Dünün acılı çocukları

Madran Baba Dağı eteğine akşam karanlığı çökmek üzereydi. Tee Karacaören üzerinden süzülen güneş, Eğridere köyü arkasına saklanmak üzereydi. Kızılımsı bir hava, insana sıkıntı veren bir karanlığa boğuluyordu adeta…

Karaçakal Yörüklerinden Hacı Kürdek oğlu (Ninemin Dayısı) Hacı Hasan, Osman ölen adı verilen tarlasından Hanay düzlüğüne doğru yürüdü. Çadırından içeri girmişti ki, köpekleri havladı, bir ün sesiyle Konyalı Çetesi çadırdan içeri süzülüverdi.

Hacı Hasan zeybeklere uzak değildi.

-Bir Çakırcalı en mert, en adam gibi adam olanıydı. Bir de bir kaç kez gelen Yörük Ali.

Der dururdu.

Osmanlının son günleri, zaptiye mücadelesine rağmen, devlet buralardan uzaklaşmış, adalet eşkıya eline kalmıştı. Eve giren zeybek, çalı kakıcı, eşkıya takımı çizmesini çıkarıp da selam veriyorsa yol yordam bilen insancıl takımındandır. Hacı Hasan iyice azgınlaşan, çizmeleriyle içeri dalan Konyalı Çetesinden korkmaya başlamıştı.

“Hoş geldin Efe” diyerek tok bir ifade takındı. “Ülen Hacı bize para ilazım. Duyduk ki oğlakları satmışsın. Payımızı alalım dedik. Hem de Hacı Hasan kardaşı göresimiz de geldiydi”

Ardından yanındaki adamına teklifsizce emir verdi,

-Git de şuradan hacının güzel erkeçlerinden birini kes de kuyuya sallayın. Üç adam aşağıdaki sürüye doğru yürüdü.

Az önce çeteyi gören, anasız, babasız kalınca Hacı Hasan’a bedel verilen küçük oğlan olan Kundakçı Mustafa ( Kingir) ise, korkudan çadırın az ötesindeki çalılığa girivermişti. Aynı çalının arka tarafına ise, Hacı Hasan’ın yeğeni Ayşe kız birbirlerinden habersiz saklanır. Sürünün köpeği Karabaş, Kundakçı Mustafa’yı orada tutmak istemez. Hiç durmadan havlamakta, çalılığa saldırmaktadır. Kundakçı Mustafa arada bir Karabaş adlı köpeğe seslenir,

-Sus Kayabaş sus!

Babası Çanakkale’de şehit düşünce dul kalan anası ile dayısı Hacı Hasan’ın yanına sığıntı gibi yerleşen Ayşe kız, Mustafa’nın çocukça, yava sesinden tanır ve arkadan dolaşır. “Karabaş sus oğlum, hadi git” Köpek bir ara gider, yine döner.

-Mustafa ne yapalım? -Ayşe kız, bu Konyalı çetesi. Din iman yok bunlarda. -Dayıma bir şey yaparlar mı? -Bilmem ki! -Dayıma bi şey olursa yengem, anamnan beni kovar, aç kalırız. -Ah Kayabaş ah! Beni bilemedin mi?

Köpek de önlerine yatmıştır, Karabaş birden ayaklanır. “Meek” diye ses duyulduğunda köpek yerinde yoktur. Köpek bir ara gider, gelir yine havlamaya başlar. Çadırda Konyalı eşkıyası ise, oğlak parası derdindedir.

-Efe ben celepten almadım parayı. Güz veresiyesi yaptık.

-Eee Hacı! Sen madem paranın yerini söylemeycen, bizi zora koşacanı mı sanırsın? Bu arada bir adam usulca,

-Efem köpek çok havlayıp duruyor. Birisi zaptiyeye ya da birilerine haber vermese… -Doğru söylüyon Musdan, işimizi çabuk bitirelim. Etrafı iyice kolaçan edin de bok yoluna da gitmeyelim.

Diyerek söylenen Konyalı eşkıyası, zıplayarak elinde bıçağı ile Hacının karısı Yelaldı Emine Kadının önüne gelir.

-Emine kadın oğlak parası nerede? -Efem ben bu işleri bilmem. -Bak şimdi nasıl bilecen hele. Ardından bıçağı kadının sağ göğsünün üzerine saplayıverir. Kadın tiz bir çığlık atar. Çalılıktaki Mustafa ile Ayşe birbirlerine korku ile sokulurlar.

Emine kadının göğsünden kanlar sızmaya başlar. Hacı ayağa kalkmaya çalıştığında bir yumrukta yere serilir. Kadıncağızın elbisesi al kızıla boyanmaktadır. Çeteden iki kişi Hacı Hasan’a iki tokat atar. Ayaklarının altına keskin kamaları ile çizikler atarlar.

Emine kadının yarası iyileşmek bilmez. Doktor yok, görümcesi Koca Ümmü, yağlı kara hazırlayarak yaraya basar ve kadıncağız iyileşmeye başlar. Hacı Hasan bir süre ayaktaki bıçak yaralarından yürüyemez.

Konyalı Çetesi başı, Bozdoğan’da karısının yanında yakalanır, hapse atılır. Yarın ne olur korkusundan kimse şikâyetçi olmaz.

**

Acıların Çocukları… O yıllarda çocukların anasız babasız kalması bir yana, günlerce aç-susuz kaldıkları da oluyordu. O zamanın insanları dirayetlidir, yol yordam bilen insanlar, sözü geçen kadınlar vardır.

Hacılı Mustafa’nın Çanakkale’de şehit düşmesinin ardından karısı Cennet de ölünce üç küçük oğlan ortada kalır. Oymak insanları, Mehmet oğlanı Kasabaya yerleşen varsıl Kasap Hacı Beye, (Dedem)Ömer oğlanı Duralı Molla Hüseyin Hocanın yanına, Küçücük Ali Çavuş oğlanı Hacı Hasan’ın yanına bedel olarak, karınları doysun, çalışsın diyerek yerleştirmek istediklerinde hayır denilmez, kabul edilir. Hacı Hasan’ın evi kalabalıktır. Yanında Kundakçı Mustafa ve Ali oğlan, kocası Çanakkale şehidi olan bacısı Küntül Ümmü ve kızı Ayşe, yalnız Irazca kız da vardır.

Koca Meşe yanındaki çadıra gelenler, anası ölmüş, babaları ve iki efesi (Ağabeyi) Çanakkale’de şehit düşmüş, iki küçük oğlanı görürler. Kadını aşağıdaki Ellezoğlu Mezarlığına gömdükten sonra Küçük bir oğlan olan Kundakçı Mustafa’yı Hacı Hasan’a, Kundakçı Mehmet oğlanı Kasabada Softu oğluna bedel olarak verirler. Mustafa oğlanın babası ile ilgili hatırladığı bir tek anısı vardır, babası seslenir, “Oğlum pusatını giydireyim” Koca İbili ile birlikte, Çanakkale Savaşına giden babasının ardından bakakalır…

**

Yıllar geçer,

Kundakçı Mustafa oğlan Hacı Hasanın yanından askere gider, askerlik dönüşü, Hacının yanına döner. Hacı Hasan, Mustafa’ya “Yanıma otur” der. Çağırdığı üç kişiye seslenir, “Molla Hüseyin Hoca, bu çocuk çadırda anasının yanında bulundu. Köylü bana teslim etti. Onca yıl bana hizmet etti, bende yedirdim, içirdim. Askerliği bitti, evlendirmesi de benden, bizim Durmuş’un kızı Akkız Fatma yeğenimi Mustafa ile evlendireceğim. Bu oğlana ödeyeceğim bir bedeli belirleyin bana bildirin. Orada bir hesap, kitap konuşmalar yapılır. Sonuçta bir kısrak, inek, çadır, küçük davar sürüsü ile Mustafa evlendirilir, bir hane sahibi olur. Hacı Mustafa Kingir Amca bize anlatırdı. “Oğul varlığımı, malımı, mülkümü, boğazımdaki lokmayı Hacı Hasan’a borçluyum. Allah razı olsun. Mekânı Cennet olsun. Sık sık ruhuna Fatiha okurum” derdi**

Kundakçı Mustafa Amca,106 yaşında öldü. Uzun yaşamını doğal hayat ve süt ürünlerine bağlardı. . Kadir kıymet bilmenin bir örneğini gösterdi. Biz de bu dağlara yüzümüzü döndük. İki emmioğlu yıllarca düşündük, burada bir şenliğe adım atılmasına vesile olduk. Şimdi genç kardeşlerimiz bayrağı taşımaktalar. Karaçakal Yörük Şenliğinde gün oldu, Kundakçı Amca, Temsili Yörük Beyi oldu, gün oldu öğütleriyle bir yol gösteren aksakallı oldu. Yine bir 4 Mayıs 2025 Pazar günü Karaçakal Yörükleri 15. Kez şenlik yapacaklar. Yayla da buluşulacak, davul-zurna sesleri, türkü tınılarına boğulacaktır. Ben buradaki Çeşme önünde kırk yaşında ölen, 49 yıl önce burada vasiyeti gereği cenaze namazı kılınan babamı anacağım.

**

Çanakkale ve İstiklal Harbinde dünün acılı çocukları, anasız, babasız, aç-susuz kaldılar. Atatürk gibi bir önder çıktı, milleti ile birlikte yedi düvel ile çarpışarak bu ülkede yeni bir devletin, Türkiye Cumhuriyetinin temelini attılar. TBMM’nin ilk açıldığı günü 23 Nisan gününü, çocuklara bayram olarak miras bıraktılar. Böyle bir olayın, bayramın dünyada eşi menendi olmadığı bilinmektedir. Bu zamanda aman çocuklarımız üzülmesin derken, bir yanda öyle günlere kaldık ki, aile çarpıklıklarının yaşandığı, çocukların umursanmadığı günlerde aile şefkatinden mahrum kalan çocuklar yanında dünün acılı çocuklarını da unutmamamız gerekir.

Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti,

Yaşasın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı.

Kutlu olsun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum