Efendi BARUTÇU
Dündar Taşer’den Özdeyişler*
Sonsuzluğun sahibine kavuşmasının 50. yılında sonsuz rahmetle anarak.
Avrupalının kuvveti, müeyyidesiz, vahşi kuvvettir; bizim kuvvetimiz ise ölçülü ve müeyyidelidir.
Batı özentisi, kendimize olan güvensizlik, bizi yüz yelli yıl içinde, dünyanın en güçlü devletlerinden iken yetmişinci sıraya düşürdü.
Batı Türklüğünün meddi (yükselişi) Sakarya’da başladı, Viyana’ya, Yemen’e, Cezayir’e dayandı. Cezri (geri çekilmesi) 1922’de Sakarya’da bitti. Şimdi yükseliş halindeyiz.
Benim tarihim, insanlığın pek az yetiştirdiği yüksek ideallerle, adaletle, ahlâkla, büyük askerlik ve siyaset dehasıyla dolu devlet ve dava adamlarının bir sergi alanıdır.
Bin seneden beri Arap ve Müslüman dünyasının fiilî ve manevî liderliğini Türkler yapmıştır.
Bir millet, hiçbir zaman bir inanış ve inancı kendine uydurmadıktan, adeta kendileştirmedikten sonra kabul etmez ve buna dayanarak büyük sîyasi ve mîlli hamle yapamaz.
Bir milletin kaderi, bir devletin varlığı, bir vatanın bütünlüğü tehlikede iken, tarafsız, ilgisiz, bigâne duranlardan tedbir istenmez, istenmemelidir.
Bir milletin millî görüşü, onun tarihi akışı içinden çıkar.
Birinci Dünya Savaşı’nda 1 milyon 200 bin asker çıkaran Türkiye, Milli Mücadele’de 200 bin asker silahlandırarak Yunan’ı Sakarya’da yendi.
Birlik, kardeşlik, eşitlik, adalet gibi masonik serenatlarla bir devlet idare edilemez.
Biz beş bin sene süren tarihimiz boyunca, on altı defa cihân hâkimiyetini kurmuş bir milletin çocukları olarak, bu neticeye on yedinci defa varabileceğimize inanıyoruz.
Biz bir cihân devletinin kalıntısı üstünde cihân hâkimlerinin evlatları olarak utanıyoruz.
Biz büyük bir milletiz. Büyük milletlerin zaferleri ve ıstırapları da büyük olur.
Biz dünyanın en büyük imparatorluklarını kurmuş ve hâkimiyetini eski dünyanın bilinen her köşesinde yürütmüş bir milletiz. Bu imparatorlukların sonuncusu, varisi olduğumuz Osmanlı Devleti’dir.
Biz gittiğimiz her yere barış, sükûn, huzur, adalet ve düzen götürdük. Avrupa, gittiği her yere medeniyet adıyla huzursuzluk, haset, ikiyüzlülük, sefahat ve fuhuş götürdü.
Bizim için kuvvetli, haysiyetli devlet olmak, müreffeh bir cemiyet olmaktan önce ve yücedir.
Bu vatanı birkaç nazariyecinin safsatasına, birkaç hainin fesadına, birkaç ahmağın gafletine kurban etmeyeceğiz.
Bugün demokrasinin yeter olduğunu sananlar gibi, dün de Tanzimat’ı yeter sayanlar vardı.
Bugün gerçekleşmesi arzu edilen “Arap Birliği” bizim zamanımızda mevcuttu, bizden sonra ise bir hayal oldu.
Bütün problemlerimizi ve kurumlarımızı, milletimizdeki, yaşayan millî ölçülere yaslamak zorundayız.
Büyük inanışlara, iman ölçülerine ve değerlerine sahip topluluklar büyük millet niteliğine sahiptirler.
Büyük milletler, ufku ve idealleri geniş milletlerdir. Bizim milletimiz halen bu niteliği taşımaktadır.
Büyük milletlerin hayatı büyük denizlere benzer; Türk milleti bir okyanustur.
Cumhuriyet devrinde kapitülasyon yok, tekke yok, medrese yok, mescit yok. O halde gerileme neden durmamıştır.
Cumhuriyeti beğenmek, sevmek, tercih etmek için imparatorluğu kötülemeye, sultanları suçlamaya mecbur muyuz? Ayağımızı bastığımız şu topraklar, Selçuklu veya Osmanlı devrinin mirası değil midir?
Çok büyük felaketler geçirmiş, çok feci belalara uğramış, bütün bunlara karşı çok üstün yaşama azmi, direnci göstermiş bir milletiz. Bu yaşama azmi, direnci bizim geleceğe ümitle bakmamızı emreder.
Demokrasi mi devlet mi? Devlet olmazsa demokrasiyi neyin üstüne yaparsınız?
Denecek ki, Osmanlının son günlerinde düşman Sakarya’ya kadar gelmişti de, Meriç’e kadar itip geriye attık. İyi ve doğru amma onu yapan da Osmanlı subay, general ve askerleri idi. Karabekir, Cebesoy, İnönü, Atatürk hep Osmanlı idiler.
Devlet bir hukuk ve ahlâk kurumudur; hile ve kurnazlık edemez; kimseyi tongaya bastıramaz, kimseye kızmaz, öfkelenmez, garez ve kin taşımaz, kendi vatandaşına pusu kurmaz.
Devlet devamlı bir varlıktır. Şu iktidar gider bu iktidar gelir. Kabineler düşer, yenisi kurulur. Amma devlet devam eder. Hatta rejimler değişir, devlet yine devam eder.
Doğruda birlik, doğrudur. Yanlışta dahi birlik doğrudur; çünkü bizatihi birlik doğrudur.
Dünya barışını, dünya nimetlerini bölüşenler düşünsün.
Eğer birbirine düşmemeyi bilseydi, tarihin bu en eski milleti bugün 130 milyondan mı ibaret kalırdı. Hunlar’ı, Osmanlılar’ı helak eden fesat, bugünkü Türkiye’yi de sallamaktadır.
Eğer ordu, millet gözünde haiz olduğu değerini yitirirse; artık bu devletin yaşaması imkânsız hale gelir.
Eğitim konusu halledilmeden hiçbir meselenin halli mümkün değildir.
Emirle, cebirle, örf değişikliği yapılamaz. Şayet bu yola girilirse o cemiyetin iç bağı çözülür, harcı erimiş duvar gibi taşlar tek tek dökülür.
Eşkıyaya karşı kanun maddesini göstermek abestir.
Etnik gruplara bağımsızlık isteyip azınlık ırkçılığı güdenler, Türk milliyetçilerini ırkçılıkla suçlayanlardır.
Gafletle hıyaneti karıştıracak kadar gafil olmamak gerekir.
Gençliğe gerekli ihtimam gösterilmezse, kalkınma savaşı kazanılsa bile, akıbeti tehlikeli olabilir.
Hak kuvvete dayanmadıkça, onunla desteklenmedikçe, anlamsız kalır.
Halkı anlayacak, onun şuur ve ölçülerine sahip aydın lazım. Yani aydın, halkımızın okumuşu olmalı.
Herkes demokrasi istemektedir; kendisi için, kendine göre bir demokrasi. Milletin geleceği, vatanın bütünlüğü, devletin varlığı bu hengâmede akla gelmez olmuştur.
Hiçbir ihtilâlin sebebi ekonomik değildir. Kişi, para uğruna, ölüme yüzde elli şans tanımaz. Zira ölünün servete ihtiyacı kalmaz.
Hiçbir kanun, hiçbir nizam ve hiçbir kişi milletten üstün olamaz ve üstün görülemez. Çünkü asıl olan millettir.
Himaye kabul edenin, hamisine karşı fazla dik olamayacağı bir bedahettir.
Hürriyetin adı yokken kendi vardı; adını öğrendiğimiz günden beri tadı kalmadı.
İktidara talip olanın, yetki isteyenin, gücünü sonuna kadar kullanması ve başını da rehine koyması gerekir.
İnandığımız değerlerle uyguladığımız değerlerin zıddiyeti, içinde bulunduğumuz anarşinin sebebidir.
İnsanı insan yapan şey duygularındaki farklılık, üstün yapan da bu duyguların azametidir.
İnsanları idarede, devlet kurmada, adalet ve hakkı teslimde, tarihte kâbımıza varacak bir devlet ve millet henüz yoktur.
İslam ülkelerinin bugünkü perişanlığı, romantizmin tükenmesindendir.
İslam’dan sonra, İlayı Kelimetullah tam bir millî iman haline gelmiştir. Örfler, ananeler bu yüksek imanın içinde erimiş ve millî telakkimiz vücut bulmuştur.
Japonlar bugün çok ileri bir seviyeye vardılar. Otuz bin hiyerogliften oluşan alfabelerini değiştirelim demediler; Şintoizm diye anılan dinlerinin yükselmeye engel olduğunu söylemediler.
Kavim olarak, tarih bakımından söyleyecek çok sözümüz ve yapacak işimiz vardır.
Kendi idare ettiği bir millete, mensup bulunduğu Peygamberin hatırası için “Kavm-i Necip-i Arap” (Soyu Temiz Arap Kavmi) demek, her halde ciddi bir büyüklüktür.
Kendine yabancılaşma, millî ölçüyü kaybetme demektir.
Kuvvete ancak kuvvetle karşı konulur.
Kuvvetin adı medeniyet, kuvvetsizliğinki ise bedeviyet olamaz.
Lâdini orduların savaş kabiliyeti yoktur.
Devamı yarın gelecektir…
*Vefatının 50. yılında şükran duyguları ve sonsuz rahmetle andığımız büyük Türk milliyetçisi Dündar Taşer’in aziz hatırasına bir kitapçık olarak yayınladığımız bu eseri değerli okuyucularımıza saygıyla sunuyoruz.
Özdeyişler- Özleyişler
Derleyen: Hayati Tek
Yayıncı: Akay İnşaat A.Ş.
Eşgüdümcü: Efendi Barutçu
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.