Din ve Siyaset

Atatürk ilke ve inkılâplarından Laiklik, Allah-kul arasındaki bağlantıyı kişilerin vicdanına bırakır, din ve devlet işleri ayrılmıştır. Temelinde dinin siyasete alet edilmesinin önlenmesidir.   

Gerçi bu ülkede din ve mezhep üzerinden siyaset amaçlı toplumun duyguları kaşınmaktadır. Siyasette Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanının mezhebini bile seçim meydanlarında haykırarak kullanmaktan çekinilmemiştir.  

Müslümanlık, sosyal düzeni ve adaleti sağlayan bir dindir. Karnı açken tok yatan bizden değildir kuralı yanında, zenginlerimiz zekât için malının 40’da birini fakire verse yoksul mu kalır bu memlekette. Attı mı mangalda kül bırakmayanların kaçı bu şartı yerine getiriyor?

Ülkemizde eğitimin temeli ile çok kez oynanmıştır. Yarınlarımız olan çocuklarımızın eğitimi alanında çok büyük sıkıntılar içinde olunduğu gerçeğidir. TEOG sınav uygulamasında İstanbul’da gayrimüslim bir ailenin çocuğu teee Rize ili, Kalkandere İlçesindeki üstelik İmam Hatip Lisesini kazandığı bildirilmiştir. İmam Hatiplere övgü nutukları atanlardan kimileri, bu millet ile alay edercesine çocuğunu, torununu Amerikan, Fransız ya da özel paralı ecnebi okullarında okutmaları tezat değil midir? Hatırlarsınız, Çorum Osmancık İmam Hatip Okulu da içindi, diyerek kutuda paralar gündemde yer almamış mı idi?

Işid terör örgütü din adına ortaya çıkması ve çıkarılması ile birlikte adam öldüren, kafa kesen, kadınları cariye yapan, köle olarak satan bu örgütün Müslümanlık adına savunulacak bir hali var mıdır? Ama ne yazık ki destek dahi verilmiştir.

**

Ekim ayının ilk haftası “Camiler ve Din adamları Haftası” olarak kutlanır.

Din adamlarına çok görev düşüyor.                                                                   

İslam dinini yasaklar, korku ve şekilci din haline koymaya çalışmaktan ziyade sevgi saygı teması ile işlenmesi düşünülemez mi? Liyakatsiz ve itici din adamlarının vaazlarında “Yakacaklar, azap edilecek, cehennem ateşi, zebaniler” söylemleri yerine, sevgiden söz etmek daha hoş değil mi diye hep sorarım kendime.  Gerçi Aydın İl Müftüsü Sayın Ömer Kocaoğul sevgi, saygı konusunu sıkça işlemektedir.

Bu arada bir vaazda hoca kürsüde “Bu bayram gününde ne işiniz var camide? Daha önceleri niye gelmiyordunuz?” diye sorgulamalar yapmasına hakkı var mıdır?

Bir ilin Müftüsü, geçtiğimiz haftalarda "18 yaşındakinin zinasına karşı çıkamıyorsanız,  7 aylık bebeğe tecavüze karşı çıkmak timsahın gözyaşlarıdır" demesi inanın içimizi daraltıyor.

Mikrofonu çok seven din adamları da vardır.

Kasaba camisinde çok kez yaşanan bir olay, namaz öncesi mikrofonu eline alan vaazı uzattıkça uzatan hoca efendi prostatlı, özürlü, çişini tutamayan ihtiyarların söylenerek dışarıya çıkışlarını, kaçışlarını görmek istemez.  

Bir etkinlikte dua esnasında alana gelen Vali Bey için “Hoş geldiniz!” anonsu yapılmak istenir. Müftü Efendi, mikrofonu vermek istemeyince elektrik kesilerek elinden mikrofon ancak alınabilir. Ardından Cuma günü camide vaazında bu olayı anlatmaya başlar, yapılan şikâyetler sonrasında ertesi hafta cami minberinden yanlış anlaşıldım demeye çalışacaktır. Peygamber makamının bu tür sorunlar için kullanılması yadırganmıştır.

Sıcak bir yaz gününde, güneş altında eşraftan birinin cenaze namazı esnasında hoca efendi, uzun uzun bir konuşma yapmaktadır. Bir ara “Her canlı ölümü tadacaktır.” demesi ile cemaatten az kalsın iki kişi daha ölümü o an tadacaktı. Aşırı sıcaktan bir ihtiyar bayılır, düşer. Başına güneş geçen bir başkası fenalık geçirir.   

**

Akrabamız hacı bir kadının bir sözü vardı;                                                                                      

”Bizi ev ile mezar arasında korku ile sınırladılar” der dururdu.                                     

Din görevlileri kendilerini sorgulama gereği de duymalılar.

Din adamlarına çok görev düşüyor çok…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.