Mehmet KIZILASLAN
Kan Dinecek Barış Olacak
Yıl 1972-1975 arası. Yer, Dargeçit e bağlı Altıyol karakolu. Eski adıyla Serdif.
Hava kararmak üzere, iki aşiret silahlı çatışmada. Karakol komutanı yeni atanmış, arkadaşım.
Silahlı çatışmaya, dört askeri ile birlikte müdahaleye kalkışır. Hemen bir Kürt vatandaş arkadaşımın beline sarılır,”Gitme komutan iki ateşin arasında kim vurdu ya gideceksin” der.
Arkadaşım,” benim görevim bu çatışmayı durdurmak” diye diretir. O vatandaş av tüfeğini alır öne geçer, o halde beraber gidelim siz beni takip edin komutanım der.
Aynı yıllarda yine aynı, karakol komutanı arkadaşım bir adi suçluyu yakalamak için yakın köylerden birisine gider. Muhtarı bulur. Şahsı sorar. Muhtar beni köyün meydanında döversen, gösteririm evini, aksi halde gösterirsem, Siz gittikten sonra beni, o aşiretin ağası temizletir, öldürtür der.
Bir başka olay, abim güney doğuda öğretmen. Görevi biter tayini Ege’ye çıkar.
Bir gün abimin öğretmenlik yaptığı köyden tanıdıkları, Sarıgöl’deki evimizi ziyarete gelirler ve getirdikleri hediyeler, duvar halıları ve kıymetli birçok eşya.
Annemin elini öperler ve “ Nasıl yetiştirdin bu çocuğu sen” diye iltifat yağdırırlar. Evimizde üç gün misafir olduktan sonra da, biz onlara, Sarıgöl’ün kuru üzümlerinden ve annemin dokuduğu çarşaflardan hediyelerle uğurladık.
Şimdi ne abim, nede, Dargeçit’in Altıyol karakolunda komutanlık yapan arkadaşım oralara ziyarete gidebilecek, can güvenliğini sağlayabilecek durumda değiller.
Bu hale nasıl geldik? Güney doğuya memurun aşağılığını, dolandırıcısını, şerefsizini, görevden almak varken, sürgüne gönderdik senelerdir. Dürüst ve namuslu olanları tenzih ediyorum. Ama onlar azınlıkta kaldıkları için, orada yaşayan insanlarımızla aramız açıldı. Düşmanlıklar oluştu. Nasıl mı oluştu hepimiz biliyoruz. Türkiye Cumhuriyetini temsil eden memurlar orada alikıran baş kesen oldular.
Bu arada MİT Ankara’da o tarihlerde APOCULAR derneğini kurdurdu.
Çözüm ne, kan gövdeyi götürüyor geçmişi düzeltme şansımız olmadığına göre ne yapmak lazım?
Bu ülkenin sosyologları ne yapar üniversitelerde. Göbek büyütmekten başka? Derhal onların, onlarcasını, görevlendirmemiz gerekecek. Neden bu hale geldiğimiz araştırılacak çareler önümüze konulacak.
Diğer taraftan HDP mecliste siyasal yoldan barışı sağlamak için çalışmalarına devam etmek zorundadır.
Kandilin Şahinleri ile, Ak partinin şahinlerinin isteği, yani savaş, devam edecek olursa sonumuz kıyamettir.
HDP nin “artık hiçbir Kürt ve Türk gencinin ölmesini istemiyoruz. Biz Mecliste barışı sağlayacağız” söylemleri ne kulak verirseniz; çözüm sürecinin devam edeceğini, kıyamet yaşanmayacağını görürsünüz.
HDP eş başkanı Demirtaş, aslında Tüm Türkiye’ye haykırıyor. “Demokrasi ve özgürlük mücadelesinde görev bizimdir, görev seçilmişlerindir” diye bağırırken, “barışın silahla değil, siyasetle çözüleceğini” söylemesi, barış masasına dönülmesi için Kandil ile ayrı söylem içine bile girmesi aslında çok zor bir durumdur.
Efendiler herkes ama herkes, zor olanı seçecek. Zor olan barışı korumaktır. Silaha sarılmak değil. Eğer bu güne kadar yapılanlarla sorun çözülecek olsaydı; otuz yılda otuz bin şehit ve on binlerce can zayi olmayacaktı.
Bu ülke toprakları Dünyanın yarısını besleyecek kadar büyüktür. Değil ki yüz yıllardır beraber yaşadığımız kardeşlerimizle bize yetmesin.
Koltuk sevdasına kanı kini nefreti körükleyenlerin Allah cezasını verecektir.
Bize düşen barışa dair yeni şeyler söylemektir. Hamasi nutuklarla yangına benzin dökmek değil.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.