Mehmet EROĞLU
“Çözüm Süreci” Diyenler Sorumlu
Değerli okurlar bu AKP iktidarı 2002 yılında iktidara geldiğinde terör neredeyse sıfırlanmıştı.
AKP iktidarlarının yanlış uygulamalar ile 2012 yılında neredeyse terör zirve yaptı.
Bunu üzerine dışarıdan alınan telkinlerin de etkisiyle, kıymeti kendinden menkul fikir babalarının yönlendirmesi sonucu, sözde barışı getirme düşüncesiyle Çözüm Süreci adı altında “açılım süreci” de denen bir politika uygulamaya sokulmuştur.
Bu politikayı uygulamak için, devletin varlığı, bütünlüğü ve güvenliği konusunda, anayasal kurumlar içinde en hassas kurum olan TSK’nin, süreci engelleyebileceği ihtimaline karşı, sözde vesayeti kaldırma adı altında, daha önce kol kola yürüdükleri cemaatle birlikte kendi ideolojik düşüncelerinin önü açılacağı gerekçesi TSK etkisizleştirme girişimlerde bulunmuşlardır.
Çözüm süreci diye ülkeye en büyük kötülüğü yaptılar… Topluma analar ağlamasın sloganıyla uyutarak, devletin ve milletin bütünlüğünü ve güvenliği tehlikeye atıldı.
Terör örgütünü ve Kürtçülük siyaseti yapanları memnun etmek suretiyle terör yapmalarından vazgeçeceklerini sanarak, bu ülkenin kuruluş felsefesini yok saymışlardır.
Ümmetten millete geçişimizi sağlamak, bir bütün içinde tutmak, birlik ve beraberliğimizi güçlendirmek maksadıyla yüceltmeye çalıştığımız “Türk milleti olgusunu ve onun değerlerini ortadan kaldırmaya çalışmışlardır.
Türk Milletinin her bir ferdinin ulusal ve uluslararası kimliği olan “Türk ifadesini kaldırmaya çalıştılar bunu da kısmen başarmaları nedeniyle bırakın utanmayı övünç duydular
Türklüğü yok etmek için kampanyalar açarak taviz üstüne taviz vermişlerdir. Sözde barışı sağlama adına, yanlış üstüne yanlış yapmışlardır.
Bu çözüm sürecinde alan hâkimiyetini terör örgütüne terk ederek devlet otoritesini yok etmişlerdir.
Terörle barış yapmak bir gaflettir. Barış savaşan iki ülke arasında yapılır.
Yapılan en büyük yanlış terör örgütü denen bölücülerin devlet yerine konarak sanki bir devletle anlaşma yapılıyormuş diye bölücü örgütün elini güçlendirici kozların verilmesi. Diğer önemli bir hatada bölücü başı ile müzakere yapılıp onu meşrulaştırılması olmuştur.
Yeniden başlayan mücadelenin devam etmesi halinde mücadelenin derinleşeceğini ve hedeflerine ulaşmanın zorlaşacağını anlayan bölücüler terörün tırmandığı bu dönemde ABD, AB, ve AP gibi kuruluşlarını devreye sokarak tekrar müzakere masasına dönülmesi için Türkiye Cumhuriyeti hükümetine baskı yapmaya çalışıyorlar. Ağrı Belediye Başkanı Sırrı Sakık sözde canlı kalkan olarak Ağrı dağının eteklerinde kümeleşiyorlar.
PKK askerleri ve polisleri şehit ederken canlı kalkan olmak hiç aklına gelmedi mi? Sabıkalı Sakık terör örgütü önce askeri alanda etkisiz hale getirilir gücü kırılır sonra varsa demokratik eksiklik o giderilir.
Hiçbir düşünce ve yaklaşım Türkiye Cumhuriyetinin ve Devletinin varlığı bölünmez bütünlüğü ve güvenliği iktidar hırsından sonra gelemez
ÇERÇİOĞLU’NUN MALİKÂNESİ
“Bu malikâne kaçaktır birinci sınıf tarım arazisine yapılması sakıncalı” diyen bu hususta da epey bilgi ve belge toplayıp gazetede Sayın Özlem Çerçioğlu aleyhine durmadan yazı yazan arkadaş diyor ki:
“Kaçak yapı, Koçarlı ilçesi Çakırbeyli mahallesinde 1165 parseldeki 10 bin 300 metrekare büyüklüğündeki bir arazide konuşlanmıştır ve bu arazi sulanabilir tarım arazisi vasfındadır. Tarım arazilerinin tarım dışı kullanılabilmesi ise 5403 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu hükümlerine tabidir.
1165 sayılı parsel hakkında Toprak Koruma Kurulu tarafından tarım dışı amaçla kullanımına ilişkin alınmış bir karar da yoktur. Aksine, Aydın İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü yetkilileri taşınmazdaki 562 metrekare izinsiz yapılan yapının yıkılması kararı almış, söz konusu arazide sadece 75 metrekare büyüklüğünde bir bağ evi yapılacağına dair görüş bildirilmiştir.”
Gerçekten de birinci sınıf tarım alanlarına bu gibi yapılanmaya Sayın yazar gibi herkesin de karşı olması gerekir. Antik Tralleis kenti bile antik dönemde yukarı kurularak tarım arazilerine fazla zarar verilmemiş.
Sayın yazar 5403 Sayılı Toprak Koruma Yasasından bahsediyor. Yazdığı doğru. Ama Sayın yazar bu hassasiyetini keşke tarım arazileri imara açılırken de gösterseydi…Kuşadası’nda kadar o güzelim araziler talan edilirken, üzerlerine mantar gibi yazlıklar yapılırken gösterilseydi de o güzelim şeftali bahçeleri beton yığınına dönüşmeseydi.
Bir yere yapı izni verilirken çeşitli kuruluşlardan izin alınır. Sayın Çerçioğlu’nun yerine de mutlaka böyle bir işlem yapılmıştır diye düşünüyorum. Kim olursa olsun makamı ve mevkii ne olursa olsun yasaların üzerinde olamaz.
Kaldı ki Özlem Çerçioğlu’nun avukatı Evrim Karakoz bu konuda bir açıklama yaparak, “Bahse konu evin tüm izin ve ruhsatları mevcuttur” dedi. Biz de buna inanmak istiyoruz. Ülkemde bakanlar ve önemli şahsiyetler yolsuzluklara bulaşırken vakıflar kanalı ile ülke soyulurken karşı çıkılmazken konu Özlem Çerçioğlu olunca günlerce dedikodusunu yapmak art niyetli duruyor.
Ancak gerçekten yasalar buna izin vermiyorsa Sayın Başkan yapıyı kendisinin yıkması gerekiyor. Laf ayağa düşerse olacak olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.