dinmeyen bir sızı var içimde,
Ahlar, vahlar, günahlar...
Acılar, ölümler, feryatlar...
Af dilemeler, gözyaşları, tövbeler...
Son pişmanlık, keşkeler...
Taptığınız yalan tanrıcıklar...
Şımarık, azgın nefsimiz...
Hiç doymayan egolar...
Daha neler neler.
Su gibi akıp giden ömür,
Gözümüzün önünden
Bir film şeridi gibi geçiyor...
Hepsi boş, hepsi sahte!
Ne yapsak nafile!
Ben gerçeği arıyorum.
Gerçek, hakikat nerede?
Hey gidi uykusuz geceler...
Kurşun gibi yüreğimi delen geceler...
Geceler karanlık, geceler zindan...
Nerede insanlık, nerede vicdan?
Neyse;
Saatin yelkovanı mı durdu ne?
Saat gecenin tam üçünde,
Yağmur, damla damla çiseliyor,
Her damla günahlarıma,
Sanki ilaç gibi geliyor...
Kafam dumanlı bu gece!
Dertlerim çoook, hangisini sayayım?
Uyku tutmuyor gözüme,
Bitmez, çözülmez bu bilmece,
Bense;
Bir umut, bir ışık arıyorum.
Kâbuslar, sancılar içinde,
Kaybettiğim benliğimi arıyorum...
Bir daha geri dönerler mi bilmem,
Sevdiğim yitik canları arıyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.