Ömer ERU
Kültür
Günlük yaşantımızda etrafımızda yaşayan insanlardan bilgili çok gezen, çok görgülü insanlar için kültürlü insan deriz Demek ki kültürlü insan bilgisini. Görgüsünü artıran ve bunu yaşantısının bir parçası haline getiren insandır kültür.
Zamanımızda Anglo Sakson ülkelerinde kültür kavramının tanımı şöyle yapılmaktadır. Kültür, geçmişten miras kalan ve öğrenilebilir olan değer, norm ve davranış kalıpları toplamıdır.. Bu tanımı biraz daha açarsak ve bir gruplandırmaya tabi tutarsak, özelliklerini şöyle sıralayabiliriz.
1-kültür toplumun ortak özelliğidir.
2-kültürün temelinde insanlara ilişkin olan norm ve davranışlar vardır.
3-kültür öğrenilebilir.
4-kültür kalıpları eskiden miras kalmıştır
5-kültür süreklidir ve bu yönüyle tarihi bir yönü vardır.
6-kültürün kuşaktan kuşağa geçmesinde eğitimin büyük rolü vardır.
7-kültür norm ve davranışlar insanın sosyalleşme sürecini belirler.
8-kültür norm ve kalıpları insanın yaşadığı çevredeki insanlarda ortak davranış oluşturur ve bu yönüyle o toplumdaki insanlar arasında dayanışma sağlar,
9-kültürün kuşaklar arasında aktarılmasında değişim olur,
10- kültür bulunduğu toplumdaki insanlara hizmet ve tatmin sağlar bu nedenle psikolojik yönü vardır.
Uygarlık kavramının yanında onunla yakın ilgisi olan bir kavram da uygarlık kavramıdır. Uygarlık kavramı çoğu kez kültür kavramıyla karıştırılır. Uygarlık kavramı insanların edindiği teknik ve toplumsal beceriler için kullanılır. Yani uygarlık doğa üzerinde insanları egemenliğini belirler. İnsanların dışında olan psikolojik olmayan etkileri anlatır.
Ancak Kant ve Schiller gibi düşünürler bu iki kavramın arasında fark olmadığını ileri sürerler. Bunlara göre kültür ve uygarlık kavramları birbirlerini tamamlarlar örneğin bilim kavramı önceleri kültür kavramının içinde değerlendirilirken 19.yüzyılla birlikte Uygar kavramının içinde yer almaya başlamıştır..
Kültür kavramı her topluma göre farklılık gösterir. Örneğin Türk kültürü ile Japon kültürü. İngiliz kültürü birbirlerinden farklı kültürleri gösterir. Ancak toplumlar ilerledikçe ve aralarındaki ilişkiler arttıkça toplumlar arasında ortak kültürel değerler oluşabilmektedir. Örneğin dilini bilmesek bile güzel bir müzik eseri veya resim kim olursa olsun insan olarak herkesi etkileyebilmektedir. Teknoloji ve bilimde ulaşılan gelişmeler sonrasında da toplumlar arasında ortak davranışlar gelişmektedir. Uzay araştırmaları alanında çalışmalar önceleri çok gizliydi. Ancak şu anda ABD ile Rus ve Çin astronotları ortak ve birlikte uzay çalışmalarına katılabilmektedirler.
Kültür kavramı içerisine o toplumun dünya görüşü, dinsel inancı, ahlak anlayışı, milli değerleri, tarihi, gelenek görenekleri, üretim şekli, üretim ilişkileri, mülkiyet anlayışı girer, Bu kavramlar o toplumdaki insanların ortak değerlerini ve davranışlarını belirler. Toplumun ortak idealleri ve gelecek için amaçları da bu kavramların etkisi ile oluşur. Tüm bu değerler o toplumun sanatçıları, yaşlıları. Bilim adamları ve o toplumun devleti tarafından gelecek kuşaklara aktarılır.
Toplumun ekonomik siyasal ve sosyal yapısının da kültür oluşmasında büyük etkisi vardır.
Her toplumun kültürü farklıdır. Her kültürün iyi yönleri vardır. Aslında hoşgörünün ön planda tutulmasıyla bu farklılıklar bir çeşitlilik olarak görülebilir. Aksi halde bir toplum kendi kültürünün oluşturduğu değerleri ve davranış normlarını, kültürü farklı başka topluma zorla kabul ettirmeye çalışmasıyla farklı kültüre sahip topluluklar arasında her zaman çatışma çıkma olasılığı vardır.
Kültür kavramı içinde bulunduğu toplumun gelişmişliği düzeyine göre farklılık gösterir, Gelişmemiş geleneksel toplumun özelliğini incelersek o topluma hakim olan kültürü de az çok tahmin edebiliriz. Geleneksel geri toplumlarda genellikle doğaya bağlılık vardır Bu toplumlarda henüz teknoloji ve bilim ve akıl hakim değildir. Bu toplumlarda gelenek görenekler geriden gelerek aynen uygulanmaya devam edilir. Gelecek kuşaklarında bu gelenek ve göreneklere uymaları istenir. İnsanlar yaşadıkları toplumun ekonomik, siyasal ve sosyal yapısını değiştirmek için fazla çaba göstermezler. Belli gruplar ekonomik. siyasi açıdan topluma hakim olmuşlardır. Bu gruplar kendilerinden başka gruplara hayat hakkı tanımazlar Bu toplumlarda teknoloji olmadığı için ekonomileri genellikle tarıma dayanmaktadır.
Geleneksel toplumlarda insanlar kendileri dışında yaratıcı olağanüstü kutsal bir varlığın olduğuna inanırlar. Kutsallık düşüncesi her şeyde hakimdir. Her şey bu dini düşünceye ve kutsallık kavramına göre temellendirilir. Bu toplumlarda okullaşma ve eğitim öğretim de bu dini düşünce esas alınarak yapılır.
Sanayi devriminden sonra, buharın teknolojide kullanılması ile yeni bir sanayi devri başlamıştır. Mallar daha kısa sürede ve çok miktarda üretilmeye, toplumlarda üretim ilişkileri ve mülkiyet anlayışı hızla değişmeye başlamıştır. İnsanların yaşam düzeyleri hızla yükselmeye başlamıştır. Buna bağlı olarak uygarlık yeni bir boyut kazandı. İnsanların kültürel değerlerinde değişimler oldu. Artık toplumsal ve bilimsel ilişkilerde mistik anlayış ve düşünceler yerini akla ve deneye bıraktı. Bilhassa Rönesans’tan sonra eğitim, ekonomi, sanat, bilim alanlarında eski anlayışlar, ilişkiler, uygulamalar tamamen değişti. Yeni icatlar hızla yapılmaya ve yayılmaya başladı. Toplumlarda hayatın her evresine hakim olan ruhbanlar yerlerini, sanatçılara, bilim adamlarına ve teknokratlara bıraktı. Akıl ve bilim ön plana çıktı. Artık bilim devrimi ve dünyası dediğimiz bir çağa girildi.
İnsanlar yeni mesleklerde uzmanlaşmaya başladı. Sürdürülebilir eğitim uygulanmaya başladı. Komisyon ve ekip çalışmaları başladı. İşler uzman ve profesyoneller tarafından yapılmaya başlandı. Yeni hammadde ve üretilen ürünlerin satılması için yeni Pazar alanları yaratılması dünya piyasalarına hakim olmaya başladı. Ekonomik ve teknolojik olarak yüksek uygarlık düzeyine ulaşan ülkeler, azgelişmiş ülkeleri askeri, siyasal ve ticari olarak kendi kontrolleri altına almaya başladılar.
Toplumlarda üretim, üretim araçlarının sahipliği, üretim ilişkileri insanca yaşam, insan hakları, insanların yaşamlarına hakim olmaya başladı. Artık üretilen ürünlerin kalitesi, pazarlanması, verimlilik, büyük ekonomik toplulukların oluşması, bunların aralarında rekabeti, yeniden ülkelere ekonomik sömürüye dayalı sistemler dayatılmaya başlandı. Yerel çatışmalarla ülkelerin birlik beraberlikleri parçalanmaya başladı. Tüm bunlara bağlı olarak da insanların sahip oldukları kültürleri bir örnek anlayışa, tek tipe doğru değişmeye başladı. Gelişmemişseniz, ekonomik olarak kalkınamamışsanız kalkınmış ülkelerin yemi olmaya, düşünmemeye, onların sattığını almaya, onlara devamlı borç ödemeye zorunlusunuz demektir. Bu da Liderimiz Atatürk’ün tam bağımsızlık ilkesinin bir ülke için ne kadar hayati olduğunu ortaya koymaktadır. Atatürk sanki bu günleri görmüş ve tüm öngörmesini vatanın üzerine bir daha bela gelmemesi vizyonuna yönlendirmiştir. Bu nedenle çok çalışmak, her alanda lider olmak çağdaş uygarlığı yakalamak ve hatta onu geçmek onun özlemidir. Buna layık olmak için gerekeni yapmak da bizim ve çocuklarımızın ilk görevidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.