Ömer ERU
Vali Recep Yazıcıoğlu
Recep Yazıcıoğlu Tokat valisiyken, ben de Suşehri Kaymakamıydım. Recep Yazıcıoğlu Tokat’ta ayakkabı fabrikası açmıştı. Biz de Suşehri’nde halk eğitim ile birlikte konfeksiyon atölyesi kurmuş, çocuk ilkokul önlüğü yapıyorduk. Valimiz ara sıra bana telefon ederdi. “Ömer gömlek var mı?” diye sorardı. Ben de “var Sayın Valim” derdim. Tokat’a gider gömlekleri götürürdük. Ayakkabılarla takas yapardık. O bana ayakkabı verirdi ben de ona gömlek verirdim.
Suşehri’nde Öğretmenevi yapımı için yer ayarladık, bunun yapımını üstlenen bir hayırsever de vardı. O sıralarda Tokat Valisi Recep Yazıcıoğlu’nun Niksar’da yaptığı Öğretmenevi çok güzeldi. Onu orada çalışan öğretmenlerden duymuştuk. Gittik gördük. Planı çok büyük ve çok güzeldi. Bizde Tokat’a gittik. Bayındırlık’a uğradık.
Bayındırlık’tan Niksar’daki o Öğretmenevi’nin planlarını istedik. Bize vermek istemediler. Ben de arkadaşlara "Tokat valimizin yanına gidelim" dedim. Valimizin yanına gittik. Beni görünce “Ömer gel kardeşim” dedi. Gelme nedenimizi anlattık. Memnun oldu. “Biz sizin Niksar’da yaptığınız öğretmen evini çok beğendik, onun projesini bayındırlık müdürlüğünden istedik, bize pek vermek istemediler, zorluk çıkardılar. Ben de arkadaşlarla valimizi yanına gidelim” dediğimi anlattım.
Vali bey kızdı. Telefonu aldı Bayındırlık müdürüne telefon etti. Onlara “Derhal bana o projelerin birer örneklerini getirin” dedi. On beş dakika sonra plan örneklerini getirdiler. Plan örneğini alıp Suşehri’ne geldik.
Ben seneler sonra Aydın’a tayin oldum. Aydın’a gelince o da ara sıra Aydın’a gelirdi. Ailesi Söke’ye yerleşmişti. Babası burada uzun yıllar müftülük yapmış. Aydın Valiliği de vardı. Aydına’a geldiği zaman bize de uğrardı. Vali Yardımcısı arkadaşımla bana valimizden izin alın peşime takılın derdi. Bizi alır götürürdü. Kuşadası’nda lüks otellerden birisine misafir olurduk. Oradaki bütün otel sahipleri onun kendilerine gelmesi için yarışırlardı. Gitmediği zaman da üzülürlerdi. Otelde yemeğimizi yerdik otelin havuzunda yüzerdik. Gece saat 23,00’a doğru “hadi gidin artık evinize” derdi.
Vali vekilliği yaptığım dönemde onun kaza geçirdiğini ve vefat ettiğini öğrendik. Denizli’de cenaze işlemleri olduktan sonra onu karşılamak için bir komisyon kurduk. Aydın’da Buharkent’te cenaze konvoyunu karşıladık. Gelen korteje biz de katıldık. Cenazeyi Söke’ye kadar götürdük. Şunu gördüm insanın değeri parayla pulla alınmıyor. Oradan aldığımız cenaze korteji Söke’ye giderken Denizli’de valimizin vefat ettiğini öğrenen tüm Aydın halkı köylüsü ve kasabalısıyla yollara dizilmişti ve saygı duruşunda bulunmuşlardı. Ben arkadaşlarıma “karizma parayla pulla sağlanacak bir şey değil görüyorsunuz” dedim. Biz adamlara milyarlarca para versek bu yolda bu şekilde durmazlar. Sonra cenazeyi Söke’ye getirdik Söke’de cenaze merasiminden sonra mezarla gömüldü ve valimiz bu şekilde hayattan ayrıldı.
Recep Yazıcıoğlu valimiz yeni fikirlere açıktı. İnsanları çok severdi. İnsanların devamlı içinde olmak isterdi. Hatta “kapıyı çalmadan giriniz” diye makam kapısının önüne yazı bile astırmıştı. İlk geldiği zaman tebdili kıyafetle Nazilli Devlet Hastanesine gitmiş. Nazilli Devlet Hastanesi’nde "ne istiyorsun" demişler.. “Tedavi olacağım, hastayım demiş.” “Bu vakit muayene yok yarın sabah gel” demişler.
Recep Yazıcıoğlu valim belli etmiyor ama ertesi günü Hemen valilikten doktorun görevden alma yazısını yazdırıyor alıyor ve doğru hastaneye gidiyor. Nazilli’ye Başhekim onu görünce şaşırıyor. Valimiz “dün akşam geldim tedavi olmak istedim bana olmadık şeyler söylediniz. Ses çıkarmadım ama şimdi geldim, seni görevden alıyorum" demiş.
Sayın valimiz spora çok düşkündü, bir yerde Kaymakamlık yaparken balık avına gidiyor, orada genç bir adamla yan yana balık avlıyor. Genç adam onu tanımıyor. Valimiz de kendini tanıtmıyor..Genç adamla sohbet ediyorlar dost oluyorlar. Bir ara öğretmenin işi valiliğe düşüyor. Kapıyı açtığı zaman bir bakıyor ki balık avında yanında balık avlayan adam Recep Yazıcıoğlu. Tabii şaşırıyor utanıyor ama Recep Yazıcıoğlu “gel gel arkadaşım" diyor. İşini yapıyor gönderiyor. Recep Yazıcıoğlu öyle bir adamdı. Bulunduğu yerin her yönden kalkınmasını isteyen bir adamdı, sörf yapardı, rafting yapardı. Paraşütle atlardı. Halkın içerisinde devamlı bir şeyler üreten bir insandı.
Ölümü Türkiye için çok büyük bir kayıptı. Onun daha yapacağı çok şeyler vardı. Onu ilk defa Sivas’ta çalışırken tanımıştım. O günkü konuşmalarında da hep bürokrasinin yenilenmesi gerektiğini, vatandaşa daha hızlı hizmet edilmesi gerektiğini anlatırdı. Dairelere gelen ödenekleri bir havuzda toplar hemen yatırıma girişirdi. O yıl on yatırım planlanmışsa o yerel kaynakları da harekete geçirerek bunun dört katı yatırım yapılmasını sağlardı. Biz yeni Kaymakam olduğumuz için biraz tuhaf karşılardık ama sonradan anladık ki o haklıymış..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.