Necdet BAYRAKTAROĞLU

Necdet BAYRAKTAROĞLU

Allah emanete riayet edeni sever

Yüce Allah yarattığı varlıklar içinde en üstünü olarak insanı yaratmış, ona akıl ve yetenekler vermiş ve birçok da sorumluluklar yüklemiştir. Bu sorumluluğunu yerine getirmesi için peygamberler ve kutsal kitaplar göndermiş, bunlar vasıtasıyla uyulması ve sakınılması gereken emir ve yasaklarını hayatına tatbik edilmesini istemiştir. Son peygamber olarak görevlendirdiği Hz. Muhammed’e indirdiği Kerim Kitap Kuran’ı da, müminlere İslam dinini öğrenmeleri için emanet olarak göndermiştir. İnsanoğlu da bu kutsal emaneti layıkı ile taşımaya çalışmıştır. Bu husus Kuranımız Ahzap Suresi 72. Ayetinde: “Emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk. Onlar bunu yüklenmekten çekinip sorumluluktan korktular. Onu insan yüklenerek nefsine zulmetti, o çok cahil yani sonunu bilemedi” diye açıklanmaktadır. Burada bahsedilen emanet, dini yükümlülüklerdir. Yüce Rabbın sayısız nimet ve lütuflarına erişen, sahip olan insanın, onu veren Yüce Yaradan’ına karşı bu yükümlülükler üstlendirilmiştir. Aynı Sure 71. Ayetinde: “Allah ve Resulüne itaat edenler (emir ve yasaklarına uyanlar) büyük kurtuluşa kavuşurlar “ diyerek, yüklenilen emanetin karşılığının mükafatı belirtilmektedir. Bu emanete uymayanlara karşıda Enfal Suresi 27. Ayette: “Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamberine hainlik etmeyiniz ki bile bile kendi emanetlerinize hıyanet etmiş olmayasanız” denilerek itaatsizlik yapılmaması emrediliyor.

Bu nedenle Müslümanlar, uymak zorunda olduğu bu emaneti korumak ve hayatına uygulamakla zorunludur ve bu emanetin sorumluluğunu bilmelidir. Hz. Peygamberimiz: “Müslüman elinden ve dilinden Müslümanların selamet buldukları kişidir. Mümin ise, insanların canları ve malları hususunda güvendikleri kişidir” demiştir. Emanetleri yerine getirmek, iyi bir insan ve mümin olmanın gereğidir. Bir insan, bir mümin için en büyük meziyet emin bir şahsiyet olmaktır. Kuranımız Müminun Suresi 8. 9. 10. 11. Ayetlerin de: “Emanete ve verdikleri söze riayet edenler, namazlarına devam edenler, işte onlar Firdevs cennetine varis olacaklar ve orada ebedi olarak kalacaklardır” denilmektedir. Hz. Peygamberimizin en önemli sıfatlarından biri “Emin” olmasıdır. O’da emanet konusunda şöyle demiştir: “Siz gönül rızası ile bana altı şey yapacağınıza söz verin, bende size cennete gireceğinize dair söz vereyim. Konuşurken yalan söylemeyin, vaadinizden caymayın, size bir şey emanet edilince ona hıyanet etmeyin, namaz kılın, zekat verin ve helal yeyin”

Emanet, “Emn” kökünden gelmekte ve korku ve endişeden emin olmak demektir. Emanet, saklanmak ve korunmak için geri alınmak maksadıyla emin ve güvenilir kimseye verenin rızası ile geçici olarak bırakılan şey anlamındadır. Bir kimse aracılığıyla, başka birisine bırakılan, para, eşya veya sır ve bir hak (ırz, namus) olabilir. Bu hak, Yüce Allah’a ait olabilir veya kullarla ait bir hak olabilir ve maddi ve manevi hepsini içine alan bir emanettir. Bu emaneti muhafaza etmek ve sonra da bir zarar vermeden aynen sahibine iade etmek büyük bir vazifedir.  Bu konu, Kuranımız Bakara Suresi 283. Ayette: “Bir kısmınız diğerlerine bir şey emanet ederse, güvenilen kimse kendisine emanet edileni yerine versin ve bu hususta Rabbi olan Allah’tan korksun”,  Mearic Suresi 32. Ayette: “Ve onlar ki, kendilerine emanet edileni korur, verdikleri sözü yerine getirirler” diye belirtilmektedir. Hz. Peygamberimiz de şöyle açıklamaktadır: “En kolayı, Allah’tan başka ilah olamadığına, Muhammed’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmen, en zoru ise emanettir. Çünkü emanet konusunda titiz olmayanın dini yoktur. Onun ne kıldığı namaz kabul olunur ne de verdiği zekat.” Bu nedenle mümin, herkesin malını, canını, sırrını emniyet ettiği ve doğru söyleyeceğine emin olunan, güvenilen kimsedir. Hz. Peygamberimiz: “Güvene layık olan bir bakıma zenginliktir” demektedir. Hz. Lokmana bu dereceye nasıl eriştiği sorulunca, O da: “Doğru konuşmak, emanete riayet etmek ve faydasız sözleri terk etmekle” demiştir.

Emanete riayet etmek, büyük bir iyilik yapmak ve yardımseverlikte bulunmaktır. Emanet, gönül rahatlığı ve güvenle itimat edilir ve emin bir kimseye endişe etmeden, korkmadan teslim edilmesi ve istenildiği zamanda sağlam bir vaziyette geri alınabilir olması lazımdır. İnsan bu yetkiyi, sorumluluğu en mükemmel bir şekilde kullanıp yerine getirirse, Yüce Allah katında derecesi artar ve mükâfatına nail olur. Hz. Peygamberimiz: “Allah, emanete riayet edeni sever” demekte, başka bir hadisinde ise: “Emanete riayet rızkı artırır, hıyanet ise fakirliğe yol açar” diye söylemiştir. Emanet bırakılan kişi öncelikle inançlı, merhametli, doğru ve adil olması gerekmektedir. Yüce Allah’a, kendine ve insanlara, topluma karşı sorumludur. Bu nedenle emanet, toplumda ve insanlar arasında emniyet ve itimadın tesisinde çok önem arzetmektedir.

Emanet, çok geniş manada ifade edilmekte olup, dini, dünyevi ve ahlaki bakımından anlamını geniş alanlarda bulmaktadır. İslam dini, aziz Kuranımız, emir ve yasakları ile bütün Müslümanlara ilahi bir emanettir ve bu emanet, dinimizde çok önemle belirtilmektedir. Emanete çok riayet eden ve “Emin” adını alan Hz. Peygamberimiz ölümüne yakın zamanda yaptığı veda hutbesinde bütün Müslümanlara emanetini bırakmış ve: “Size iki emanet bırakıyorum: Allah’ın kitabı ve Ehl-i Beyt’im” demiş, Ehl-i Beyt’ine sahip çıkanlara da: “Ümmetimden Ehl-i Beyt’imi sevenlere şefaat edeceğim” diyerek, sevenlerin göreceği mükafatı belirtmiştir. Ehli Beyt’i sevmek saymak her mümine vazifedir, farzdır. Bunlar Hz. Peygamberimizin parçalarıdır ve soyudur. Hadisi Şerifinde buyurdu ki “Sizlere din-i İslam’ı getirdiğim için, bir karşılık istemiyorum. Yalnız bana yakın olan Ehli Beyt’imi sevmenizi istiyorum” demiştir.  

Devlet ve özel işlerde çalışanlar, kendilerine tevdi edilen iş, görev, mesuliyet ve para bir emanettir. Çalışan, görevli bu emaneti yasalar, işin kuralları ve gereği şekilde ve bir sorumluluk içinde koruyarak, dürüst bir şekilde yerine getirmelidir. Devletin veya özel kişinin parası, malı, her türlü eşyası emanettir, sahip çıkarak gereği yapılmalıdır. Bu emanetleri şahsi veya başkası hesabına, çıkarına kullananlar, zimmetine geçirenler, israf edenler hıyanet içinde olurlar. Bu emanet ve görevde bütün milletin, insanların kul hakkı vardır. İyi gözetilmesi, emek verilmesi ve sahip çıkılması lazımdır.

Ayrıca devlet ve özel işlerde çalışacak insanlarda, işi ehli olanlara, liyakat sahibi kişilere, emanet etmek özellikle ve önemle gerekir. Dinimiz, devlet işlerinde ehliyeti lüzumlu görmekte ve kamu işlerinin aksamadan düzenli bir şekilde yürütülmesini istemektedir. Bu husus Kuranımız Nisa Suresi 58. Ayetinde: “Allah size mutlaka emanetleri (işleri) ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle davranmanızı emrediyor” denilmektedir. Hz. Peygamberimiz de: “Emanet ehliyetsiz kimselere saltanat tahtı yapılıp oturtuldu mu, kıyametin gelmesini bekle” demiştir. Çalışan ve görevliler de, çalıştıranlara birer emanettir. Haklarına ve hukuklarına riayet edilmelidir. Hz. Peygamberimiz bu konuda: “Hepiniz muhafızsınız ve hepiniz maiyetinizde bulunanların hukukundan mesulsünüz” demiştir.

Özellikle hakim, savcı, avukat, ve hakem gibi hak ve adalet dağıtan görevler de bulunanların yaptıkları vazifeler, insanların hak ve hukuklarının tecellisinde birer emanettir. Bu emanetin doğru, yanılmadan, haksızlık ve zarar verilmeden adalet üzere yerine getirilmesi gerekir. Bu husus, Kuranımız Nisa Suresi 58. Ayetinde: “Allah… insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle davranmanızı emrediyor” denilmektedir.

Ayrıca işi emin, ehil olan kimseden almak, bir haksızlık ve işte zarar, kayıp demektir. Hz. Peygamberimize: “Kıyamet ne zaman kopacak” diye sormuşlar. O’da: “Emanet zayi olduğu zaman kıyameti bekle” diye söyler. Yine sorarlar: “Emanetin zayi olması nasıl olur” diye, O’da cevaben: “İşler ehil olmayan kimselere verildiği zaman kıyameti bekle” demiştir. Emanet, kamu ve özel işlerde ehil olmayana verilirse, işler aksar ve toplumda huzursuzluk başlar, şikâyet ve tartışma kavga artar ve insanların birbirlerine olan güveni ortadan kalkar ve toplumda kıyamette başlamış olur. Hz. Peygamberimizin anlattığı kıyamet işte budur.

Bu nedenle devlet ve özel işlerde yetki vermek konumunda olanlar, ehil olmayanlara yetki, görev ve sorumluluk vermekle emanete hıyanet etmiş olurlar. Bunun zararını da devlet ve o özel iş yeri çeker ve bu çok günah ve vebaldir. Ayrıca emaneti isteyen, görev talebinde bulunan işe hakkıyla vakıf olmayan kimselerde, yapamayacakları işleri, görevleri istemeyecekler, hatta verilse bile günaha girmemek için kabul etmeyeceklerdir. Hz. Peygamberimize, Ashab-ı Kiramdan Ebu Zer gelerek: “Ey Allah’ın Resulü, beni vali yapmıyor musun?” demiştir. O’da: “Ebu Zer, sen zayıfsın, bu valilik bir emanettir, kıyamet gününde gerçekten bir perişanlıktır. Ancak, onu hakkıyla alan o hususta üzerine düşeni yapan müstesna” diye söylemiş, Ebu Zer gibi önemli sahabeyi böyle zor bir yükün altına sokmak istememiştir. Hz. Peygamberimiz ayrıca,  görev isteyen ve buna aşırı istekli olanlara dikkat etmiş, bu gibi kişilere layık değilse görev vermemiştir. Emaneti kendilerine verilen kimselerde, bu yükün sorumluluğunda kurtulmak için ellerinden geldiği kadar görevin gereğini yapmaya çalışacaklar, vebal ve günah almamak için gayret gösterecekler.

Dil, din, vatan, bayrak ve Türk milletinin varlığı, örf ve adeti, töresi ülkede yaşayan insanlara bir emanettir. Mustafa Kemal Atatürk, milletinin istiklalini gençliğe emanet ederken şöyle demiştir: “Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.” Vatan bir toprak parçasıdır, ancak atalarımızın uğrunda şehit olarak kanlarını akıttıkları bir topraktır. Mithat Cemal Kuntay: “Toprak, eğer ölen varsa vatandır” diye ne güzel söylemiş, mili şairimiz Mehmet Akif ise: “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı / Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı / Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı / Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı” demiştir.

Bayrakta şehitlerin kanında hilal ve yıldızın meydana getirdiği bir bayraktır ve Türk Milleti için kutsaldır. Yine Mithat Cemal Kuntay: “Bayrakları bayrak yapan üstünde ki kandır” diye bayrağın değerini anlatmış, Arif Nihat Asya da bayrağımızla ilgili olarak: “Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü / Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü / Işık ışık, dalga dalga bayrağım / Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım” demiştir. Mehmet Akif’te: “Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak / Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak / O benim milletimin yıldızıdır parlayacak / O benimdir, o benim milletimindir ancak” diye çok anlamlı şekilde ifade etmiştir. Mehmet Bozdağ’da: “Vatanı sevmek, şehitlerin emanetine saygı göstermektir” demiştir.

Ailede eşler birbirlerine, çocuklar da aileye emanettir. Çocukları vatanına, milletine ve dini inancına göre eğitmek ve yetiştirmek, emanet edilen anne ve babaya bir vazifedir. Kuranımız Tahrim Suresi 6. Ayetinde: “Ey müminler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlardan olan cehennemden koruyun” denilmektedir. Ayrıca, anne ve baba, kardeş, akrabalar, komşular arkadaşlar, yoksul, yetim ve engelliler gibi insanlar için, iyilik ve yardımseverlik bulunma görevi bir emanettir.

Yüce Allah sağlığımızı, canımızı ve vücudumuzun her organını bize emanet etmiştir. Sağlığımızı bozacak, zarar verecek her şeyden korunmamız lazım. Hayatın anlamı ve tadı, ibadetlerimizi yerine getirmemiz, çevremize iyilik ve yardımda bulunmamız sağlıklı olmamıza bağlıdır. Hz. Peygamberimiz bu hususta: “Ölümden önce hayatının, hastalığından evvel sağlığının, meşguliyetinden önce boş vakitlerinin, ihtiyarlığından önce gençliğinin, yoksulluğundan önce zenginliğinin kıymetini bil” demektedir. Mustafa Kemal Atatürk’te sağlığı konusunda Türk hekimlerine güvendiği için: “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” demiştir.

Bize bırakılan servet veya kazandığımız mal, mülkte bize emanettir. Bu malların kıymetini bilerek, nerede ve nasıl harcadığımızı iyi bilmeliyiz, dinimizin emrettiği şekilde israf etmeden, gerekli yardım ve hayrımızı yapmalıyız. Hz. Peygamberimiz: “Hiç kimse kıyamet günü (beş şeyden) ömrünü nerede ve ne suretle tükettiğinden, gençliğini nerde ve nasıl yıpratıp çürüttüğünden, malını nasıl kazanıp nerelere harcadığından, elde ettiği bilgi ile ne yaptığından sorguya çekilmedikçe, Allah’ın yüce katından ayrılmayacaktır” demiştir. İmam Gazali de bu hususta: “Şüphen olmasın malda emanettir ailede / Hiç biri kalmaz, hepsi iade edilir günü geldiğinde” demektedir.

Birinin bize söyleyip başkalarının duymasını istemediği sözlerde bize emanettir. Hz. Peygamberimiz: “Sözleriniz emanettir. Çirkin bir sözü götürmek (taşımak) helal olmaz” demekte, bir başka sözünde: “Toplantılarda cereyan eden sözler gizli tutulmalıdır” diyerek gizli konuşulanların dışarıya sızmasının uygun olmadığını belirtmektedir. Alman bilim adamı Albert Einstein bu konuda: “Bana güvenilen bir sırrı kutsal bir emanet gibi saklarım” demiştir. Danışılan kişi, doğru söyleyeceğine ve başkalarından gizleyeceğine güvenilerek, sorulanın emanet olunduğu kimsedir. Hz. Peygamberimiz: “Meşveret edilen kimse emindir” demiştir. Kuranımız Ali İmran Suresi 159. Ayetinde de: “Yapacağın işi önce istişare et” diyor. Dinimizde fakirlikte bir emanet olarak belirtilmiştir. Hz. Peygamberimiz bu konuda: “Fakirlik emanettir. Onu gizleyen ibadet etmiş olur” demektedir.

Yetimin malı, mazlumun hakkı da emanettir. Ayrıca, yakınımızın, komşumuzun, insanların malı ve canı, namusu bize birer emanettir. Yüce Rabbin yarattığı hayvanlar, bitkiler, ağaçlar, bütün canlılar ve çevremiz bize emanettir.  Ahmet Hamdi Tanpınar ağaçlarla ilgili olarak: “Toprağa emanet edilmiş bir ağaç mahalleye, semte, şehre, hatta topluma ve bütün imana emanet edilmiş bir değerdir” demiştir. Bu nedenle bunları korumada, ilgi, sevgi içinde olmalıyız, elimizden gelen hassasiyeti göstermeliyiz.

Yüce Allah’ın emir ve yasakları ve Hz. Peygamberimizin tavsiyeleri bizim hayat kaynağımız ve nizamımızdır. Bunların güzel eda edilmesi gerekir. İnsanoğlu kendisine verilen bu emanete uymaz, aykırı davranırsa, aldatırsa ve zarar verirse ihanet etmiş olur. Bu davranışın müminde bulunmayacağını Hz. Peygamberimiz: “İki özellik var ki bunlar müminde huy haline gelmez. Bunlar hıyanet ve yalandır” diye açıklamıştır. Bir başka hadisinde ise: “Abdesti olmayanın namazı olmadığı gibi, emanete hıyanet edenin imanı yoktur” demiştir. Hıyanet etmek, münafıklığın alametidir. Hz. Peygamberimiz, emanete hıyanet edeni olgun mümin saymıyor ve nifak sebebi sayarak ve şöyle demektedir: “Münafıklığın üç alameti vardır: Yalan söyler, sözünde durmaz ve emanete hıyanet eder.” İnsanların sözüne, işine ve davranışlarına güvenilmese, o kişi emin kişi değildir. Bir başka hadisinde: “Hile ve hıyanet sahibi ateştedir” diye açıklamıştır. Diğer hadisinde: “Hayâsız olan emanete hıyanet eder, hain olur, merhamet duygusu kalmaz, dinden uzaklaşır, lanete uğrar, şeytan gibi olur” demiştir. Hıyanetlik edeni Yüce Rab cezasız bırakmaz, gazabını ve azabını görür. Çok önemli bir hadisinde de emanetin kıyamet alameti olacağını belirterek: “Emanetin ganimet bilineceğini” söylemiştir. Çünkü, İslam dini her geçen gün dini ve imani bakımından, insanların kalbinde zayıflamakta, bozulmakta ve güvenler kaybolmakta, gafleti artmakta ve yalan söyler, sözünde durmaz ve emanete hıyanet eder hale gelmektedir.

Herkes yakınından, komşusundan, arkadaşından veya başka birisinden para veya eşya borç, ödünç ve emanet alabilir. Alınan bu emanet daha sonra, zamanında ve eksiksiz olarak zarar verilmeden sahibine iade edilmelidir. Ayrıca dini, milli veya başka bir amaçlarla halktan para toplayanlar, gayeleri dışında bu paraları harcarlarsa emanete hıyanet etmiş olurlar. Bunun günah ve vebali büyüktür, bu emanet kul hakkıdır. Kul hakkı ateştir, haksız yiyen, harcayan ve israf eden bu ateşte yanar. Kul hakkı, Yüce Allah’ın affetmeyeceği günahlar arasında en başındadır.

Yüce Allah ve Hz. Peygamberimiz emanet ehli olmamızı istemektedir. Kuranımız Müminin Suresi 8. Ayetinde: “O müminler ki, emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler” denilmiştir. Hz. Peygamberimizde bu hususta: “Emanet izzettir” diyerek önemini çok anlamlı şekilde belirtmiştir. Hz. Ebubekir’de: “Verilen emaneti yerine getirmek, en üstün doğruluk sayılır” demiştir. Emanet, ehline tevdi edildiğinde o zaman ehil ve emin ellerde olur ve canı gibi korur. Herkesin buna dikkat etmesi ve özen göstermesi gerekir. İnsanın en hayırlısı, kendine emanet edilene sahip çıkandır.

KAYNAKLAR

Yaman Arıkan- Bizim Yunus- Uyanış Yay.-İst.2009

Dr. Yaşar Ateşoğlu- Mevlana Dergahından Sözler- Neden Yay. –İst.2012

Abdulbaki Gölpınarlı- Tasavuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri- İst. 1977

Hadislerle İslam- Diyanet İşleri Başkanlığı Yay. – 7 Cilt- Ank.2014

Dr. Yaşar Yiğit- Rahmet Damlaları- Dip Yay.- Ank. 2010

Celal Yıldırım- İslam Ahlakından Parlak Sahifeler - Bedir Yay.-İst.1979

Seyyid Hüseyin Nasr- İslam’ın Kalbi- Gelenek Yay.-İst. 2002

Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir – İslam Ahlakı- Nesil Yay.-İst.1993

Doç.Dr. İsmail Karagöz- Diyanet İşleri Yay.- Ank.2013

Ahmed Selman – İslami Hakikatler- Demir Kitabevi - İst. 1981

Tahsin Ay - Özlü Sözler - Papatya Yay.- İst. 2004

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.