Efendi BARUTÇU
S. Ahmet Arvasi’yi anma toplantısı ve Van intibaları-3
“Yeni Bir Felaket Senaryosu: Çözüm-Açılım Söylentileri ve Van’da Seçimler”
Bölgenin masum insanları uzun yıllar emperyalist güçlerin bölgedeki maşası durumundaki PKK terör örgütünün insafsızlığına terkedilmiş. Gerek Van’da gerek Bahçesaray’da toplumun her kesiminden insanlarla kısa da olsa sohbet etme imkanı buldum. Ne zaman “açılım” veya “çözüm” desem, “aman beyim Allah göstermesin, o dönemde PKK’lı eşkıyalardan neler çektiğimizi bir biz bir de Allah bilir. Köylere şehirlere kadar indiler, vergi adı altında haraç topladılar, mahkemeler kurdular, mahalli özerklik sağlandığında sizleri devlette görevlendireceğiz diye yüzlerce binlerce gencimizin aklını çelip dağa götürdüler ve devlete asi haline getirdiler.
Devlet otoritesi tamamen yok edildi, ortalık adeta PKK’lı eşkıyanın hakimiyetine terk edildi. Bizler bu zulümlere maruz kalırken devletin güvenlik güçleri yukarılardan aldıkları emir ve talimatlar gereği hiçbir karşı operasyona teşebbüs etmiyor. Yukarıdakileri ‘aman ha açılım çözüm sürecine zarar gelmesin’ şeklindeki çarpık mantıklarına ses çıkaramıyorlardı. Devletin otoritesinin yerini terör örgütünün otoritesi almıştı. Bu sebeple de bölgenin birçok insanı bari biz de bunlardan yana görünelim demeye başladılar.
Seçim zamanlarında ev ev dolaşıp “oyunuzu vermezseniz kızlarınızı çocuklarınızı dağa kaldırırız” tehdidi ile karşı karşıya kalıyor, namusumuz ve can güvenliğimiz için terör örgütü yanlısı siyasi partiye oy vermek zorunda kalıyorduk. Şimdi kısmen de olsa devlet varlığını hissettirmeye başlayınca geçici bir huzur ve sükûn dönemine girildi. Ama endişelerimiz hala devam ediyor. Bölgenin huzura kavuşması, devlet otoritesinin bölgede yeniden hakimiyeti ile mümkün olur. Ne olur Ankara’daki büyüklerimize söyleyin, bizleri bir daha bu insanlıktan nasibini almamış terör örgütünün zalim pençesine bırakmasınlar” diyerek adeta feryat ediyorlardı.
15 Temmuz Darbe Teşebbüsü’nden sonra Van’dan hısımlarımız olan bir aileyi Ankara’da evimizde misafir etmiştik.Şu cümleleri çok çarpıcıydı : ‘Yıllardan beri ilk defa 15 Temmuz 2016 dan sonra Van sokaklarında elimizde Türk bayraklarıyla dolaşıp İstiklal Marşı okuyabildik.
Van İleri Gelenlerinden Dinlediklerim
2004 mahalli seçimlerinde Van şehir merkezinde Ak Parti’nin belediye başkan adayı Burhan Yenigün belediye başkanlığına seçilmiş. Bu başkanlığı sürecinde adı birtakım sıkıntılı işlere karıştığı için Vanlılar yeniden belediye başkanlığına aday olmasını istememişler. O tarihlerde Van’ın siyasi patronu durumundaki Hüseyin Çelik’in ısrarıyla Burhan Yenigün 2009 mahalli seçimlerinde yeniden Ak Parti’den aday gösterilmiş. Vanlılar buna tepki göstermiş ve 40 bin seçmen sandığa gitmemiş. Seçim neticesinde daha sonra bölücülük faaliyetlerinden dolayı kapatılan DTP oyların %53.6’sını alarak belediye başkanlığını kazanmış ve o tarihten sonra da bölücü parti Van’da belediyeyi kimseye vermemiş. Başka bölgelerden seçmen taşımış onlara bedava arsalar ve değişik imkanlar sağlamış Belediye’nin imkanlarını kullanarak bir yandan dağa trilyonlar akıtırken, öbür yandan binlerce genci devşirip PKK’ya kazandırmıştır.
Van’da büyükşehirde ve ilçe belediyelerinde HDPli belediye başkanları bölücü örgüte destek vs. gibi suçlamalarla işten el çektirilmiş ve şehirleri kayyumlar yönetiyor. 31 Mart 2019 mahalli seçimlerinde ise HDP ile AK Parti adayı daha doğrusu Cumhur İttifakı’nın adayı yarışacaklar. HDP’nin Van Büyükşehir Belediye adayının fikrinin zikrinin ne olduğu belli. Seçmeni asıl şaşırtan AK Partinin adayını Necdet Takva’nın meşhur Kobani olayları esnasında atmış olduğu ve şimdi elden ele dolaşan bölücüleri alkışladığı iddia edilen twetleri bu yetmezmiş gibi 24 Haziran 2018 seçimlerinde HDP’den aday adayı olanŞemseddin Takva’nınsosyal medyada da paylaşılan HDP’nin ilçe belediye başkan adaylarını ve ilçe yöneticilerini da toplayarak ‘HDP’nin yanındayız’ açıklaması işin tuzu biberi olmuştur. Bu durum özellikle Van’da ki vatansever seçmeni tedirgin etmekte al birini vur ötekine demektedirler.
Yazımızın birinci bölümünde belirttiğimiz 1990’lı yıllardaki mecburi köy boşaltmaları ki bunun bir sebebi mezra ve köylerde yaşayan insanlarımızı PKK saldırılarından korumak ikinci sebebi ise bu köy ve mezraların PKK’ya yardım ve yataklık etmelerine ayrıca tehditlede olsa erzak vs. vermelerine mani olmak içindi. Ama bu uygulamalar ters tepti.Hakkari’de, Şırnak’ta, Diyarbakır’da, Mardin’de olduğu gibi Van’da da köylerinden koparılan işsiz güçsüz barınacak yerleri olmayan aç ve çaresiz insanlar PKK terör örgütünün kışkırtmaları neticesi devlete tavır alarak bölücü partinin adaylarını destekleyen seçmen yığınları haline dönüştü. Kısaca Van ve benzeri şehirlerin elden çıkış hikayesi böyledir.
Yazımızın birinci bölümündeki Van Milletvekili Sayın AbdulahadArvas beyin “Ak Parti olarak biz iktidara geldiğimizde 4-5 yaşında olan bugünkü gençlerin büyük bir kısmı maalesef ki Marksist-Leninist veya PKK’lı oldu.” Şeklindeki samimi itirafı da göz önüne alındığında bölgede kaybedilen Van ve diğer şehirlerin PKK tasallutundan kurtulabilmesi için önce eğitim olmak üzere yapılacak çok uzun vadeli işlerin olduğu anlaşılmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti sadece teröristle mücadele alışkanlığını bir tarafa bırakıp terörle de mücadeleyi esas alacak tedbirlere başvurmalı, çalışmaları bir an önce hayata geçirmeli ve bunların kararlı takipçisi olmalıdır. Sadece çok sayıda PKK’lı militan etkisiz hale getirilerek bu işlerin önlenemeyeceği açıktır. Evet, devletine silah çekenin cezası bellidir, ama unutulmamalıdır ki; tesirsiz hale getirilen her PKK’lı militanın ailesi de devlete, millete düşmanca tavır içerisine girmekte ve terör örgütünün kucağına düşmektedir.
Bölgeye musallat olan uluslararası güçlerin taşeronu durumunda ki bölücü terör örgütünün belasının zulümlerinden bölgeyi kurtarabilmek için merhum Seyyid Ahmet ARVASİ hocanın 40 yıl önce yazdığı ve ayrıca Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’nde de anlattığı ‘ Doğu Anadolu Gerçeği’ isimli kitabının bazı bölümlerinde şöyle demektedir:
‘’Din eğitim ve öğretimini kendi denetim altında yaptırmalı İslam’ın dosdoğru öğretilmesine ve yaşanmasına samimiyetle ve ciddiyetle yardımcı olmalı ve bu konuda mutlaka milli vicdanı tatmin etmelidir."
Türkiye’nin güneyine ve doğusuna bütün hizmet ve haşmeti ile devleti götürmek gerekir. Gerçekten de ehliyetli kadrolar eliyle devletin müşfik, merhametli, adil ve şuurlu otoritesinin girdiği yerde artık başka otoriteler boy göstermez.
Mümkün mertebe “kapalı havza evlenmeler” yerine, bütün vatanı üst üste katlayıcı bir “evlenme politikası” teşvik edilmelidir. Karslı; İzmirli ve Edirneli ile Mersinli; Sinoplu ve Ağrılı ile ağrılı; Ankaralı ve Manisalı ile vb. evlenerek millet olarak inanç bağlarımızı kan bağlarıyla da güçlendirmeliyiz.
Türkiye’nin doğusu ve güneydoğusu ile
- Tarihi bütünleşmeyi,
- Harsi(kültürel) bütünleşmeyi
- İçtimai(sosyal) bütünleşmeyi
- Coğrafi bütünleşmeyi,
- İktisadi bütünleşmeyi
- Ruhi bütünleşmeyi,
- İdari bütünleşmeyi
- Siyasi bütünleşmeyi sağlamak
Ve bu bütünleştirmeleri zorlaştıran ve engelleyen amilleri bertaraf etmek; etkisiz kılmak veya zararlarını en aza indirmek; bütün vatanımızla birlikte doğu ve Güney-Doğu Anadolumuzu “çok faktörlü” yoğruluşa tabi tutmak…
Mahalli idarelere önem vermekle birlikte, asla merkezi hükümet otoritesi zedelenmemelidir. Bilinmelidir ki, Türk milleti, bütün tarih boyunca tek millet, tek devlet, tek bayrak ve tek lider şuurunu korudukça, sağlam ve güçlü bir cemiyet teşkil edebilmiştir.’
Düşmanlarımız, Orta Doğu’da kalkınmış, sanayileşmesini tamamlamış, milli bütünlüğü ve birliğini pekiştirmiş şahsiyetli ve güçlü bir Türk devleti istememektedirler.
Onlar biliyorlar ki, Türk devleti güçlenir ve Türk milleti bütünleşip ayağa kalkarsa bütün Orta Doğu bütün İslam ülkeleri ve hatta bütün Türklük dünyası, tam ve yarı sömürge olmaktan kurtulacaklardır
Yine Haziran 2015 seçimlerinden sonra Van’da geçen bir hadise ile ilgili duyduklarımı burada nakletmek isterim. Türk milletine şu utanç verici “Habur Rezaleti”ni yaşatarak yeni bir “kara bir güne”imza atan bir eski bakan çözüm sürecinde Van’a gider. Kaldığı otele Van’ın yerli iş adamlarından8-10 kişi gelerek PKK’nın vergi adı altındaki haraç makbuzlarını gösterirler. Kiminden 300 bin, kiminden 500 bin lira talep edilmektedir.
‘ - Sayın bakan, eğer devletimiz bizim arkamızda duracaksa biz bu paraları ödemeyeceğiz, ama yok eğer bize sahip çıkmayacaksınız can güvenliğimiz için bu paraları ödemek zorunda kalacağız ‘dediklerinde eski bakanın cevabı şöyledir: “Arkadaşlar, Türkiye nazik bir dönemden geçiyor, vaziyeti idare edin.”, “anladık” derler, büyük bir kısmı kendilerinden istenen haraçları PKK’ya öderler. İçlerinden iki kişi haraç vermeyi içlerine sindiremeyip İstanbul’a kaçarlar. Terör örgütü bu şahısları İstanbul’da bulur, Van’a götürür ve haraçları tahsil eder.
Burada günlük politikaya girmek istemiyorum. Zira Türkiye’nin anayasa meselesinden önce hayat pahalılığı meselesinden önce, terör meselesinden önce, mahalli seçimler meselesinden önce bir adalet bir hukuk meselesiyle hukukun üstünlüğü meselesiyle ve özellikle bir büyük ahlak buhranı ile karşı karşıya olduğunu iddia ediyorum. Ne var ki, aynı ülkede yaşadığımız için şahit olduğumuz bazı çarpıklıkları da ifade etmekten geri kalamıyoruz.
Ankara’ya dönmek üzere uçağımız havalanırken Van Gölü’nün sularına akseden güneş ışığının parlaklığı gözlerimizi kamaştırıyordu. Bir yandan bu doyumsuz manzarayı seyrederken, bir yandan da Kazım Karabekir Paşanın Van Gölübaşlıklı şiiri gözümün önünden geçiyoröbüryandanda“Ya Rabbi, bu bölge ve ülkemiz için aydınlığı, parlaklığı sürekli kıl. Huzur ve güvenlik avdet etsin. Çünkü millet olarak çok yorulduk.” Diye dua ediyordum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.