Efendi BARUTÇU

Efendi BARUTÇU

Şehitler yurdu Edirnekapı’da ülkücü direniş

12 Mart 1971 Askeri muhtırası ile bütün üniversite ve yüksekokullardaki Ülkü Ocakları, Hür-Genç, Dev-Genç ve benzeri kuruluşlar kapatılarak faaliyetlerine son verildi. Merhum Nihat Çetinkaya’dan sonra İstanbul Ülkü Ocakları kapatıldığı için aynı görevi sürdürmek üzere MHP İstanbul Gençlik Kolları Başkanlığı’na sadece İstanbul’daki gençliğin değil Türkiye genelinde bilinen ve sevilen Mehmet Kocabaş getirildi. Mehmet Kocabaş’tan sonra Yıldız Mühendislik Akademisi öğrencisi Mehmet Pehlivanlı İstanbul gençlik kolları başkanlığı vazifesini devraldı.1973 Genel Seçimlerine denk gelen bu dönemde MHP İstanbul gençlik kolları başkanlığının cumhuriyetimizin 50. Yılı münasebetiyle hazırlattığı “50. Yıla Doğru” başlıklı kitap o günün şartlarında Türkiye’nin temel meselelerini tespit ve çözümleri açısından geniş alaka gören ve akılda kalan başarılı bir çalışmaydı.

1974 Nisan ayında CHP-MSP koalisyonunun çıkardığı genel affın Anayasa Mahkemesi tarafından kapsamının genişletilmesi sonrası 12 Mart  1971 sonrasında sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanıp mahkum edilen bütün aşırı solcu devrimci unsurlar, cuntacılar, banka soyguncuları, ülkücü öğrencilerin katilleri, polis katilleri, teröristler salıverildi. Cezaevlerinde kaldıkları süreleri teorik eğitimle geçirerek daha da bilenen bu Marksist, Leninist, Maocu, Enver Hocacı militanlar yeniden üniversite ve yüksekokullara dönerek her türlü anarşi ve terör faaliyetlerine daha da azgınlaşarak devam etmeye başladılar. Üniversiteler fabrikalar işgallere uğradı özellikle büyük şehirlerde kurtarılmış mahalleler ihtas edilerek kendi siyasi kanaatlerini paylaşmayan halk kesimlerine karşı devrimci terör ve baskılar artarak devam etti.

1977 Genel Seçimlerimden sonra Bülent Ecevit liderliğinde ki CHP 213 milletvekili çıkarmasına rağmen tek başına iktidar olamadı. Süleyman Demirel liderliğinde Adalet Partisi, MHP, MSP ve Güven Partisi ortaklığında ikinci Milliyetçi Cephe hükümeti kuruldu. .O dönemde solun bütün renklerini bünyesinde barındıran her türlü bölücülüğü ve mezhepçiliği himaye eden CHP’nin azgın muhalefeti hız kesmeden devam ediyordu.

İktidar hırsı ile yanıp tutuşan Ecevit aynı yılın aralık ayında İstanbul Güneş Motel’de Adalet Partisi’ne mensup 11 Milletvekilini bakanlık vaadi ile ayartıp hükümeti kurdu. Halk arasında yaygın bir deyim vardır “ Kör ölünce badem gözlü olurmuş” derler. O hesap Bülent ECEVİT de siyasi hayatının son dönemlerinde ve vefat ettikten sonra “ilkeli lider”, “dürüst siyasetçi” diye takdim edilmeye başlandı. Yukarıdaki bahsettiğimiz milletvekili transferi bile ne kadar ilkeli (!) bir siyasetçi olduğunun göstergesidir.

CHP’nin iktidara gelmesiyle aşırı sol terör gittikçe azgınlaşarak kanlı eylemlerini arttırarak devam etti. Türkiye adeta ikiye bölünmüş durumdaydı. Asayişi ve can güvenliğimizi sağlamakla sorumlu polis teşkilatının kontrolü büyük ölçüde devrimci polislerin kurduğu POLDER’in eline geçmişti. Ülkücü öğrenciler sudan bahanelerle emniyete götürülüyor ağır hakaretlere dayanılmaz işkencelere maruz kalıyorlardı.2010’larda yaşadığımız paralel yapı polislerinin düzmece suçlarla masum insanların hayatlarını karartmasının çok feci örneklerini o zamanda ülkücü gençlik olarak yaşadık. Sıra üniversitelere ve öğrenci yurtlarına gelmişti.

r-1-009.jpg1977-78’de Edirne Kapı öğrenci yurdu başkanı Diş Hekimliği fakültesi öğrencisi Ali Rıza Üner anlatıyor: ‘ CHP’nin iktidarı ile Gençlik ve Spor Bakanı olan Yüksel Çakmur’un İstanbul Valiliği’ne verdiği talimatla Edirne Kapı öğrenci yurdunun boşaltılmasına karar veriliyor.Biz arkadaşlarımızla istişare edip ne pahasına olursa olsun yurdu  boşaltmama kararı aldık ve ona göre tedbir aldık. Hatta bazı arkadaşlarımız yurdun önüne bir çadır kurarak ölüm orucuna başladılar.

Yurdun dışarı bakan bütün pencerelerini yatak ranzaların alt kısmında ki çelik aksamla kaynak yaparak kapattık. Ana giriş kapısına da ancak bir adamın eğilerek geçebileceği boşluk bırakıp aynı şekilde kaynakla kapattık.

r-2-006.jpgİstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Şükrü Balcı yanında emniyet güçleri ile gelerek yurdu boşaltmamızı istedi. Yurdumuzun etrafı zırhlı araçlarla kuşatılmıştı. Yurdun hemen yanıbaşındaki Topkapı Surlarına elinde uzun namlulu silahlarla keskin nişancı polisler yerleştirilmişti. O günlerde Cumhuriyet gazetesi ‘Ülkücü Öğrencilerin barındığı Edirnekapı Yurdunun bahçesinde uçaksavarların olduğunu’ yazıyordu. Yurt kapatıldıktan sonra muhtelif şehir yurtlarına dağıldık.

Aynı tarihlerde Edirnekapı Öğrenci Yurdu’nda idari memur olarak çalışan Diş Hekimliği öğrencisi(Halen Ankara’da diş hekimi ) Hasan Şeftali bey anlatıyor: ’Ben 1977 yılı aralık ayının son haftasında Edirne Kapı Öğrenci Yurdunda idari memur olarak göreve başladım. O günlerde hükümet değişti İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Şükrü Balcı bir grup polisle yurda baskın yaparak küçük bir hadiseden aranan İstanbul Ülkü Ocağı başkanımız Mehmet Açar beyi göz altına almak istedi. Biz daha önceden yurtta gerekli tahkimatı yaptığımız için içeriye giremediler biz de başkanı benim odadan dışarıya kaçırdık. Yurdun giriş kapılarını kaynakla kapattığımız için ana kapıdan içeriye bir insan ancak eğilerek zor girerdi zaten polderlipolislere teslim etmeme kararımız vardı.  

r-3-005.jpg  

(Yurttaki direnişçi öğrenciler çiğköfte yoğuruyor.)

Yurt kuşatıldıktan sonra yurtta kayıtlı öğrenci sayısını kağıt üzerinde yüksek tutuyordum. Yurt müdürü Mardinli Ömer Bakırcı yurdu bir an önce polise teslim etmek istiyordu .Yurttaki öğrencilerin bırakıp gitmesi için çoğu zaman kaloriferleri yaktırmıyordu ama ben sabah erken saatte yaktırıyor 10-18 arası ara veriyor sonrasında tekrar yaktırıyordum.

untitled-1-012.jpg

aw773363_02.jpg

Bizlerle görüşmek üzere bir jandarma albay geldi. Biraz aşırı kilolu olduğu için ancak iki büklüm içeriye girebildi. Direnişimiz bir ay sürdü. İmtihanları olan arkadaşlarımızın çoğunu sene kaybı olmaması için daha rahat ders çalışmaları düşüncesityle evlere gönderdik. Bir kısmıda geceleri ders çalışmak için evlere gidiyor. Sabah nöbet tutmak için tekrar yurda geliyorlardı. İçeriye polis almadık. Direnişimiz 1978 yılı şubat sonu mart başına kadar devam etti. Sonunda yurdu askerlere teslim etme kararı aldık. Yurdun önündeki göndere Türk bayrağı çekerek istiklal marşı okuttuk ve yurtta kalan yüzlerce öğrencibeyazıta doğru yürüyüşe geçtik.

Biz ayrıldıktan sonra jandarmada çekilmiş eşyalarımızı almak için yurda geri döndüğümüzde mescidi su bastığını ve birçok dini eserlerimizin yerlere rast gele atıldığını üzülerek gördük belli ki bu POLDERli polislerin marifetiydi. Bu olaydan sonra ben Bursa Çekirge Kız Öğrenci yurduna sürgün edildim. Orada çalışırken bir gece KYK Genel Müdürlüğünden Kemalettin YÜKSEK isimli bir memur arkadaş beni telefonla arayarak tayinimin Diyarbakır öğrenci yurduna çıkarıldığını beni ölüme gönderdiklerini tedbirimi almamı söyledi ve telefonu kapattı. Önce Bursa askeri hastanesindeki Musa beyden rapor aldım. Daha sonra İstanbul’da merhum Prof.Dr. Ayhan SONGAR hocadan 18 ay rapor aldım. 26 Nisan 1979 da saat 16.30 da Ümraniye’de silahlı saldırıda ağır yaralandım. Beni vuranlar daha önce Ümraniye örnek mahallesinde 5 ülkücü işçiyi devrim mahkemesinde yargılayıp ağır işkenceler sonrası şehit eden aşırı solcu katillerdi. Beni vuran Tuncelili Doğan 26 Nisan 1980 tarihinde Esat Paşa çiftliğindeki silahlı çatışmada vurulmuş. Diyarbakır sürgününden mahkeme kararıyla kurtularak geri döndüm. Bu arada silahlı çatışmalar sonucu aldığım yaralardan dolayı 5 kez ameliyat oldum. Kemik nakli yapılarak kısmen sağlığıma kavuştum.  

tanitim-karti.jpgO tarihlerde Edirne kapı yurdunda kalan tıp fakültesi öğrencisi emekli tabip albay Dr. Mehmet GÜRÜ anlatıyor: Edirne kapı da beraber kaldığımız bir arkadaşımız vardı Cemalettin Karaaslan:Tokatlıydı. Ailece Tokat’ın Devegörmez mahallesinde oturuyorlardı. Yurt kapandı o okulu bıraktı memleketi Tokat’a döndü. Bizler askeri öğrenci olduk.  Daha sonra kalan derslerini vermek ve tahsilini tamamlamak için İstanbul’a döndü…

Beyazıt’ta bulunan Mola kıraathanesinde hemşerileri Salih Tuncer Ahmet Karaman ile birlikte sohbet ettikleri bir sırada daha önceden komünistler tarafından yerleştirilmiş bir saatli bombanın infilâk etmesiyle ağır şekilde yaralandı. Cerrahpaşa’daki daha ağır yaralı arkadaşları sabahlara kadar nöbetleşe baktık kurtuldular. Vakıf guruba hastanesinde bakımsızlıktan şehit olan üç arkadaşımız ile birlikte 6 ülkücü kardeşimiz şehit oldu. Cemalettin de Kaldırıldığı hastanede 5 gün sonra kurtarılamayarak 27 HAZİRAN 1979Tarihinde şehit oldu. Cenazesi memleketinde toprağa verildi…

Bu arada POLDERli polislerin her türlü zulmüne rağmen bizim zarar görmememiz için büyük gayret gösterip her türlü desteği veren polis müdürlerinden Atilla AYTEK beyi de burada hayırla yad etmek gerekir.

(DEVAM EDECEĞİZ… 1977-1978 İstanbul Ülkü Ocakları başkanı eski ODTÜ lü Mehmet AÇAR anlatıyor: 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.