Mürşit Canbeldek
At Şaha Kalkıyor..
Bin gemle bağlanan at şaha kalkıyor.
Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor.
Son macerayı dinlememiş varsa anlatın
Ram etmek isteyenler, O mağrur. O asil atın
Zincir içinde bağlı duran kahraman atın
Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor.
Asrın baş eğdi sandığı at şaha kalkıyor…
Faruk Nafiz Çamlıbel’in yazdığı At şiirinden bir bölüm aktardım size. Bundan 10 sene 4 ay evvel yani 30 Temmuz 2003’de Bayrampaşa atlı cafe’sinde 150 kuruş karşılığında sırtına binen çocukları sakin, sakin gezdiren ve hem sahibine para kazandıran hem de sırtındaki çocukların dünyasını renklendiren Cihan isimli bir at vardı. İşte bu at kendi sırtından milletine caka satmak isteyen Başbakan Erdoğanı sırtından attığı gibi yere indirmiş ve anlayana müthiş bir mesaj vermişti.
Atların dünyanın en asil hayvanı olduğunda bütün dünya müttefikdir. Faruk Nafiz işte bu asaleti mısralara dökmüş yukardaki harika şiir yazılmıştı. Bizim bir kısmımız Cihan’ın rahatsızlığını ve gösterdiği tepkiyi iyi okuyamadık ve “at değil mi aman boşver dedik” geçtik.
Asalet; yaradanın yarattıklarının içine yerleştirdiği bir çip dir. Ve en çok da insana yakışır. Asaletin ilk yansıması insani tenezzül denen hastaliktan uzak tutmasıdır. Tenezzül inmek demektir. Her durumda doğrudan başka söylemeyen dil, bütün tehlikesine ve zararına rağmen doğruyu konuşmaktan vazgeçmeyen dil, bu hastalığın ne melun bir illet olduğunu biliyor ve alçalmaya razı olmuyor demektir.
Asalet; kapısına gelen ve her teklife boyun eğebilecek kadar zayıf görünen çok güzel bir kadın karşısında gücünü kullanmayan ve onu isteklerine razı olmaya mecbur bırakmayan yiğit bir erkekde parıldayan ışık gibidir. Nur gibidir. Asalet; Aydın’ın bir dağ köyünde 1919 senesinde işgalci Yunan askerine iffetini teslim etmemek için kendini yardan atan Türk gelinindeki terk-i can eyleminde gizlidir. Ve o da bir nurdur.
Asalet; sadece haramdan değil şüpheli her şeyden uzak duran “az olsun ama alın terimin karşılığı olsun” diyebilecek kadar tok gönüllü olan fukaradan yayılan ışık gibidir. Ve bir nurdur.
Asalet; Bulunduğu makamın gücünü çocuklarının istikbaline harcamaktan haya edebilecek kadar rikkat sahibi insan da parıldar. Çünkü devlet makamı kendisine bir görevi yürütsün ve kamunun malını korusun diye verilmiştir. Hz Ömer nasıl develer yükü hediyelerle dönen valisini azarlamış ve her şeyine el koymuşsa bugünde asalet Devlet adamından bunu beklemektedir.
Asalet; “baba ben okulu bitirdim ticaret yapmak istiyorum bana yardımcı ol” diyen bir Başbakan çocuğuna “hayır! Evladım, ben Başvekil iken sen ticaret yapamazsın git hariciyede tahsilinle mütenasip memuriyet yap ve devlet maaşıyla yetin” cevabının içinde parıldamaktadır.
Asalaet; “Baba bu benim arkadaşım hem zeki hem de yurt dışında tıp tahsili yapmak istiyor. Fakat maddi durumu pek uygun değil, bizim ikimizi yurt dışına tahsile gönderirmisin” diye umutla gelen çocuğuna “hayır, arkadaşın gidebilir ama sen gidemezsin” diyebilecek kadar hassas olabilene yakışıyor ve bu davranışta da parıldayan bir ışık görüyoruz.
Asalet; devrinin en kudretli devlet adamı Atatürk’den gelen ;”bu gelen çocuklar benim himayemdedir. Onları leyli-meccani (Yani parasız yatılı) güzel bir okula yerleştir” talimatına uyarak yerleştiren ve üç yıllık tahsil masrafının faturasını Çankaya’ya göndermekten çekinmeyen Maarif vekilinde de parıldar. Faturayı alıp Bakanının gösterdiği dürüstlük ve medeni cesaretinden dolayı kutlamayı ihmal etmeyen eski zaman büyüklerimizde de parıldamaktadır.
Bugün 25 aralık 2013 itibariyle “İslam adına” yola çıktıklarını iddia eden ve kendilerine İslamcı dedirten ekibin bugüne kadar başarıyla gizledikleri” asalet”! Yansımalarını seyrediyoruz…
Çoluk çocuk bütün aile bireyleri ile ceman( basına yansıdığı kadarıyla) 238 milyon dolarlık bir rüşvet pisliğine bulaşan Bakanlar ve çocuklarını konuşuyor medya…
200 milyar dolardan fazla bir kara para aklama operasyonundan hisselerine düşen payları ayakkabı kutularına sakladıkları konuşuluyordu. Kanunsuz ve çok büyük miktarda rüşvetlerin döndüğü “sit alanlarının imara açılma” isteğine boyun eğmeyen kendi partisinin Belediye başkanlarını babasının gücünü bir manivela gibi kullanarak ikna eden ve çıkar sağladığı gerekçesiyle gözaltına alınan Bakan çocuklarının vaziyeti 11 yıldır AKP seçmeninin görmek istemediği yağmacılığı ortaya döktü.
Manzara mide bulandırıcı… İstifası istenen şehircilik bakanı herhalde yemek zorunda bırakıldıkları haltın ezici utancı ile;”Ben bakanlıktan da milletvekilliğinden de istifa ediyorum.Yaptığım bütün işleri Başbakan’ın talimatıyla yaptım. Şimdi kendisinin de istifasını bekliyorum” dedi ve en büyük satışını yaptı geçti….
İslamcılık, İslami, ılımlı İslam ve dinler arası diyalog gibi nesebi belirsiz mefhumlarla bu milletin algı merkezleri bozulmuştur. “Sapla samanı birbirine karıştırmamak lazımdır” diyen atalarımızın belki 2000 yaşında olan algı sistemi bu cılık ciliklere boğulmuş mefhumlar karşısında yalpa yapsada 1983’e kadar ayakta kalmayı başardı. Fakat bu cılıklara katılan son türev “İslamcılık” bizim milletimizi en nazik yerinden vurdu. Tetiği kime çektirdiler? “Alnı secdeli” diye takdim edilip diğer devlet adamlarımızın küçümsenmesine yol açan ve buna da sesini çıkarmayan Turgut Özal’ın takunya gürültüleri arasında tetik düşürüldü.
Van minüt dedi; ne yiğit başbakanımız var dediniz ağladınız alkışladınız. Ertesi gün “İsrail ile askeri anlaşmalarımız devam ediyor siz merak etmeyin” diye mesaj gönderildi hiç ilginizi çekmedi. Alkışa devam ettiniz.”Çözümsüzlük çözüm değildir” dedi Türk ordusunun en somut başarısını küçümsedi ve Kıbrıs zaten sırtımızda bir yük idi demeye kalkışdı siz ondan önce davranıp” he yaaa doğru valla “ anlamında onu da alkışladınız.
Bir gün ;” aha işte AB’ye alınıyoruz karar çıktı. Hiç bir hükümetin başaramadığını başaran Başbakan gürültüleriyle onu hava alanında karşılayıp gündüz vakti Ankara’nın göbeğinde havai fişek gösterileri düzenleyen İ.Melih’in duygularını hemen paylaştınız ve sevinç gözyaşları dökmeye devam ettiniz. Hala daha avutulduğunuzu fark etmeyip alkış yapmak için fırsat kolladınız. Adamı siz delirttiniz… Arkası gelmeyen bütün fos çıkışları başarı diye alkışladınız. Ama kendisi biliyordu hiçbir işi beceremediğini. Gece yatağa girdiğinde “Allah’ım başarabildiğim hiçbir iş yok ben ne yapayım da nefsimi susturayım diye düşünmeye başladı. Fakat doyurucu cevap şeytandan geldi.
“Satmaya devam et hatta her sattığından pay iste, mırın kırın eden bakanlarına da ikram da bulun” dedi o ses. Sen de o sese uydun. Ne kadar imara açılabilecek yer varsa belediyelere tazyik yapıp açtırdın, doğan milyarlık ranttan pay alınabileceğini düşündün. Belki işin başında utanıp sıkıldın Amma düğünde oyuna kalkan hacı nene gibi; günah yazma Allah’ım dedin oynadın, ısınınca yazarsan da azcık yaz dedin iştahla oynadın, iyice zevke gelince de ister yaz ister yazma dedin…
Siz seyirciler; sevimli hacı neneye alkış vurup oynatanlar gibi sizde bu adamı zevke getirip oynattınız. Ve aklını başından aldınız….
Şimdi sayenizde bundan sonra İslam adına endişe duyabilecek devlet adamı kapısı kapandı. Bavulunu hazırlamakla meşgul olduğunu düşündürten gelişmeler yaşanıyor.Yaptıklarının hesabını verme devri başladığında siz ey İslam adına deyip de münafığın azmasına sebep olan körlüğün sağırlığın ve dilsizliğin sahibi alkışcılar şimdi Allaha dua edelim de bizi münafık zalimlerden sonra dinsiz zalimlerin eline düşmekten korusun mevlamız…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.