Allah şu üç şeyin gazabından korusun

ABD'de Halkbank davası sebebiyle 28 ay hapis yattıktan sonra Türkiye'ye döndüğünde Hakan Atilla "Amerika Atilla’ya Karşı" adlı bir kitap çıkararak dava süreci ve yaşadıklarını paylaştı.

Atilla kitabında bürokrasi kadrolarıyla ilgili de şu çarpıcı tespite yer verdi:

“Uçkur veya servet düşkünü tiplerin önemli mevkilerden uzak tutulması zorunlu, aksi halde yarattıkları ahlaki bozulma bir yana devletin çalışmasını ve güvenliğini de tehlikeye atabiliyor…” 

Ve Hakan Atilla eleştirilerini şöyle sürdürüyor:

“Yıllar içinde Türkçe konuşmayı bilmeyen, meramını anlatacak kelime hazinesi olmayan, dünyadan, ilimden, irfandan, habersiz onlarca genel müdür, CEO, başkan tanıdım. Bazılarıyla doğrudan veya dolaylı çalışmak zorunda kaldım. Hepsinin ortak özelliği sırtlarını dayadıkları siyasi parti, siyasetçi veya işadamının onları taşıdığı gerçeğini gizleyerek sanki başarılı kişilermiş gibi davranmaya çalışıp komik duruma düşmeleri idi. Bazıları hâlâ önemli makamları değersiz varlıklarıyla işgal ediyorlar. Vizyonsuzlukları, küçük hesapları, fikirler yerine kişilerle uğraşmayı seven bu tipler uzaklaştırılmadığı sürece ekonominin düzeleceğini beklemek hayalden öte değil.”

Kamu kaynaklarından beslenen şarlatanları şu sözlerle anlatıyor Hakan Atilla…

“Kendi gölgesinden korkan, ezik, hayatında adam yerine konmamış ama bir şekilde siyasi destekle makam sahibi olunca kendini önemli biri zanneden şakşakçılar ve bunlara ne büyük adam olduğunun hatırlatılması için danışman adı altında ne iş yaptığı belirsiz, kişilik erozyonuna uğramış bir dolu dalkavuk var.”

Eyyamcılar, ihale komisyoncuları, iş takipçileri, bankamatik memurları...

Daha neler neler...

Devleti bilen, uzun yıllar devlete hizmet eden bu üst düzey bürokrat, yummuş gözünü, açmış ağzını ha bire saydırıyor...

Artık devlet bürokrasisindeki yaşadıkları canına tak demiş olmalı ki, bu tanıklık ettiği olayları kitaplaştırmak suretiyle tarihe not düşmek istemiş.

Devlet yönetiminde, makam mevki sahiplerinin iyi, kaliteli, dürüst, namuslu, ehliyet ve liyakat sahibi olmadığı zaman, nasıl bir yozlaşma ve çürüme ile karşı karşıya olduğumuzu vurguluyor.

Hakan Atilla bu çok açık ve çok net bir şekilde söylediği kurşun gibi sözleriyle kimleri kastettiği bellidir.

Türkiye'nin silkinmesi lazım!

Herkesin şeffaf bir şekilde halkına hesap vermesi lazım!

Lazım ama şeffaflık, hesap verebilirlik narası atanlar söylediklerinin tam tersini yapıyor. Mesela Aydın Büyükşehir Belediyesi AK Parti Meclis Grubu Başkanı Mustafa Sarı’nın Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’na sorduğu sorular Hakan Atilla’yı doğrular nitelikte. Belediyeden ihale alan Erkan Karaarslan’ın belediye üst düzey bürokratlarına ödediği 1 milyon 700 bin lirayı soruyor Mustafa Arı.

Çıt yok!

"Sükût ikrardan gelir" demiş atalarımız.
 
Devlette, belediyelerde israfın, savurganlığın haddi hesabı yok...
 
Mustafa Arı'nın ifadesiyle, "Tuz kokmuş."
 
Değerli dostlar!
 
Hepimiz aynı gemi, aynı otobüsteyiz...

Çok lafa gerek yok!

Büyük dava adamı, mütefekkir, yazar Nurettin Topçu: “Menfaatler nefislerimizin tatlı yemişleridir, yedikçe insan yiyesi gelir” demiş.

Ben de diyorum ki;

Allah şu üç şeyin gazabından korusun.

Servet, şehvet ve şöhret..

Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum