Ali AKSÜT
Eskişehir’den hoş şeyler…
Çok güzel bir Pazar günüydü. Sanki şubat ayında değiliz günlük güneşlik çok güzel bir gün. Bu sene Eskişehir’de çok kış olmadığını, doğru dürüst kar yağmadığını, havaların çok yumuşak geçtiğini söylüyor Eskişehirliler…
Tabi halkın bir bakışı bir gözlemi olarak şu değerlendirme yapılabilir: “İnsanlar değişiyor, toplum değişiyor, insanoğlu aç gözlü uğruna vahşi kapitalizm, sanayi ve teknolojideki sınırı zorlayan denemeler, doğanın ve dünyanın düzenini ayarını bozdu. Ozon tabakası delindi, iklimler bile değişti. Nerde O geçmiş yıllarda yağan karlar, su kaynaklarını besleyen hep o yağan karlardı…”
Neyse kaderimiz, insanlık olarak onun ceremesini çekeceğiz. Biz Şimdi zamanı gelmemiş, hiçte hak etmediğimiz ama yalancı baharın yaşandığı Eskişehir’den çok hoş şeyler paylaşacağım.
Eskişehir’e üç buçuk ay önce de gelmiştim. Hem merak, hem özlem, biraz da belediyecilik tecrübem ve keyifle merkez Odunpazarı İlçesinin Hamamyolu Caddesinde geziniyorum. Herkes orada, halk vatandaşlar, genç, ihtiyar, kadın, erkek geziniyorlar. Bizim Aydın’ın Adnan Menderes Bulvarı, sevgi yolu, yağcılar içi gibi. Tam çarşının ortası, mağazalar, küçük esnaf, elbise, konfeksiyon, ayakkabı, kafeler, lokantalar, seyyar satıcılar, işbortacılar, simit ve tatlıcılar… ne ararsan var. Çok geniş bir cadde bir geliş bir gidiş, ortasında çok geniş bir orta refuş var. Orta refuşta oturma yerleri yeşillik, ışık, su kanalları vb çevre düzenlemesi yapılmış. Yol trafiğe kapalı. Eskişehir’de yolu çarşı merkezine düşenin mutlaka gezip dolaştığı yermiş Hamamyolu Caddesi.
Kendimce ilgimi çeken yükte ağır olmayan elimde rahat taşıyacağım ufak tefek hediyelik küçük şeyler aldım. Dört Bıttım Sabunu, üç kalıp defne sabunu vb şeyler. Aynı yerden daha önce de almıştım. Bir iki kalıbını kendime ayırıp diğerlerine de Aydın’daki dostlarıma hediye ediyorum. Gene meşhur Met Helvası imalatçısı bir dostum, eski bir eğitimci arkadaşımın çayını içtim. Zevkle keyifle gezerken küçük kalabalık bir grubun çepe çevre toplandığını gördüm. Merak edip yanlarına gittim. Sokak çalgıcısı diye ifade edilen bay-bayan iki müzisyeni gördüm. Çaldıkları müzik aletleri ve parçalarla beni öylesine etkilediler ki, büyülendim. Geleceğimi bilmiş, benim için konser düzenlemişler gibi hissettim.
Banklara oturup, çalınan parçaları zevkle dinledim. Müzisyen erkeğin çaldığı müzik aleti kanuna benziyor galiba diye mırıldandım. Müzik ziyafetini izleyen bir bayan söze atılarak, “kanuna benziyor ama kanun değil, sentur” dedi. İran çalgısıymış. Oysa Hint çalgısı gibi gelmişti bana... Bayan müzisyenin elindeki daha çok tasavvuf müziğinde kullanılan büyükçe bir def idi. Müzik çalgı aletleri menşei neresi bilmiyorum ama müzik melodi ama çalınan parçalarının nağmeleri kulağımda yankılandıkça kendime soruyorum “acaba ben nereye geldim?” diye. Biraz Türk müziği, Arap müziği, biraz Hint biraz uzak doğu Çin, Japon, biraz İran, Fars, biraz tasavvuf olamaz böyle bir şey. Beni uçurup bambaşka dünyalara götürdüğünü bilemezsiniz.. İçinde ney, tambur, kudüm, keman, klarnet tadını ara ara buluyorsun. Çaldığı parçaların biri Barış Manço’dandı. Arka arkaya kaç parça dinledim hatırlamıyorum ama büyük haz aldım.
10-15 kişiyle başlayan sokak konserinin seyircisi öyle arttı ki abartısız 150-200 kişiye ulaştığını gördüğümde “Eskişehir’de ne çok müziksever varmış” dedim. Kimi dinleyiciler fotoğraf çekiyor, kimileride videoya alıyordu. Müziğin ritmine kaptıran gençler, çiftler, eşler yerinde duramayıp kıpır kıpır oynuyorlardı. Çok hoş, çok tatlı, doğal ve spontane rahat ve özgür hareketlerdi. Ben de onların coşkularına alkışla tempo tutarak eşlik etmeye çalıştım.
Sevgili dostlarım bir Pazar günü Eskişehir’de yaşadığım mutlulukları sizlerle paylaşmak istedim. Sizlerde bu ve buna benzer mutluluklar yaşayın. Sizinde hakkınız var. Gelecek yazımda Aydın ile Eskişehir’i karşılaştıracağım.
Şimdilik kalın sağlıcakla...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.