Ahmet KELEŞOĞLU
Kendimi Zincirleyeceğim
Geçen haftadaki yazımda “Aydın Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığında Ne oldu?” demiş, dilimin döndüğünce anlatmıştım. Anlatmaya devam edelim:
Yine temponun hiç eksilmediği ve yoğun çalışmaların bir birini takip ettiği Kültür Dairesinde, hareketsiz kalmak neredeyse mümkün değildi.
İnsan ve telefon sirkülâsyonunun fazlaca arttığı günlerden bir gün telefonum çaldı.
Telefonun diğer ucunda Kültür ve Kongre Merkezleri Müdürü Uzman Sosyolog Osman İrik vardı.
“Ahmet Bey günaydın biraz yanıma kadar gelebilir misin?” dedi.
Sesi titriyordu hemen yanına gittim.
"Buyurun Osman Bey ne vardı?" dediğimde, heyecanla bana bakıyor, yüzü şekilden şekle girmiş neredeyse gözleri yerinden çıkmış vaziyette idi.
Evrakları tutan elini yukarıdan aşağıya hışımla indirdi.
"Olmaz bu kadar, kendimi şu dosyalarla şehitlik anıtına zincirleyeceğim!"dedi.
"Hayrola ne oldu" dediğimde, başladı anlatmaya;
Yeni açılan Çocuk Kültür Merkezleri’ne bağlı ilçe merkezine, neredeyse beş yüz metre perde yazmışlar, bu kadar da olmaz diyordu.
Sakin olun dediğimde ise; “nasıl sakin olayım, ben Sayıştay denetçisine ne cevap vereceğim" dedi. “Müdürüm o zaman gidin yerinde inceleyin, kendiniz ölçün” dediğimde ise; “Gideceğim zaten tek tek ölçeceğim perdeyi kornişi ne varsa” dedi.
Osman Bey çok sinirlenmiş, ardı ardına konuşuyor ve hop oturup hop kalkıyordu.
Bir ara; "Bu adam yine yaptı yapacağını"; diye sözlerine devam etti. (Bu adam dediği, Aydın Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Tahir Olçum'dan başkası değildi)
Çocuk Kültür Merkezleri’ndeki tadilatlar için alım ve sarf malzemelerinin, Belediyenin açılış ve kokteyllerdeki kurulan ses sistemlerinin (üstelikte belediyenin kendisine ait ses sistemleri varken) basın bürosundaki afiş pankartların ve ihtiyaçlarına yönelik kültür merkezlerine alınan klimaların, ayrıca basımı yapılmış büyükşehir amblemli tişörtlerin, meydanlarda koruma sağlamak amaçlı yapılan bariyerlerin, sergi salonları için yapılacak kaidelerin ve daha birçok şeyin fiyatlarının kendisinde şüphe uyandırdığını söyledi.
Fiyatların şişirilmiş, afakî derecede fazla yazılmış olmasının tehlikeli ve endişe verici olduğunu bana anlattığında benimde gözlerim yerinden fırlamıştı.
Her gün işe gelip gidiyor, ancak kendisini hiç iyi hissetmiyordu.
Üstelik evraklara imza atmadığı için yüklenici firmaların yetkilileri tarafından tehdit alması da işin çabasıydı.
Bu koşullar ve psikolojik baskı altında sağlığını da koruması gerekiyor, ayakta kalmaya çalışıyordu.
Bir defasında yanında Tiyatro Müdürü Serkan Bey ve ben olduğum halde, satıcı temsilcilerinden birisinin sözlü tehdit içeren şiddetine üstelikte belediye binasının içinde maruz kalmıştı.
Osman Bey imzaları atmıyor, yükleniciler hakedişlerini alamıyor, evraklar biriktikçe birikiyordu.
Osman Bey'in benim neznimde değeri çok büyüktü.
Çünkü kendisi, devlet memuru kavramına uyan örnek bir kişiydi. Kitap yazan, akademik çalışmaları ve denemeleriyle, düzgün kişiliğiyle öne çıkmış, uzman sosyolog unvanlı çok az sayıdaki insanlardan birisiydi.
Daha sonra kendisini biraz sakinleştirmekte başarılı olmuştum.
Ama İtirazları da haklı nedenlere dayanıyordu.
Tabi benim bir başka korkum da, kalp enfaktüsü geçirip anjiyodan yeni çıkmış olması ve bir daha böyle bir şey yaşamasıydı.
Bu kadar sinir ve stres, bu değerli insanı elimizden alıp götürebilirdi.
Bu olumsuz üzücü durumun yanında, onunda her eline, attığı evrakın yüksek fiyatlardan oluşması, çok canını sıkıyor, doğru dürüst piyasa araştırma ve muayene kabul komisyonları mekanizmasının, çalıştırılıyor olmaması sıkıntısını iki kat artırıyordu.
Titiz ve dürüst kişiliğinin yanında, kamu malına olan korumacılığı ve devlete olan saygısı hep ön plandaydı.
Osman beyin bu kadar titiz ve dürüstlüğünün yanında, uygun olmayan yüksek fiyatlı alım dosyaları da onun yakasını hiç bırakmamıştı.
Bir taraftan devletin kör kuruşunun hesabı, diğer taraftan ise onu tehdit eden sağlığı endişelere neden oluyordu.
Dürüst kişiliğinden herkesin haberi olduğu gibi başkanında haberi vardı.
Bir ara, Başkan Özlem Çerçioğlu kendisini arayarak; "ben dürüst insanları severim" bile demişti. Bu çok gurur verici bir ifadeydi.
Yukarıda anlatılanlar bir arkadaşımızın psikolojisini bozmuş ve sağlık sorunları ile uğraşır hale gelmişti.
Aynı durumun neredeyse aynı süre içerisinde ve bir benzeri, Tiyatro ve Konservatuar Müdürü Serkan Fırtına'nın da başına geldiğini söyleyebilirim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.