Saçma yemiş gibiyim

Orta-Doğu' da Lübnan'nın meşhur müzisyeni ve Arap müziğinin divası olarak bilinen Beyrut aşığı "Feyruş" adındaki sanatçı "Kalbimden selamlar ey Beyrut" şarkısında, “acı, gözyaşı, hüzün, aşk ve özgürlüğü” seslendiriyor. Geçmiş yaşanmışlıkların acı dramı, yürek yakan, binlerin.. milyonların teselli bulduğu o şarkılar birden sustu! Orkestra durdu.

Lübnan'nın başkenti Beyrut'un geceleri ışıl ışıl yanan çarşıları, sokakları, eğlence mekânları artık kapkaranlık oldu. Hayat durdu. Sokaklarda in cin top atıyor. Canını kurtarabilen uzak yakın bir yerlere üç beş parça eşyasıyla kaçıyor.

Katil Neranyahu gece ve gündüz Beyrut'a bomba yağdırıyor. Önce çağrı cihazları, sonra da telsizlerde patlattığı elektronik patlama cihazları ile Hizbullah kadrosunda temizlik yaptı. Şimdi de bahanesi Nasrullah.

Ortadoğu'ya Gazze ve Filistin'e kan gölüne çeviren bu İsrail kasabı, emperyalist - Batı dünyasının desteği ile her gün Müslüman kanı akıtmakta çoluk çocuk, kadın, yaşlı erkek demeden sivil halkı katletmekte.

Ve güya çağdaş, güya uygar dünyada sanki macera dolu savaş filmi izler gibi seyretmekte. İşte bu nedenle adeta saçma yemiş gibiyim. Sanki vücudum, beynim, ruhum delik deşik. Her taraf toz duman!

İçinde yaşadığımız dünya ve ülkedeki her gün yaşadığımız olaylar, ardı arkası kesilmeyen cinayetler, adam yaralanmalar, trafik magandalarının yol kesmeleri ve konuşturulan kurşunlar… Hele çocuk tacizi ve cinayetleri... Bir Narin yavrumuz için bütün Türkiye' de yürekler yandı. Evlat, kardeş, eş, anne, baba, amca, yeğen herkesin içleri parçalandı. Ve günlerce bütün televizyon kanallarında "Narin" olayı acısı ile yattık, kalktık.

Ve bunun gibi değişik şehir, ilçe veya memlekette daha farklı iğrenç üzücü olaylara tanıklık ediyoruz. İşte son 3 gün içinde 26 suç kaydı olan 19 yaşındaki psikopat bir suç makinesi, daha henüz bir yıllık evli gencecik polis kardeşimiz Şeyda Yılmaz’ı şehit etti.

Şeyda Yılmaz 27 yaşında idi. Yeni bir yuva kurmuştu. Geleceğe yönelik ne güzel hayalleri vardı. Hem Ülkesinde, şehrinde yaşayan vatandaşlarının can ve mal güvenliğini sağlayacak, hem de o şehirde... o mahalle ve sokakta güvenlik ve huzuru sağlayacaktı. Kendisi de kutsal mesleğinin gereğini yapmanın haklı gururu içinde vicdan huzuru bulacak, hak ettiği helâl maaşı ile anne olacak, vatana, millete hayırlı nice güzel evlatlar yetiştirecekti. Olmadı dostlar, olmadı.

Burası Türkiye. Burası İstanbul. Burası Anadolu'ya; Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine her sokak, her mahalle ve ücra köye sarmış bir şiddet kültürü, suç işleme bencilliği ve hastalığı 7’den 70’e her tarafımızı sarmış. Her gün yaşadığımız yüzlerce, binlerce içimizi burkan, huzur ve moralimizi bozan olaylara şahit oluyoruz.

Hatta bir keresinde televizyon seyrediyordum. Elimde kumanda kanal geziyordum. Yine asayiş olayları var ekranda. 12 yaşındaki torunum elimden kumandayı kaptı. “Dede, dede yeter artık! İçimiz dışımız haber oldu. Yaşanan olaylar, cinayetler içimizi kararttı.

Teknoloji ve internet çağı da denen, dijital çağın Z kuşağı bir nesil geliyor. Ve onların çok farklı bir dünyaları var. Kırılmadan, darılmadan düşündüm ve torunuma hak verdim.

Bu içinde yaşadığımız bizi, ailemizi ve bütün toplum bireylerini saran bu şiddet, magandalık, vandallık, akran zorbalığı, taciz, tecavüz, uyuşturucu ve yüzlerce suç çeşidini yapmak, uygulamak, hatta yediği naneleri vidoya alıp sosyal medyada yayınlamak matahmış gibi beğenilen, alkışlanan, övgüler yağdırılan sıradan normal hareketler şeklini aldı.

Şehit kızımız rahmetli Şeyda Yılmaz’ın acısı 2- 3 gün içinde unutulduğu bir yana, hiç olmamış gibi bir başka şehit haberi veya kadın cinayetleri...! Yok, eski sevgilisinden ayrılmış. Yok, kocasına yaklaşmama kararı aldırmış. Yok, ev sahibi, kiracısına kapı dışarı atmış. Amir, memuruna mobing uygulamış. Okul müdürü kapıyı tekmeyle kırarak, müdür yardımcısı bayan öğretmeni yaka paça odasından dışarıya atmış…

Aman Allah’ım! Neler neler... Hiç bitmeyen sorun ve dertler. Artık toplumsal olarak moral değerlerimiz mi çöktü bilmiyorum, hafzalam almıyor. “Ne oldu bize? Ne hale geldik böyle?” diye ara ara kendimi sorguluyorum. Çok umutsuz ve çok çaresiz değiliz elbette. Şairler,

“Her zaman her karanlık bir gecenin vardır bir aydınlık sabahı” diyor. Artık "Narin" olayı ile ilgili kirli ve karanlık ilişkiler ağından ve bir kara kutu gibi içine kapanmış feodal yapıdan ne deliler, ne şahitler, ne sanıklar ve ceza ile hak, hukuk, adaleti sağlayabilirsin? Hiç uzaklara gitmeyelim Hiç derinlere dalıp, boğulmalım. Eğer herkes kapısının önünü temizlerse bütün yollar, bütün şehir temiz olur. Eğer herkes evinin içini temizlerse, bütün evler temiz olur. Herkes, iğneyi önce kendine batırsın. Sonra çuvaldızı başkasına.

Dünyaca ünlü şair, yazar Nazım Hikmet' in şu sözüyle yazımı bitiriyorum:

"Yok öyle umutları yitirip karanlıklara savrulmak,

Unutma; aynı gökyüzünün altında bir dirençtir yaşamak!"

Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum