Eski bayramların çocukları

Bayramlık bir çift yeni ayakkabıya sevinçle, sarılıp da uyumanın değerini bilen var mıdır bu nesilde?

Bayramlarda ilk kez yamalıksız elbise, tamir edilmemiş ayakkabı giyme mutluluğunu yaşardık. Bir giydiğimizi bir daha giymemek ne haddimize! Koşuşturan hareketli çocuklardık biz. Sokakta, yolda oynamaktan eve girmezdik. Taa ki, babalarımızın o sert ve davudi sesini duyana dek…

İki dizimizde, iki kıçımızda kocaman yamalıklar olurdu. Ben ilkokulu tek önlük ile bitirdim. Beş yılda ben mi büyümedim, yoksa önlük mü çok büyüktü de anlayamadım. Sadece siyahlıktan kırçıllaşmış, adeta beyaza dönüşmüştü. Kıyafetlerimiz bile abiden, abladan, büyükten küçük kardeşe kaldığı günlerdi o günler. Sökülenin atılmayıp dikildiği, eskiyenin yamalarla kullanıldığı bir dönem…

Analarımızın yamalık bohçası olurdu. Her çeşit bez parçası, düğmeler, iğneler, bu bohçada saklanır, bazen üç-beş kadın toplanır, şimdilerde gün yapılır gibi yamalık günleri olurdu. Allı güllü parçalarla, iğneler, iplikler bir yanda,
“Ayol! Bu parça benim kızın şalvarına uyuyor.”
“Şu çoraptan şey gibi baş parmak çıkıveriyor, şurasını yamayayım.”
“Bu yama tam da buna uydu ya!”
"uysa da, uymasa da..."
diye sövmekten çekinmeyen teyzeler de vardı. Osman amcanın kasketinde bile 5-6 yamalık vardı.

Çocukluğumda Osman Amcanın yoksulluğu, yamalı kasketi içimi acıtırdı, üzülürdüm.

Oysa bugün, yırtık, pırtık, yamalı, paçası lime lime, kot, bluejean pantolon giymenin bir moda türü olduğunu görüp izledikçe, bizler o modayı eskiden, yıllar öncesi mecburiyetten yaşamıştık...

Özlemle beklediğimiz Ramazan ve Kurban Bayramı Gencer eğlencesi için büyüklerin elini öperek bir torba bozuk paramız var iken, para bozdurayım diyen bir büyüğümüz tarafından tek bir kağıt banknota dönüştürülmesinin yasını da tutardık arada bir.

Bayram gencerinde Helvacı Musdafendi’nin dükkanından çeyrek ekmek ile macun, helva ya da Hasan Muştucu’dan pide yemenin özlemini yaşardık. Horoz, akide şekerleri, hayıt çubuğuna dolanan renkli macunların güzelliği, tadı unutulmadı. Gencerde oğlanlar, mantar tabanca, düdükler, arabalar alırlar, kızlar ise, oyuncak bebelere sarılırlar, annelik provasına başlarlardı adeta.

Nişanlılar belki de ilk kez gencerde yanyana, utangaçça dolaşmanın mutluluğunu tadarlardı. Bir yandan gençler, tamahımız, sevdamız dedikleri sevdiklerinin ardına takılırlar, yandan, karşıdan takip ederler, sevgilerini yansıtmaya çalışırlardı.

Bayramlık oyuncaklar bozulup, yamulup bir köşeye atılınca, kargıdan atlarımız vardı bizim, telden akrabalarımız, direksiyonu ve de vitesi. Üstelik çok mutluyduk, hem de çok…

Her yaz tatili camiye giderdik, ya da elde namaz hocası kitapları ile hem de cıvıl cıvıldık…
Kindarlık filan denilmezdi. Dindardı çevremiz, dincilik, göstermelik ibadetçiler türememişti henüz. Dine, mezhebe, konu, komşuya saygılıydık. Bizler, büyüklerimizi karşılamayı, dediklerini yapmayı bir görev bilirdik.

Atatürk gibi bir Önderin ülke çocuklarına armağan ettiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının bir örneği Dünya'da yok.

Kurtuluş Savaşının, İstiklal Marşının, Bayrağımızın, Cumhuriyetin, Andımızın değerini bilen bir neslin evlatlarıyız biz. Her sabah andımızı yırtınırcasına okurduk. Milli Bayramlar özlemle beklenirdi. Polisler, çelenk konulmasın diyerek anıt beklemezdi. Böylesi akla hayale gelmezdi bile. Kestirmeden, göstermelik kutlanmazdı bayramlar. Büyüklerimiz de bayramlara gelmek için can atarlar heyecan duyarlardı. O gün bizler okulda yamalı elbiselerimizi ilk kez giymezdik.

Biz doğduğumuz ve yaşadığımız yeri de hiç unutmadık. Oysa kocaman ve geniş yüreklerimiz vardı bizim.

Küçük şeylerle mutlu olan, bayramları dört gözle bekleyen çocuklardık biz.

Mutlu Bayramlar!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum