Bülent Ecevit...

25 Mayıs 1925’te dünyaya geldikten sonra el bebek, gül bebek bir çocukluk ve Robert Kolejdeki eğitim sürecinin ardından yaşamında gazeteci, siyasetçi, CHP Genel Başkanı, devlet adamı, başbakan, bakan, şair, yazar etiketleri de yaşam apoletlerindendi.

Bakandır.                                                                                                              

Bir maden kazasında haberi duyar duymaz madene ulaşır. Kurtarma çalışmalarına destek vermek için madende kaldığı dört günü mazeret izni olarak, kaleme aldığı bir dilekçeyle o ay ki maaşından düşürtür.

Makam arabası Renault marka sıradan bir arabaydı. Yaşama geçirmek istediği köy-kent projesi çok büyük bir kalkınma hamlesi başlattı. Hayatı boyunca edindiği iki evinden birini koruma müdürüne bağışlayacak kadar dünya malını önemsemez örnek kişilik...

bulent-ecevit-002.jpgBaşbakandır.                                                                                                   

Uğur Dündar’dan dinledik. Bir akşam yemeğinde karşılaşırlar. Hatta Suna Kan da vardır. Uğur Dündar’ı evine bırakacaklardır. Renault marka makam aracının ön tarafındaki Koruma Müdürü Mümtaz Karaduman bagaja geçer. Sıkış, tepiş Dündar’ı evine bırakırlar. “Bunun kapısı zor açılıyor.” diyerek Uğur Dündar’a aracın kapısını açan da Başbakan Bülent Ecevit’tir. ”Aslında şu satırları yazmak ve okumak dahi bir o kadar insancıl ve sıcak duyguları çağrıştırıyor.

Başbakan Bülent Ecevit;                                                                                  

Kıbrıs’ın Beşparmak Dağlarında,                                                                                

Ege’nin mavi sularında,                                                                                         

Afyon’un haşhaş tarlalarında                                                                                               

Türk halkının gücünü işaretlemiştir.

Minik bir anekdot.                                                                                             

Kıbrıs Barış harekâtı sonrasında Londra’da Kıbrıs adası garantörleri Türkiye, Yunanistan ve İngiltere yetkilileri müzakere masasında yerini alır. Rahmetli Başbakan Ecevit’in karşısında İngiltere Dışişleri Bakanı oturmaktadır. İngiliz Bakan ikide bir kendisine göz kırpan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanından rahatsız olur, başını kaldırmaz, karşıya da bakmaz. Verilen arada öğrenir ki Ecevit’in tiki vardır. Gülerek olanları yakın çevresine anlatır. 

Ulus Gazetesinde bir gazetecilik serüveni vardır. Karadenizli, uzun burunlu karikatürleri çizilen Bülent Ecevit, hiçbir yazar-çizeri mahkemeye vermedi. TBMM ve Başbakanlık önünde yağmur altında ve soğukta bekleyen gazeteci meslektaşlarına koşarak kucaklardı.

-Ah! İçimi sızlatıyorsunuz, diyerek…

Ecevit yaşasaydı…                                                                                       

Basının bu günkü halini, yandaş medyayı, havuz medyasını, bir kısım yalaka basını, hele hele Cumhuriyet Gazetesine olanları ve yazarlarının yaşadıklarını görse bir değil, bin kez ölürdü herhalde…

Diploma sorunu olmasa bu ülkenin tartışmasız Cumhurbaşkanı olarak da tarihte yerini alırdı. Diploma tartışmalarının gündem olduğu bir dönemde diploma mı yoksa eğitim mi sorularına Ecevit, değerli bir örnek olacaktır şüphesiz…

Sıla derdine düşünce anlarsın
Yunanlıyla kardeş olduğunu
Bir Rum şarkısı duyunca gör
Gurbet elde İstanbul çocuğunu…

Rahmetli Ecevit’in bu şiirini benden epeyce büyük eski bir tanıdık, ortaokul çağlarımda bana okuyarak sözde Ecevit’i Yunan dostu diyerek kötülemeye çalışır, bendeniz de bu koskoca adamın haline ve söylediklerine şaşar, saygıdan susardım. Oysaki dostluktan ötesi var mı?

Ecevit’in bir başka şiiri…                                                                                    

“Köylü kadınlar
fistanları güllü kadınlar
yüzleri güneştir onların yanık
ayakları topraktır onların yarık
doyulmadan güzelliğine
tarlalarda solandırlar
köylü kadınlar
fistanları güllü kadınlar…

5 Kasım 2006 günü vefat ettiğinde; İzmir’den cenazesine katılmak üzere hareket ettik. Soğuk ve yağmurlu Ankara havasında cenaze aracını yaya takip eden Rahşan Hanım yıllarca olduğu gibi elini araçtan ayırmaksızın, ıslanan saçları, tabut üzerinde, çiçekler arasında dolanan 2-3 güvercin ile birlikte Devlet Mezarlığı’na kadar yürüyerek son kez hayat arkadaşına eşlik etti…

İnsanlar ağlıyordu.

Bu detayı fark edenler hıçkırıyordu…

Adı Karaoğlan’dı ama alnı ak olarak vefat etti...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum