Mehmet EROĞLU
Bu Ülke Dönek Solculardan Çok Çekti
Değerli okurlar ben ilkokula kadar köyümde okudum. Köyümde ortaokul ve lise olmadığı için askere gidinceye kadar babama yardımcı oldum. Askerlik dönüşü Kayseri Anatamir Fabrikasına vasıfsız işçi olarak girdim.
Fabrikadan aldığım ücret ev kirası ve yememe içmeme anca yetiyordu. Yeme içme dediysek zor şartlarda sadece karnımız doyuruyorduk.
O günlerde okumak için fabrikanın kütüphanesinden faydalanıyordum. Yaşar Kemal’in İnce Memed’ini o yıllarda okudum. Sene 1962...
Dışardan ortaokul bitirmelere girerek ortaokul mezunu oldum. Sonra Kayseri Akşam lisesine devam ettim.
O günün koşulları ve benim de az maaş almam nedeniyle zar zor geçiniyorduk. Bu şartlarda ülke gündemini de takip etmek için o günlerde yayında olan Akşam gazetesini satın alıyordum. Bu gazeteyi almamın önemli nedeni ise yazar Çetin Altan’ın köşe yazısını okumak içindi.
Gazetenin ücreti 25 kuruştu. Ama bu küçük ücreti neredeyse ekmek paramdan kesip veriyordum. Çünkü müthiş bir Çetin Altan hayranı idim.
Hayranlığım dört yıllık gece lisesi öğrenciliğim sırasında da devam etti. Sonra Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Arkeoloji bölümünü kazanarak bu fakülteye devam ettim. Tabi Çetin Altan hayranlığımız devam ediyordu.
Çetin Altan’ı mecliste dövdüklerin de deli fişek olan Ortadoğu, Siyasal bilgiler ve D.T.C.F fakülteleri olarak meclisi kuşattık. Anlayacağınız bizler o zaman Çetin Altan’ın müritleriydik. Onun her yazısı ve her sözü sanki bizim için ilahi bir emirdi.
Fakülte yıllarında her görülecek yere kantinlere, koridorlara yazılarını asardık. 65 seçimlerinde milletvekili seçildiğinde devrimci arkadaşlar arasında bayram havası yaşamıştık.
Gençlik olarak konferanslarını, açık oturumlarını ve panellerini hiç kaçırmazdık. Bize sosyalizmi, sosyal adaleti, ezilmişliği hak aramayı anlatırdı. Ayrıca vahşi kapitalizmin ve onun acımasızlığını uzun uzun anlatırdı
Çetin Altan bizi savaş alanına sürerken meğer kendi oğullarını bu günlere başka türlü hazırlamaktaymış. Hele, sağcı bir kalem o yılların “Altan’ı” ile günümüz Altanları için diyor ki:
“70’ lerde babası da aynıydı. Gençleri gaza getirir o evinin balkonunda viski içerek ölen insanları izlerdi”.
Ne kadar acı değil mi?
ALDANDIK, KANDIRILDIK
Gençtik aldandık, idealisttik kandırıldık. İdealist gençliğin yanılgısında affedilemez ölçüde ihanetin olduğunu bugünlere geldiğimizde ancak anladık. Bizleri “savaş” meydanlarına sürerken meğer kendi oğulcuklarını(! ) bu günlere (başka türlü) hazırlamaktaymışsınız. Yazıklar olsun Çetin Altan aldattın bizi.
Oğul Ahmet Altan taraf gazetesinde her gün Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne hakarete varan yazılar yazdı. Bu Ahmet Altan’ın en iyi arkadaşı geçmişte solcu ve darbeci olan Hasan Cemal idi.
Yazılacak çok şey var ama Sayın Çetin Altan Ahmet Altan gibi birini yetiştirdi. Ama Ahmet Altan bir müddet kullanıldı sonunda sıkılmış limon gibi bir kenara atıldı.
Gelelim Yavuz Bingöl’e…
Yavuz Bingöl bu zamana kadar dik duruşu ile bütün devrimci arkadaşların yanında bir itibarı vardı. İnsanlar ufak tefek çıkarları için bu denli küçülebiliyormuş demek ki…
Yavuz Bingöl’ün, Hürriyet’ten Ahmet Hakan’a verdiği demeç bir anda bırakın solcuları normal düşünen insanların beyinlerini uyuşturdu.
Hiç utanmadan, hiç sıkılmadan; “onlar Sayın Erdoğan’ın anasına küfür ettiler oda Berkin annesini yuhalattı bu doğaldır…” diyebildi…
Bu sözleriyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı haklı görmesi densizliğini, utanmazlığını ve insani yönünün olmadığı ortaya çıkarttı. Ufak tefek çıkar ilişkileri için bir zemin mi hazırlandı bunu ileriki günlerde göreceğiz.
KARA LEKE
Yavuz Bingöl bu densizliği nedeniyle kamu bankalarından reklâmda alır. Çok da para kazanabilir. Ama bu parayı harcayacak yer bulamaz. Çünkü satılmışlığı ömrünün sonuna kadar alnının ortasında kara bir leke olarak kalacaktır.
Bakınız geçmişin hızlı solcusu Ertuğrul Günay’a ne oldu… O da kullanılıp bir kenara bırakıldı, dışlandı, kimseye yaranamadı...
Yine geçmişte CHP’den milletvekili olmuş bu partide genel sekreterlik yapmış Tunceli eski milletvekili olan Sinan Yerlikaya’da, Sayın Erdoğan’a biat edenlerden. Şimdiden söyleyeyim onun sonu da hüsrandır.
Geçmişte bile ihanetçiler, dönekler ve yalakalar hiç kimseye yaranamamıştır. Hele Yavuz Bingöl gibi cahiller, ilerici alevi toplumunun ve yurtseverlerin gözünde artık değersiz bir meta olacaktır.
Bu gibi dönek yalakalar asla aydın olamazlar. Bunlara aydın denemez. Aydın, halkının okumuş evladıdır. Fikir, inanç ve karakter sahibi olmalıdır. Aydın düşünen insandır. Aydın kişi her koşulda ve her zor şartlarda içinden geldiği topluma yararlı olan. Onların iyiliğini ve gelişip güzelleşmesi için fikir üreten dürüst fedakâr insanlardır. Ayrıca inandığı gibi yaşayan insandır. Ya bu yalakalara bir bakınız içinden çıktığı ülkeye ve topluma ihanet eden ve kendini aydın sananlara ne dersin.
Aydın, milli-ulusalcı olması gerekir. Dünyayı ve insanları iyi niyetle kucaklaması gerekir. Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, A.Taner Kışlalı, Bahriye Üçok ve Necip Hablemitoğlu gibi nice yiğit ilim adamları ve gençler ışıktan korkan yarasalar tarafından katledildiler. Ama onlar Türk halkının yüreklerinde yaşıyorlar. Sonsuza kadarda yaşayacaklar…
YERİNİZ SOYTARI MECLİSİDİR
Yavuz Bingöl, Gürer Aykal, Alev Alatlı gibiler yeriniz zorbaların ayaklarının dibidir. Korkak bakışlarınız yaşam ve çıkara mahkûm olduğunuz soytarı meclisidir.
Nazım Hikmet Kültür Merkezi tarafından yapılan açıklamada, “Yerinizi seçtiniz sizler” diyerek şöyle devam ediyor.
“Nâzım Hikmet’in, Aziz Nesin’in, Rıfat Ilgaz’ın, Sevgi Soysal’ın, Yılmaz Güney’in, Ruhi Su’nun sanatçı olarak sevildiği ve saygı gördüğü bu topraklara yakışmıyorsunuz.
Sadece halkına karşı kendini borçlu hisseden, ne bir dizesini ne bir sözünü satan, emeğin ve haklının yanında yer alan sanatçılarımızın yanına yakışmıyorsunuz.
Düşün sanatın yakasından. Düşün emekçi halkımızın yakasından.
Yerinizi ve tarafınızı seçtiniz. Sizler, Yavuz Bingöl, Gürer Aykal, Alev Alatlı gibiler… Yeriniz zorbaların ayağının dibidir. Yeriniz korkak bakışlarınızla yaşamaya mahkûm olduğunuz soytarı meclisidir…
Düşün Berkin’in yakasından. ‘Gezi çocukları’nın yoluna çıkmayın. Sizin diliniz yalandır. Sizin dininiz paradır.
Düşün yakamızdan. Kendi fıtratınıza uygun diktatörler için şarkılar söyleyin, konserler verin, romanlar yazın… Halkımıza karşı mağdur rolü oynamayın. Zor gelecek belki ama ilk kez doğruyu söyleyip “satıldık” deyin, “dayanamadık, boyun eğdik” deyin…
Yorulduk sizi taşımaktan. Düşün boyun eğmeyenlerin yakasından ODTÜ’de “Hoca” deme âdetini Sinan Cemgil başlattı. “Hoca” derlerdi arkadaşları bilgisinden ötürü... Köylüleri, toprak ağalarına karşı ayaklandırmak amacıyla gittiği Nurhak Dağları’nda jandarma tarafından öldürüldü. Sırt çantasından 4 kitap, bir de kuru soğan çıktı. Yirmi yedi yaşındaydı.
Bir yaşındaki oğluna, 21 yaşında öldürülen arkadaşı Taylan Özgür’ün adını vermişti.
Oğlunun cesedini almaya giden anne Nazife Cemgil, tabut başındaki meraklı köylülere seslendi:
"Bu oğlum Sinan. Bunlar da onun arkadaşları (Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan), kardeşleri. Onlar da oğullarım. Bu çocuklar, bu oğullar; ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler. Başka bir istekleri yoktu. Her biri birer dehaydı. Her biri üstün zekâlı güzel çocuklardı. Dileselerdi, düzenin adamları olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı. Birer milyoner olurlardı. Ama onlar, halkı, sizleri sevdiler. Sizin sorunlarınızı omuzladılar."
Bu vesile ile Kızıldere ve diğer yerlerde katledilen devrimci yurtseverlere ayrıca Deniz Gezmiş’e, Yusuf Aslan’a ve Hüseyin İnan’a selam olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.