Efendi BARUTÇU
Dr. Devlet Bahçeli ve Mümtaz’er Türköne - 2
Ekmek, su, aş bulmak gecikebilir.
Temele taş bulmak gecikebilir.
Devlete baş bulmak gecikebilir.
Adalet gecikmez tez verilmeli.
Niyazi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU
Meraklısı için yazıyorum! Biz 1970’li yıllarda bütün kutsallarımızı yüklediğimiz ve -sıradan bir siyasi parti olarak değil- bir ‘iman hareketi’ olarak gördüğümüz MHP’nin dünkü ideallerine hâlen bağlıyız.
Ülkücülüğü de şu ve bu şahıs ‘kült’üne körü körüne itaat veya bir türlü “siyasi recüliyet eksikliğinden’’ kurtulamayan -ve iktidara gelmemeye adeta yemin etmiş- bir siyasi partinin daracık sınırları içerisindeki sıkı taraftarlığı olarak da görmüyoruz. Aksine Ülkücülük çok aşkın değerleri ifade eder. Büyük mütefekkir merhum Nevzat Kösoğlu’nun tabiriyle: “Ülkücülük, Türk Milliyetçiliği’nin vicdanı ve ahlâkıdır” ve bir karakter, bir hayat tarzı, bir dünya görüşü, bir Milliyetçi Büyük Türkiye ülküsüne adanmışlık derecesinde bağlılıktır.
Sayın Dr. Devlet Bahçeli’nin parti yönetim üslubuyla ilgili düşüncelerimizi yıllar önceki yazılarımızda paylaşmıştık, meraklısı bulup okuyabilir.
Mümtaz’er Türköne’ye gelince bizden dört-beş yaş gençtir, dolayısıyla Ülkü Ocakları yıllarından tanışmayız. Onların Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrenciliği ve Ülkü Ocakları Genel Merkezi’nde çalıştığı yıllarda biz Bursa-Eskişehir Cezaevleri’nde tutukluyduk. Cezaevinden 1985’te tahliye olduktan sonra bizim Mustafa Çalık’ın -halen büyük sabır ve ısrarla, başarıyla neşriyâtını devam ettirdiği- Türkiye Günlüğü’nün idarehanesinde ve bazı dost meclislerinde birkaç kez karşılaştık. En son 22 Temmuz 2011 tarihinde merhum gazeteci yazar Necdet Sevinç Bey’in cenaze merasiminde Fatih Camii’nin avlusunda karşılaşmıştık. Yanımda damadım Halil Alptuğ Bey de vardı ona dönerek “Zor bir adama damat olmuşsun, Allah yardımcın olsun.” dediğini hatırlıyorum.
Tabii gazete yazarlığı döneminde zaman zaman telefonla arayıp tenkitlerimi ifade ediyordum. Bir keresinde de Türkistan seyahatinden döndüğünde Hz.Türkistan (Ahmet Yesevi) ile ilgili güzel bir yazı yazmıştı, aradım tebrik ettim. Aramızda şöyle bir konuşma geçti:
-Mümtaz’er Bey bak bu yazınızı beğendim.
-Ne yani ağabey, öbür yazılarımı beğenmiyor musun?
-Evet beğenmiyorum, dedim.
25 Eylül 2013 tarihinde Zaman Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın bir yazısında Ülkücülük ve Ülkücüler ile ilgili densiz laflar etmesi üzerine aşağıda linkini verdiğim açık mektubu yayınlamıştım. Bu mektubu Mümtaz’er Türköne’ye, Ahmet Turan Alkan’a bir de Mustafa Çalık’a da göndermiştim. Mustafa Çalık bile “Azizim çok ağır olmuş.” demişti.
https://www.efendibarutcu.com/sayin-ekrem-dumanli/
Daha sonra Mümtaz’er Türköne malum sebeplerle tutuklandı. 18 Ağustos 2017 tarihinde Ankara’da bir yeğenimizin düğününde Erzurum Ülkü Ocakları Eski Başkanı Muammer Cindilli Bey’le bir aradayken Mümtaz’er Türköne’nin annesinin vefat haberini aldık. Ertesi gün Ankara’da Çubuk ilçesinin Kuruçay Köyü’ne defnedileceğini öğrendik. Merhumenin son vasiyeti “Beni Ülkücü Şehit oğlum Mustafa Türköne’nin yanına defnedin.” olmuştu.
Mustafa Türköne 12 Eylül öncesi Ankara’da devrimci katiller tarafından şehit edilmiş ve annesinin köyüne defnedilmişti. Ertesi sabah Muammer Bey’le beraber cenazeye katılmak üzere köye gittik. Bu konuyu da aşağıda linkini atacağım “Bir Şehit Annesini Ahiret Yurduna Uğurlarken” başlığıyla yazmıştım.
*https://www.ulkucudunya.com/index.php?page=yazar-yazi-detay&yazi=955
Şimdi Mümtaz’er Türköne Silivri Cezaevi’nde tutuklu ve ağır hasta, kalp damarlarından birisi tamamen tıkalı. Mümtaz’er Türköne de -diğer benzeri hastalar gibi- Covid-19 salgını sebebiyle doktora hastaneye götürülemiyor, dışarıda iki özürlü evladı var.
Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar derler. Afyon Cezaevi’nde 1981’de tutukluyken akciğerlerimden ileri derecede rahatsızdım, bir de çok ağır mide kanaması geçirmeme rağmen gece yarısı götürüldüğüm Afyon Göğüs Hastanesi’nin Başhekimi -ismi Kemal- “Bu ölür, bunu alın götürün diyerek” hastaneye yatırmadığı gibi beni Ankara’ya da sevk etmeyip cezaevine geri gönderdi.
O aylarda Ankara’da neşredilen, değerli Doç. Dr. Kazım Kara Bey’in mesul müdürlüğünü yaptığı “Olaylara Bakış” mecmuasına çok gizli yollardan gönderdiğimiz bir mektubun yayınlanması üzerine Afyon Sıkıyönetim Komutanlığı’nın cezaevi görevlileri hakkında soruşturma açması ve -daha ileriki yıllarda Sağlık Bakanlığı da yapan- Afyon Devlet Hastanesi Başhekimi Sayın Halil İbrahim Özsoy Beyefendi’nin çabalarıyla kapağı Ankara Numune Hastanesi mahkûm koğuşuna zar zor atabilmiştim. Bütün bunları yazsam ciltler dolusu roman olur.
Mahkûm da olsa bir insanın sağlığı ve can güvenliği devletin ve hukukun teminatı altındadır. Fakat bizde “küçük memur faşizmi” denen bir hastalık vardır. Yukarıdaki “vur!” der aşağıdaki öldürür.
Şimdi Mümtaz’er Türköne’ye ve Sayın Dr. Devlet Bahçeli’ye -sırf bu sebepten dolayı- yakışıksız sataşmalarda bulunanlara sesleniyorum: Yani paralel yapının ihanetinin tek mesulü Mümtaz’er Türköne mi Allah aşkına? Aynı gazetede yazan Ali Bulaç yıllar önce tahliye oldu. Kamuoyunda Fetullah Gülen’in sözcüsü olarak kabul edilen Hüseyin Gülerce hiç tutuklanmadı. Mehmet Altan dışarıdadır. İnsan düşünmeden edemiyor, yani Mümtaz’er Türköne’nin eski mahallesi iktidar sahiplerinin mahallesinden olmadığı için mi tutukluluğu devam ediyor. Daha ihanet şebekesinin siyasi kanadı üzerine gidilememiştir? Yapının ağa babalarından bazıları devletin her kademesinde, yüksek idareciliklerde, basın-yayın kuruluşlarında, -Fetullah Gülen’i Pensilvanya’da ziyaret eden bazı milletvekilleri- TBMM’de halen arz-ı endam etmektedirler.
Meşhur bir söz vardır “İlk taşı hiç günahı olmayan atsın”. Ayrıca Türk töresinde düşene vurulmaz, aman diyene kılıç kaldırılmaz. Temenni ediyorum ki Mümtaz’er Türköne yakın geçmişteki yanlış yerde duruşuyla eski Ülküdaşlarını ne kadar üzdüğünün, ülkeye ne gibi zararlar verdiğinin muhasebesini kendi vicdanında yapmış olsun.
Dr. Devlet Bahçeli’nin Mümtaz’er Türköne’nin adil yargılanması çağrısına katılıyorum. Bu adil yargılanma çağrısının sadece Mümtaz’er Türköne için değil, bütün tutuklular için bir çağrı olmasını temenni ediyorum. Türkiye’de adalet müessesesi, üzerine düşen ağır gölgeden kurtulmalı ve her demokratik ülkede olduğu gibi kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü esas alınmalı, başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere -siyaset ve devlet adamları mahkemelerden hoşlarına gitmeyen bir karar çıktığında- yargıya ayar verme huyundan vazgeçmelidirler.
Merhum Prof. Dr. Erol Güngör’ün “Adalet, bir hakkın haklısına teslimidir. Asırlar içinde halkalar halinde birbirine eklemlenen Türk devlet geleneğinin en mühim, en müessir vasfı adalettir.” sözüne atıfta bulunan Sayın Dr. Devlet Bahçeli’nin bu adalet çağrısının -başta Milliyetçi Hareket Partisi’ni yönetme tarzında olmak üzere- devlet ve millet hayatımızda da hâkim kılınması noktasında aynı gayreti göstermesini beklediğimizi ifade etmeden geçemeyeceğim. Devlet Bey’in Mümtaz’er Türköne ile ilgili çağrısına tepki gösteren bizim mahalleye de bir sözüm olacak:
Sayın Genel Başkan’ın Alâeddin Çakıcı meselesinde olduğu gibi Mümtaz’er Türköne ile ilgili çağrısını da -sadece bu konuda- destekliyor ve doğru buluyorum.
Bırakınız Devlet Bey kırk yılda bir vicdanlı tavır sergiledi, ona da pişman etmeyin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.