Gerçekleri görmekte geç mi kalıyoruz?

Değerli okurlar ülkem ve insanlar şu günlerde çok kötü bir çıkmazın içindeler. Gerçekleri yazmak ve sayın okuyuculara sunmak bile bazen yürek istiyor.

Divan edebiyatımızın ünlü şairlerinden Fuzuli ne güzel söylemiş “ Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil” diye.  Zaman oluyor, yüreğimde kabaran duyguları yazıyorum bakıyorum hanım çok kızıyor. Bu yaştan sonra başımıza bir şey gelir diye kaygı ve endişe ediyor. O zaman tekrar siliyorum olmuyor. “Söylesem tesiri yok” düşüncesi ile tekrar vazgeçiyorum.

Zaman oluyor gönül derinlerimden bir ses yükseliyor, tesiri olmasa da yaz! Susmak ve doğru bildiğin bir konuyu yazmak hem ülkeme hem de ulusuma faydalı olur düşüncesi ile yaz diyor yüreğim.

Ülkemde her gün üç dört veya daha fazla şehit cenazeleri kaldırılırken değil yazmak sokağı çıkıp avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum.

Bir zaman çağ açıp çağ kapayan medeniyet ve adalet götürdüğümüz ülkelerin kapılarında şimdi nerdeyse el açıp, medet umar duruma düştük.

Bu büyük milletin düştüğü duruma bakın!

Bir yanda bu durumu içine sindiren ve en küçük bir rahatsızlık duymayan duyarsız toplum; Diğer yanda ülkenin birlik ve bütünlüğü için çırpınan bir azınlık. Ne yazarsan yaz, ne söylersen söyle Fuzuli’nin dediği gibi tesiri ve etkisi yok. İnsanların büyük bir kısmı günü kurtarmaya çalışıyor. Çünkü midesine ve çıkarına bağlı insanları yönetenler bunları böyle alıştırdılar.

Nasıl olsa sadaka kültürü hortladı. O nedenle geçinip gidiyoruz. Hiç kimse etrafında ve ülke genelinde ki olaylara duyarlı değil.

Bazı Kaşalot Gazeteciler ve Aydınlar için ülke sorunları bunlar için hiç önemli değil. Bunlardan bazıları zaten iktidarların kadrolu elemanları. Başta olan iktidar onlara ne derse ona göre hareket ederler. Gerek ulusal basında gerekse Aydın’ımızdaki bazı çıkarcılar ülke gerçeği hakkında hiç yazı yazmazlar onlar için ülke sorunu onları ilgilendirmez.

Gözle görülen olayların arkasında dönen dolapların görünen kısmını bile anlamaktan uzaktırlar. Şiddet, cinayet, ahlaksızlık, yolsuzluk, haksızlık yalan-talan toplumun benliğini ve ruhunu sarmış. Vatan ve bayrak derdi olanlar o kadar azalmış ki, nerdeyse parmakla gösterilir hale gelmişiz. Anlayacağınız kendi öz benliğine ve kültürüne sahip çıkmayanlar o kadar azalmış ki.

Cehalet, dincilerin en önemli besin ve güç kaynağıdır. Cahil bırakılmış bir genci, silahlı bir eylemci veya canlı bomba yapmak ve onlara dinsel, mezhepsel söylemleri monte edip, akıllarını yönetmek çok kolaydır.

Türkiye’de “Anayasaya aykırı olarak” faaliyet gösteren Tarikat ve Cemaatler, sayıları on bini bulan kaçak kursların, yurtların varlık sebepleri budur.

Bunlar Lâik Cumhuriyetin altını oymaktalar. Kaybeden Cumhuriyettir.

Bir ulus ne kadar güçlü olursa olsun milli şuurdan ve medeniyetten uzaklaşmışsa o ulusun ne devleti nede vatanı olur.

Ülkemdeki devlet kurumlarını yıpratma ve Atatürk ilke ve devrimleri ile ülkenin üniter yapısı üzerinde sürdürülen iç ve dış destekli planları ibret ve kaygı ile seyrediyoruz.

İnsanlar neyi hak ediyorsa onu bulur. Sonunda ben bunları hak etmemiştim diye sızlanmayı bırakmalıyız. Daha iyisini daha güzelini arayıp bulmalıyız.

Ülkemin önemli kuruluşları yabancı kapitalistlerin eline geçmekte olup bu da ne yazık ki iktidarlar eliyle satılmaktadır.

Kapitalizm, Afrika’nın doğal kaynaklarını nasıl ele geçirdiğini Kenya bağımsızlık mücadele önderi, Kenya’nın ilk cumhurbaşkanı olan JOMO KENYATTA’ DAN (1894–1978) dinleyelim:

“Batılılar geldiklerinde onların elinde İncil, bizim elimizde ise topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapatıp dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda baktık ki İncil bizim elimizdeydi, topraklarımız ise beyazların olmuştu.

Şimdi aynı durumu bize uygulamaya çalıştılar. Bizim gerçek vatan sevgisini ve İslami değerleri özümsemiş olan Türk halkına sökmedi. Ne yaptılarsa olmadı.

Ama günümüzde sözde öyle bilim adamları yetiştiler ki, bunların ilimle çağdaşlıkla hiç ilgisi olmayan sözde profesörler.

Artuklu Üniversitesi rektörü  “Demokrasi iyi bir olay değil bundan vazgeçilmeli yok eğer vaz geçmiyorlarsa katledilmeli” diyor.

Çanakkale Üniversitesi yardımcı doçenti Abdullah Akın “Atatürk zamanında bazı camiler genelevi yapıldı” diyor. Çüş ki çüş.

Sebahattin Zaim Üniversitesi rektör yardımcısı Bülent Arı bakın ne diyor. “Okuma oranı artıkça beni afakanlar sarıyor. Ben her zaman, cahil halka güvendim. Yani ülkeyi ayakta tutacak olanlar okumamış hatta ilkokul bile okumamış cahil halktır”

Sayın okurlar daha bu örnekleri çoğalmak mümkün bunlar gibi yüzler var. Bu kafalar mı geleceğimize yön verecek.

 Bir sayın anlı şanlı profesörümüz de “Nuh tufanın da Nuh peygamber oğlu ile cep telefonu ile konuştu” diyor. Bunların yetiştirdiği gençler bu ülkeye nasıl faydalı olurlar.

Koca yunus ne diyor:

İlim ilim bilmektir.

İlim kendini bilmektir,

Sen kendini bilmezsen

Bu nice okumaktır.

O nedenle Oruç Baba diyor ki: ”Neyi hak ediyorsan onu bulacaksın. Ben bunu hak etmemiştim diye sızlanmayı bırak. Daha iyisini hak etmek için bir şeyler yap!”

Aklımızı başımıza alıp ülke ve geleceğimizi düşünmeliyiz.

Saygılarımla

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.