Efendi BARUTÇU

Efendi BARUTÇU

“Başbuğ Türkeş” Kaplan’ın yayınladığı benzerlerinden farklı bir kitap

“Başbuğ Türkeş” başlığıyla her biri büyük emek mahsulü kitaplar yayımlanmıştır. Değerli araştırmacı yazar M. Metin Kaplan’ın geçtiğimiz ay neşredilen “Başbuğ Türkeş” kitabını diğerlerinden farklı kılan husus 1980 öncesi Ülkü Ocakları veya Ülkücü teşkilatların genel başkanlığını yapmış olan Genç Ülkücüler Teşkilatı’nın ilk Genel Başkanı Salih Dilek, sonraki Genel Başkanı Muhittin Çolak, Ankara Ülkü Ocakları Birliği’nin kurucu Genel Başkanı merhum Aytekin Yıldırım, daha sonraki Ülkü Ocakları Genel Başkanları İbrahim Doğan, Ramiz Ongun, Muharrem Şemsek, Sami Bal, Selahattin Sarı, Ülkücü Gençlik Derneği Genel Başkanları Lütfü Şahsuvaroğlu ve Hasan Çağlayan’la yapılan mülakatların önce bir belgesel olarak yayınlanması, arkasından bu konuşmaların deşifre edilerek bir kitap haline dönüştürülmüş olmasıdır.

basbug-turkes-k.jpgÜlkücü-milliyetçi hareketin kurucu lideri Merhum Türkeş Bey’in doğumunun yüzüncü yılı hatırasına hazırlanmış olan söz konusu belgesel değerli kader arkadaşım, ülküdaşım, kardeşim M. Metin Kaplan ve kameraman Hüseyin Karataş Beyin yorucu ve sabırlı mesaisi sonrasında ortaya çıkmıştır ve Metin Kaplan’ın yönettiği “Ülkücü Dünya Görüşü” sitesinde yayınlanmıştır. (https://www.ulkucudunya.com/index.php?page=video-izle&video=10)

Ülkücü teşkilatların genel başkanlarının nasıl Ülkücü olduklarını, Türkeş Bey ile ilk defa nasıl tanıştıklarını, teşkilat genel başkanı olduktan sonraki münasebetlerini, Türkeş Bey’in insanlara yaklaşımını, yönetim anlayışını, dava anlayışını, bir siyasi parti genel başkanı olmanın ötesinde Türk milletinin büyük geleceğini inşa yolunda nice yokluklar, sıkıntılar, tehditler, kayıplar, çileler pahasına bir hareketi dişiyle tırnağıyla nasıl ortaya çıkardığını ve Türkeş Bey’in vefatını duyduklarında neler hissettiklerini çok çarpıcı misallerle anlatmaktadırlar.

Salih Dilek Anlatıyor:

“1965 yılında İkinci Kuvayı Milliye Derneği Ankara Şube sekreteri olarak fiilen dernekçilik hayatına girdim. Rahmetli Alparslan Türkeş’in Ankara Kızılay’daki büyük sinemada Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin genel başkanı seçildiği genel kurulda delegeydim…

“…Hatta hiç unutmuyorum, Alparslan Türkeş, ‘Başbuğ’ kelimesine önce tepkiliydi.  Yanlış anlamlar uyandırıyor diyerek. Fakat sonra kendisi de alıştı, ‘Başbuğ Türkeş’ öylelikle kaldı.”

Genç Ülkücüler Teşkilatı’nı rahmetli Dündar Taşer’in teşvikiyle kurduk. Dündar Ağabey ve rahmetli Başbuğ bizlere: ‘Devlet olmak için kadro gerekir. Herkesin mesleğinde üstün insan olması gerekir. Kendinizi yetiştirin. Kendinizi ileriye, geleceğe hazırlayın, siyasi menfaatler uğruna memleketimize zarar vermeyin.’ şeklinde tavsiyelerde bulunurlardı.

Türkeş mücadele adamıydı ve liderdi. … Yaşına bakmaksızın koşardı. Gittiği yerlerde şu veya bu diye ayrım yapmazdı. Küçük büyük ayırmaksızın herkesle sohbet ederdi.

-Türk milliyetçiliği Türkeş Bey’den önce sadece salonlardaydı. Türkeş Bey Türk milliyetçiliğini siyasi harekete dönüştürerek dışarıya, sokağa, meydanlara taşıdı ve kitleleştirdi.

Vefatını duyunca inanamadık. O kadar zorluklarla, mücadeleyle, tehlikelere göğüs gererek, dikenli yollarla geçen bir ömür hastanede rahatsızlanarak son bulmamalı, savaş meydanlarında son bulmalıydı gibi bir hisse kapıldım.

Muhittin Çolak Anlatıyor:

“1963 yılında Ankara Gazi Lisesi’nin orta kısmındayken, benden yaşça büyük lisede okuyan kan kardeşim, mahalle arkadaşım Ömer Polat beni aldı ve Türkiye Milliyetçiler Birliği Ankara Ocağına götürdü. Ankara Ocağı Başkanımız Fahrettin Savaş Konar Bey idi. Yerimiz Demirtepe’deydi. Bir gün Fahrettin Ağabey bizi alıp Büyük Sinema’nın önünde götürdü. Müthiş bir kalabalık vardı. Neler oluyor diye sorduğumuzda Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin Büyük Kurultayı olduğunu öğrendik. Oradakilerden birisi gelerek kolumuza görevli kolluğu taktı. Sinemanın içerisindeydim. Bir anda salona omuzlar üzerinde birisi girdi. Hiç unutmuyorum sinemanın balkonundan bir kişi ‘Türkeeşşş!’ diye bağırarak kendini aşağı atmıştı.

Hemen Fahrettin Konar Ağabey’in yanına gittim ve ‘Bu kim? Bizden mi?’ diye sordum. Fahrettin Ağabey çok güldü, dedi ki ‘Muhittin, bu Alparslan Türkeş. Biz onun için buradayız. Türkeş, Türkçülerin lideridir.’ Kendimden utandım. 1944 olaylarını biliyorum hatta Türkeş Bey’in de 1944 olaylarında yargılandığını biliyorum. Utandım bir an, niye hatırlamadım diye utandım. Türkeş Beyi ilk defa orada gördüm. Tabii biz kongreyi kazandık.

Genç Ülkücüler Teşkilatı Genel Başkanlığı Salih Dilek Bey’den devraldım. Müteakiben Türkeş Bey’i ziyaret ettiğimizde verdiği ilk talimat şuydu: ‘Çok hızlı bir şekilde Türkiye’nin her noktasında, her evine girecek ve Türk milliyetçilerini, Türkçüleri bulacaksın. Onları bu çatının altında teşkilatlandıracaksın.’

Salih Dilek Bey’den 21-22 şube ile devraldığımız teşkilatı kısa zamanda 424 civarında bir şube sayısına ulaştırdık. Diyarbakır, Van, Tunceli, Muş, Ovacık, Çemişgezek dahil bütün vilayetlerde ve birçok ilçede teşkilatlandık. Lise seviyesinde tabii.

…Ülkücü hareket demek Türk milletini, Türk devletini, insanı sevmek demektir. Toprağını, taşını, tarihini, dilini sevmek demektir. Bize bunları Ülkücü Hareket kazandırdı. Yaşamamızın bir anlamı oldu, bir manası oldu. Yani Ülkücü Hareket bize bunları verdi, bir kimlik verdi.

Türkeş’i anlatmak çok zor… Bir defa insanı seviyordu. Davasında mensup olan insanları seviyordu. Fedakârlık yapan, davasına hizmet eden insanları muhakkak surette arıyordu, soruyordu. Türkeş Bey bir siyasi partinin genel başkanı mıydı? Hayır, Türkeş Bey bir davanın lideriydi.

Aytekin Yıldırım Anlatıyor:

“Tarsusluyum. 22 Haziran 1948’de Tarsus’ta doğdum. Liseyi Tarsus’ta okudum. Dedem seferberlikte Filistin Cephesi’nde savaşmış, dedesinden seferberlik hikayelerini dinleyerek büyüyen bir insanın Ülkücü olmaması mümkün mü?

Rahmetli babam bize Ziya Gökalp’in şiirlerini okuturdu. Allah razı olsun babamızdan, dedemiz Hacı Tosunlardan Halil İbrahim Ağa’dan. Bu insanlar bize milliyetçiliği öğrettiler.

Refet Körüklü diye bir ağabeyimiz vardı. Bize derdi ki,

-Siyasal’a girin. Atsız Bey diyor ki: Mülkiye-Harbiye-Tıbbiye. Bunlara gideceksiniz.

-Ben Mülkiye’ye gideceğim dedim ve Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni kazanıp kaydoldum.”

Rahmetli Aytekin Yıldırım, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Ülkücü mücadeleyi nasıl başlattıklarını, Ankara’da Ülkü Ocakları Birliği’ni nasıl kurduklarını, Türkeş Bey’in silahlı olaylara asla katılmayacaksınız talimatlarını, sıra arkadaşı Mahir Çayan’ı, Türkeş Bey’in talimatıyla Dev-Genç Genel başkanı Atilla Sarp’la nasıl barış görüşmeleri yaptıklarını, ODTÜ’de Türkeş Bey’e verdirdikleri konferansı, devrimcilerin tehditleri sebebiyle imtihanlara giremedikleri için bir sene kaybettiğini, dönemin fakülte dekanı Mümtaz Soysal’ın devrimciler tarafından tehdit edilmesine rağmen Ülkücü öğrencileri ayrı bir binada sınava aldığını, mezuniyetinden sonra Devlet Planlama Teşkilatı’nda çalıştığını, merhum Hasan Celal Güzel ve merhum Turgut Özal’la konuşmalarını, Türkeş Bey’in vefatından birkaç ay önce kendisini davet ederek bütün Ülkücüleri aynı çatı altında toplamak için yapılan çalışmalara katılması çağrısını anlatmaktadır.

İbrahim Doğan Anlatıyor:

“1947 yılının Ağustos ayında Yozgat’ın Akdağmadeni ilçesinin Akçakışla köyünde doğdum. İlkokulu köyde bitirdikten sonra ortaokula Kayseri’de, Yozgat’ta ve Ankara’da devam ettim. Ankara Yıldırım Beyazıt Lisesi’nden mezun oldum. 1965-66 ders döneminde Ankara Tıp Fakültesi’ne kaydoldum.

Tıp Fakültesi’nin 3. sınıfındayken üniversite işgalleri başladı. O olayların içindeki çatışmalardan dolayı cezaevine düştüm. Dört buçuk yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974 genel affıyla cezaevinden çıktım. Tıp fakültesine 3. sınıftan başlayarak tekrar döndüm. 1976 yılında Allah nasip etti, doktor oldum.”

İbrahim Doğan: “Ben köylü çocuğuyum, Türk’üm, Kıbrıs olayları başladığı zaman 1963 yılında 16 yaşımdayken bayrak çekip Yıldırım Beyazıt Lisesi’ni boşalttım. O dönemde ülkenin ve milletimizin geleceği ile ilgili kaygılarımız vardır. Bu düşünceler bizi okumaya sevk ediyordu. Orhun Dergisi’nde Kaskanoğlu mahlasıyla yazılmış bir yazıya rastladım. O yıllarda o yazı ruhumda fırtınalar kopmasına sebep oldu. Ülkücü olmamın başlıca sebeplerinden biri de budur (Yıllar sonra bu kişinin Alparslan Türkeş olduğunu öğrendim).

Tabi bu duygular hep içimizde olan şeylerdi. Ülkenin geleceğiyle ilgili kaygılarımızı dile getirdiğimiz zaman çevrede çok yoğun sosyalist akımlar vardı. O zaman enternasyonalist bu akımlar karşısında milli bir düşüncenin gerektiği kanaatinde olduğum için bu yönde okumalar yapıp kendimi yetiştirmeye gayret ettim.

Önümüzde bize şunu okuyacaksın bunu okuyacaksın diyen fazla kimse yoktu. Türkeş’in fikirleri beni o tarafa yönelmeye cezbetti çünkü Türkiye’nin tarımdan iktisadi kalkınmaya, eğitimden dış politikaya kadar bütün meselelerine çözümler üretebilecek fikirler ortaya atıyordu.

Aynı yıllarda üniversitelerde olaylar başladı. Devrimci gruplar fakülteleri işgal ediyor. İşgal ettikleri binaları tarumar ediyorlar, dağıtıyorlar. Okullar kapanıyor, derslere giremiyorsunuz. Hepimiz Anadolu’dan gelmişiz babalarımızdan harçlık alıyoruz. Ailelerimiz varlıklı aileler değil. Bizi okutmak için büyük sıkıntılar yaşıyorlar. Bu terör ve tahribattan başka bir şey düşünmeyen devrimci grupların karşısında dimdik durabilmenin yolunun arkadaşlarla bir araya gelmekte olduğunu düşündük.”

İbrahim Doğan daha sonra Ankara’daki fakültelerde Ülkü Ocakları’nın nasıl kurulduğunu, kendilerini yetiştirmek için nasıl fikri faaliyetler yaptıklarını, Ülkü Ocakları birliğinin nasıl teşekkül ettiğini Ülkü Ocakları genel başkanlarının nasıl demokratik yollarla seçildiğini anlatıyor:

“Bir de tabi o zamanın şartlarına göre oldukça demokratik bir seçimdi bizimkisi. Herkes Ülkü Ocakları seçimlerinin cebren yapıldığını sanıyordu…Ben Ülkü Ocakları başkanı seçildikten sonra Türkeş’in haberi oldu.”

İbrahim Doğan mülakatında Ülkü Ocakları yöneticileri olarak Türkeş Beyi ilk ziyaret ettiklerinde kendilerine hangi tavsiyelerde bulunduğunu anlattıktan sonra:

“Çok güzel şeyler yaşadık. Çok saygı duyduk. Türkeş bize çok büyük bir ruh verdi. Büyüklük ruhu verdi. Ülkü ruhu verdi. Ülke ruhu verdi. Geleceğe güvenmek, inanmak, başarmak ruhu verdi…Türkeş öyle bir liderdi ki verdiği kararlarda eğer bir terslik, bir yanlışlık, bir eksiklik hissedersek söyleyebiliyorduk. Ve düşünüp tartışıp o kararı düzeltmek gibi bir büyüklüğü vardı. Düşünüp biz öğrenciyiz o da lider. Yani ‘öl’ dediği yerde icabında ölüme gidiyoruz ama verdiği kararı tartışabiliyorduk… Rahmetli Alparslan Türkeş verdiği kararı tartışılabilen, gerektiğinde değiştirebilen bir liderdi.

İbrahim Doğan devamla cezaevi hayatını cezaevinden çıktıktan sonra tıp fakültesinden mezuniyetini Türkeş Beyin teşvikiyle uzman doktor olmasını anlatmakta “Eğer içimizdeki o verilmiş olan ruh olmasaydı bugün burada olmazdık. doktor olamazdım. Bırakır giderdim, belki de esnaf olurdum.

Türkeş Beyin vefatını duyduğumda diyanetin Hac sağlık ekibinde çalışmaktaydım. Arafat’ta gıyabında cenaze namazı kıldık. Orada farkında olmadan fotoğrafımı çekmişler. Hüngür hüngür ağlıyordum, çok farklı bir duyguydu…Çok farkıydı.”

Aziz okuyucular!

İsterseniz bu kitabı temin edip okuyarak merhum Dündar Taşer’in -Türkeş Bey’in bilgisi dahilinde- MHP ile organik bağı görüntüsü vermemek için Ülkü Ocakları’nı sadece tarih, kültür, medeniyet eksenli eğitim çalışmaları yapmak ve Türkiye’nin büyük geleceğini inşa edecek imanlı ve vatansever, bilgili ve şahsiyetli kanaat önderleri yetiştirmek üzere nasıl teşkilatlandırdığını, MHP’nin ayrıca gençlik kolları kurarak siyasi faaliyetlerini bu gençlik teşkilatı üzerinden yürüttüğünü, Ülkücü teşkilatların genel başkanlığına getirilecek arkadaşların daha önceden yöneticilik yapmış gençlik liderlerinin geniş istişareleriyle belirlenip sonra da yapılan bir kurultayla seçildiklerini, merhum Alparslan Türkeş’in yaygın kanaatlerinin aksine alacağı her önemli kararı sadece MHP’nin yetkili organlarıyla değil, her kademedeki gençlik yöneticileriyle de geniş istişareler yaparak aldığını okuyacaksınız.

thumbnail_metin-kaplan-türkeş-(1).jpg

 

1997 Nisan’ında Türkeş Bey vefat ettiğinde Muhittin Çolak Bey MHP’nin Teşkilatlardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı idi.

Ülkü Ocakları Birliği’nin ilk kurucu genel başkanı, yiğit mücadele adamı Aytekin Yıldırım Ağabey 7 Ekim 2019 tarihinde vefat etmiştir. Ruhu şad, mekânı cennet olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.