Servet TÖZ
Kahrolsun PKK ve destekçileri
Yazarımız Şerif Kutludağ, “Burun bükmeyin” demiş ama yazısının “13 şehit: Ne ilk ne de son şehit” şeklindeki başlığını görünce bırakın burun bükmeyi, inanın irkildim.
Şerif hocam, Gara’da yani PKK’nın kalbinde yapılan bir operasyonda sivil durumdaki 13 masum insanımızın alçakça bir yöntemle başlarından vurularak şehit edilmesini konu ettiği yazısında, “On üç şehit: Ne ilk ne de son şehit olmayacaktır!..” şeklinde kurduğu cümleyi okuyunca, bir daha irkildim.
İrkildim ama yazının tamamını okuyunca Şerif hocama hak verdim. Hele hele “GARA’da yaşanan 13 silahsız insanımızın şehit edilmesi olayı, otobüs kazası gibi mevzi bir olay değildir. Kırk yıldır devam eden ve de devam edecek olan Ortadoğu Savaşlarının günümüzdeki yöntemlerle sürdürüldüğü aşamalardan sadece birisidir” şeklindeki tespitine katılmamak mümkün değil.
Askerlik hizmetimi Güneydoğu’da tamamladım. Bölücü örgütü PKK’nın 15 Ağustos 1984 tarihinde Siirt'in Eruh ve Hakkâri'nin Şemdinli ilçelerine baskınlar düzenlediğinde Eruh’daydım. Oradan Şırnak’a geçtik. Birçok arkadaşımızı şehit verdik. Bunlardan biri Siirt’in Sason ilçesinde PKK’lı teröristlerce pusuya düşürülerek şehit edilen Karacasulu Olcay Altun idi. Olcay ne ilk şehitti ne de son oldu.
Hiç unutmam…
Olcay’ın acı haberi Karacasu’ya tez ulaştığında, vızır vızır beni arayan rahmetli babam telefon başında adeta dokuz doğurmuş... O günün şartları gereği benden haber alamayan rahmetli annemin ise gözyaşları ilk görüşmemizde adeta sel olup akmıştı… O nedenle televizyonları başında “kimin ocağına ateş düştü” endişesiyle oturanları, şehit ailelerinin çığlıklarını, analarının gözyaşlarını çok iyi bilirim.
Bu noktada kahraman ordumuzun Gara operasyonuna karşı PKK’nın kalleş eylemini konuşmanın önemli olduğunu düşünüyorum. PKK’nın kaçırarak çeşitli yerlerde gizlediği, teslim etmek için devlete türlü pazarlıklar önerdiği 13 şehidimizi başına kurşun sıkarak şehit etmesi çok ilginç bir hamle. PKK bu alçakça eylemi yapmak için gereken desteği ve cüreti nereden buluyor?
Ülke içinde siyasetten pozisyon bulamayan ve uluslararası destekten mahrum olan hiçbir terör örgütünün yaşama şansı yoktur.
PKK hem siyaseten pozisyon bulmakta hem de uluslararası destek bulmaktadır. Bu iki varlık durumu PKK’yı hala var etmektedir.
PKK ve onun ABD eliyle yaratılmış uzantıları sinsi ve vahşi eylemlerini sürdürüyor. Gücü günahsız insanlara yetiyor teröristlerin. PKK’nın patronu ABD ve bazı Avrupa ülkeleri PKK’ya her türlü desteği vermekteler.
Ya bizdekiler?
PKK’nin siyasi kanadı olarak faaliyet yürüten HDP açısından PKK terör örgütü olarak kabul edilmemekte hatta PKK’yı övücü açıklamalar HDP’liler tarafından açıkça ve hiç çekinmeden yapılmaktadır.
Buna rağmen HDP’nin Meclis’te temsil edilmesi PKK’nın güç toplamasına neden olmakta; PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmeyen hatta “sırtımızı PKK/PYD’ye dayıyoruz” diyen PKK’nın siyasi kanadı HDP ile açık ya da gizli ittifak ilişkisi PKK’ya nefes aldırmaktadır.
HDP eş başkanının terör soruşturmasından tutukluluğu nedeniyle demokrasi bahane edilerek; “Demirtaş serbest bırakılmalı”, “Demirtaş’la ailecek kahvaltı yapmak isterim” gibi sözde “demokrasi adına” kurulan cümleler, PKK’ya hizmet ediyor.
Doğu kökenli Kamran İnan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yapmış diplomat ve siyaset adamıydı. Kamran İnan’ın şu sözünü hiç unutmuyorum:
“Kahramanı kadar haini de bol bir ülkedeyiz. Dünya üzerinde bizim topraklarımız kadar çok hain üreten başka bir toprak yoktur.”
Kamran İnan bu sözü söylediği 1998 yılının üzerinden tam 23 yıl geçti. Aradan geçen zaman Kamran İnan’ı haklı çıkardı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.