Asuman DOKUZLU
Biz ne istiyoruz?
İşte şimdi istedikleri gibi oldu memleket.
Ellerinde her şey…
Tam on altı yıldır yapmak isteyip de yapamadıklarını ne kaldı? On altı nisandan sonra olacağını (yapacaklarını) söyledikleri çok pembe tablo nerede? Nasıl karardı ortalık? Ne oldu? Yapacaklarına? Söz verdikleri her şey ortada ve tam bir hayal kırıklığı…
Tamam, aldık kabul ettik şimdi biz ne istiyoruz bunu bilsinler, bilmeleri lazım…
Biz artık köprü, yol istemiyoruz. Bunun yerine fabrikalar istiyoruz. İşsizlikten kırılan dünya kadar gencin üniversite mezunu hatta bir değil birkaç üniversite mezunu yüksek lisans ya da doktora yapmış gençlerimizin bile işsiz olduğu, işsizliğin hat safhada olduğu ülkemizde artık fabrikalar istiyoruz. Bu gençlerin istihdam edilmesi gerekir. Bu insanlar evlenecek yuva kuracak ancak şu anda bu durumda işsiz ve boş aylak mecburen anne baba eline bakıp onlardan harçlık alıyorlar. Biz insanların, dünyadaki mutlu ülkelerin insanları gibi yaşamasını istiyoruz…
Biz ne istiyoruz;
Verdiğiniz sözde durmanızı bir zamanlar dünya üzerinde kendi kendine yeten yedi ülke olmaktan geçip listenin en son sıralamalarında yer alan ülkemizin artık itibarının iade edilip tarım ve hayvancılıkta en üst seviyelere gelip kendi yağımızla tuzumuzla kavrulmayı istiyoruz.
Biz ne istiyoruz;
Gelecek kaygılarından uzak mutlu bir yaşam. Her birimizin kıştan yaza hangi ülkeye tatile gitsek programlarının yapıldığı ve o programların yeri ve zamanı geldiğinde dilediğimiz ülkeye dilediğimiz zaman gidebilme imkânımız olan bir hayat istiyoruz.
Biz ne istiyoruz;
Küçücük çocukların aileleri tarafından çaresizliklerinin sebebi olarak kıyıda, köşede mendil satmalarının yerine babalarının ya da annelerinin doğru dürüst bir işi olup o çocukların da çocukluklarını doya doya yaşamalarını, artık çocuklarımıza birçok kanı, sütü bozuklar tarafından tecavüz edilmemesini istiyoruz. Kadınlarımızın gereken saygı ve sevgiyi görerek layık oldukları kadar değer bulmalarını istiyoruz. Kadın hiç bir dönem bu kadar aşağılanıp değersiz görülmemişti.
Biz ne istiyoruz;
Şu anda işsizlikten kırılıp giden bu ordunun daha da büyüyüp, dahası yüksek lisans yapmış ev bark sahibi insanların yarın neyle geçineceğiz korkusunu yaşamadan, yaşamlarını sürdürecekleri bir sorunsuz ülke istiyoruz.
Biz ne istiyoruz;
Birçok enerji santralleri yerine doğal kaynaklardan enerji sağlanmış bir Türkiye, doğal güzelliği, yemyeşil ağaçlarla donatılmış bir Türkiye hani eskiden olduğu gibi. Derelerin kurutulmadığı, nehirlerin coşkuyla aktığı, denizlerinden envai çeşit balık avlandığı. Bir ülke istiyoruz.
Biz ne istiyoruz;
Pahalılığın alıp gitmediği, her vatandaşın evine istediği, her şeyi alabildiği, istediği her şeyi yiyebildiği (özellikle ucuz et) çocuklarının istedikleri karşısında çaresizlikten avuçlarını ovuşturan analar babaların yerine mutlu ailelerin olduğu bir ülke istiyoruz.
Mutsuz ülkem, mutsuz insanlar ülkesi Türkiye… Kime baksan yüzünde hüzün görüyorum. Öyle çok sebep var ki mutsuz olmamız için. Öyle çok sebep var ki yüzümüzün gülmemesi için. Nereye baksak neye elimizi atsak sıkıntı ve kaos. Biz bunu nasıl hak ettik bilmiyoruz? Bildiğimiz tek şey varsa bu vatan bizim. Nasıl mutlu olduğumuz zamanlar varsa, bir gün o zamanları geri getireceğiz.
Neden?
Hiç durmadan millet olarak bir şeylerimizi ve değerlerimizi almak için mücadele veriyoruz, neden?
***
GÜNEŞİ İÇENLERİN TÜRKÜSÜ
1924
Bu bir türkü:
– toprak çanaklarda
güneşi içenlerin türküsü!
Bu bir örgü:
– alev bir saç örgüsü!
kıvranıyor;
kanlı; kızıl bir meş’ale gibi yanıyor
esmer alınlarında
bakır ayakları çıplak kahramanların!
Ben de gördüm o kahramanları,
ben de sardım o örgüyü,
ben de onlarla
güneşe giden
köprüden
geçtim!
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi.
Ben de söyledim o türküyü!
Yüreğimiz topraktan aldı hızını;
altın yeleli aslanların ağzını
yırtarak
gerindik!
Sıçradık;
şimşekli rüzgâra bindik!.
Kayalardan
kayalarla kopan kartallar
çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını.
Alev bilekli süvariler kamçılıyor
şaha kalkan atlarını!
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Düşmesin bizimle yola:
evinde ağlayanların
göz yaşlarını
boynunda ağır bir
zincir
gibi taşıyanlar!
Bıraksın peşimizi
kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!
İşte:
şu güneşten
düşen
ateşte
milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!
Sen de çıkar
göğsünün kafesinden yüreğini;
şu güneşten
düşen
ateşe fırlat;
yüreğini yüreklerimizin yanına at!
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk!
Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız,
toprak kokuyor bakır sakallarımız!
Neş’emiz sıcak!
kan kadar sıcak,
delikanlıların rüyalarında yanan
o «an»
kadar sıcak!
Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak,
ölülerimizin başlarına basarak
yükseliyoruz
güneşe doğru!
Ölenler
döğüşerek öldüler;
güneşe gömüldüler.
Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor!
Kalın tuğla bacalar
kıvranarak
ötüyor!
Haykırdı en önde giden,
emreden!
Bu ses!
Bu sesin kuvveti,
bu kuvvet
yaralı aç kurtların gözlerine perde
vuran,
onları oldukları yerde
durduran
kuvvet!
Emret ki ölelim
emret!
Güneşi içiyoruz sesinde!
Coşuyoruz,
coşuyor!..
Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde
mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor!
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Toprak bakır
gök bakır.
Haykır güneşi içenlerin türküsünü,
Hay-kır
Haykıralım!
Nazım HİKMET RAN
EDİTÖR NOTU:
Tablo yazarımız, resim sanatçısı Asuman Dokuzlu’ya aittir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.