Ömer ERU
Ukrayna -Kiev'de yedi gün
Ekim ayının İlk haftasında üniversiteden iki grupla Ukrayna seyahatine gitmem gerekti. Ukrayna vize sormadan gelenleri kabul eden bir ülke…Sadece yeni nüfus cüzdanı çıkartmak gerekiyor ama yeşil pasaport olduğu zaman zaten vize gerekmiyor.
Bouking.com adında bir internet sitesinden Ukrayna'da bir haftalığına iki ev kiraladık. Evin birinde bizim grup kalacaktı. Bizim grup beş kişiydik. Diğer grup dört kişiydi. Onlar bir alt sokakta kiralanan evde kalacaktı.. Bizim grup saat altıda Ankara hava alanına geldi. Diğer grup saat gece on ikide hava alanına geldi. Diğer grupla hava alanında buluştuk. Ukrayna'ya giden uçağımız saat sabahın altısındaydı. Dış hatlar bölümünde uçaklarının hareket saatini bekleyenlerin gözlerinden gurbetçi oldukları hemen anlaşılıyordu.
Uçağa bindik. İki saat bir yolculuk yaptık. Hava bulutlu ve yağmurluydu. Uçağımız saat sekiz de Ukrayna hava alanına indi.. Uçak hava alanını uzak bir köşesine indi. Büyük bir otobüse bindirilip kimlik ve pasaport kontrolünün yapıldığı binaya götürüldük.
Hava alanı içinde döviz bozdurma gişelerinden dolar bozdurmak için araştırma yaptık. .Diğer grup dört kişi olduğundan onlar kendilerini karşılayan şoförü hemen buldular. Şoför bize daha yüksek kurdan para bozan gişeyi gösterdi. Oradan döviz bozdurduk. Diğer grup hava alanından ayrıldı. Bizim grup beş kişi olduğundan tek taksiye almadılar. Dört kişiden fazla yolcu almıyorlardı. Zorunlu olarak iki taksiye bindik.
Hava alanından şehre giderken bir süre ormanın içinde ilerledik. Yol çok kalabalıktı. Trafik yoğundu. Yavaş ilerledik. Şehre yaklaştığımızda ticaret merkezinin yanından geçtik. Elektrikçiler, mobilyacılar, inşaat malzemesi satan dükkânlar bizim arasta dediğimiz çarşıda toplanmıştı.
Şehre geldik. Modern binalar başlamıştı. Bir sokakta durduk.. Sürücülere ücretlerini ödedik. Kiraladığımız dairenin anahtarın almak için yazıhaneye gittik. Anahtarımızı aldık. Bir kaç sokak yürüdükten sonra apartmanı bulduk. Apartman ortası avlu olan kare şeklinde bir binaydı. Altı katlı bir apartmandı. Dairelerin balkon ve pencereleri avluya bakıyordu. Avluya girerken ana kapıda şifre vardı. Apartmana girerken kapıda yine şifre vardı. Asansör iki kişilikti. İki kişi yukarı çıktık. Grubun diğer üyeleri altı katı merdivenlerden çıktılar. Yorulmuşlardı.
Daireye girdik. İki odası vardı. Salon geniş ve L şeklindeydi. Mutfak salonun bir köşesindeydi. Mutfak olarak kullanılan yerde on beş santim yükseklikte ve üçgen bir zemin vardı. Üzerine basınca burasının alttan ısıtmalı olduğunu gördük. Tüm mutfak malzemeleri vardı. Ukrayna'da ev kiralamak avantajlı. Fiyatları otele göre daha ucuza geliyor. Evde de yemek yerseniz maliyet düşük oluyor. Önce Türkiye’den getirdiğimiz yiyecekleri yedik.
Salonda ve yatak odasının birinde büyük ekran televizyonlar vardı. Televizyonların uydu kanalları vardı. Yalnız Rus ve Ukrayna kanalları vardı. Başka istasyonlara kapalıydı.
Odalarda doğalgaz ve ayrıca odalarda elektrikli kalorifer cihazları vardı. Yatak odalarının pencerelerinden Kiev tüm güzellikleriyle görünüyordu . O gece iyi bir uyku çektik.
Sabahleyin sokağın köşesinden opera binasının bulunduğu caddeye giden yolun sağında bulunan bir pastaneye girdik. Sandeviç söyledik. Kahve ve çay söyledik. Sandöviç içinde balık vardı. Pek sevmedik. Sonra vişne reçelli birer sandöviç daha yiyince biraz ağzımızın tadı yerine geldi.
Caddenin köşesinde bir kadın meyve satıyordu. Ondan elma mandalina ve muz aldık. Fiyatları pek ucuz değildi. Muzun kilosu bizim paramızla hesapladığımızda on liraya geliyordu.
Pastaneden çıktık gezmeye başladık. Diğer grup bizim bulunduğumuz yerin tersi yöne gidince bizi bulamamış. Ertesi sabah sokağın köşesinde diğer grupla buluştuk. Onları hava alanından getiren şoför grubu getirdikten sonra dolar olarak ücretini isteyip grubu kandırmaya çalışmış. Grup hemen en yakın gişeden dolar bozdurup Ukrayna parası olarak ücret ödemişler. Diğer gruba da bizim pastaneyi gösterdik. Burada hep beraber hazır yiyeceklerden yedik.
Apartmanın karşısında büyük bir park vardı. Parkın yanlarındaki caddede gezmeye çıkınca burasının üniversiteler semti olduğunu anladık.
Her meydanda ve binaların köşesinde devlet adamlarının ve sanatçıların heykelleri vardı. Dikkatimi çeken bir şey de binaların ön taraflarına sanatçı ve devlet adamlarının portrelerinin kabartmaları yerleştirilmişti.. Kabartmalarda o kişiler hakkında kısaca bilgiler yazılmıştı.
Apartmanın karşısındaki parkta kestane ağaçları vardı. Kestaneler yerlere düşmüştü. Yaşlı bir kadın yerdeki kestaneleri aldı ve torbasına atmaya başladı.
Opera binasının önündeki ana caddeden kuzeye doğru cadde üzerindeki dükkânları gezdik. Caddenin ucunda özgürlük meydanı vardı. Meydanın ortasında yüksek bir sütunun üzerinde özgürlüğü anlatan bir heykel vardı. Heykel altın rengindeydi. Meydan kalabalıktı. Ellerinde evcil güvercin ve maymun olan adamlar yanımıza yaklaşıp sizin fotoğrafımızı çekmek için konuşmaya başlıyorlardı. Evet derseniz sizden fahiş fiyat almaya çalışıyorlardı. Yanımıza yaklaşanlara teşekkür ederek isteklerini geri çevirdik.
O akşam diğer gruptan bir üyenin yaş günü varmış, onların daireye hediye alarak gittik.
Ertesi gün konsolosların bulunduğu caddeyi gezdik. Balkonun birinde Türk Bayrağımızı görünce içimize bir sıcaklık yayıldı. Kendimizi daha güvende hissettik. O caddede TİKA da vardı. TİKA, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansının kısaltılmış adı.. Bizim sokağın altındaki caddede Yunus Emre Enstitüsü de vardı.
Ertesi gün diğer grupla buluştuk. Özgürlük meydanından geçip doğa parkına gittik. Cennetten bir köşe gibiydi güvercinler insanlara alışmışlar, hemen yanınıza gelip sizin kendilerine yiyecek vermenizi istiyorlardı. Ukrayna'da ırkçı bir olay görmedik. Ukraynalılar Türklere karşı sıcak davranış içindeydiler.
Doğa parkından sonra bizim grup diğer gruptan ayrıldı. Özgürlük meydanındaki alış veriş merkezine geldik. Kiev’de adeta yer altında ayrı bir şehir vardı. Yer altı ve geçitlerin altında her türlü eşya satan dükkânlar vardı. Çok güzel vitrinleri ve ışıklandırmaları vardı. Alışveriş merkezinin alt katında büyük bir dairesel salon yiyecek için ayrılmıştı. Ortadaki masalar yemek yiyen insanlarla doluydu. Dairesel salonun kenarlarında her marka ve çeşit yiyecek satılan büfeler vardı. Gruptan bir üye Japon yemeği yedi. Biz sandöviç yedik. Kalkacağımız sırada kirli giyimli ve kırk yaşlarında bir adam çekinerek etrafına bakındı. Sonra kenardaki yan masadan kalkanların masasına oturdu. Az önce masadan kalkanların tabaklarındaki kâğıt mendilleri ayıkladı. Tabaklardaki yiyecekleri bir tabağa doldurdu ve yemeye başladı. Çok şaşırdık. Biz masadan kalkınca da bizim masada kalan bir tabağın içindeki çorbayı da kendi tabağına boşalttı. Sonra kalktı. Bir büfeden kapaklı bir kutu aldı ve tabağa koyduğu artık yemekleri kutuya koydu. Oradan uzaklaştı.
Ukrayna'da yemek kültürü fazla yoktu. Lüks lokantaların dışında bizdeki gibi lokanta ve dönerciler yoktu. Birkaç köşede meyve satanlardan başka manavlar yoktu. İnsanlar genelde alışveriş mağazalarından alışveriş yapıyorlardı. İnsanlar unlu mamuller satan yerlerden aldıkları hazır yiyecekleri yiyorlardı. Her köşede sıcak ve gazlı içecek satan büfeler vardı. Buralardan aldıkları içecekleri ellerine alıp yürürken içiyorlardı. Kolalar çok pahalıydı. Buna karşılık kendi içeceklerini ucuz satıyorlardı.
Bir yerde veya bir marketin önünde beklerken iyi giyimli bir adam yanınıza yaklaşıp sizden para vermenizi isteyebiliyordu. Yirmi dört saat gece ve gündüz hayatın devam ettiği, adam başına milli gelirin üç bin dolara yaklaştığı, nüfusunun büyük çoğunluğunun üniversite mezunu olduğu bir ülkede böyle manzaralar görmek insanı şaşırtıyordu.
Kiev sokaklarında kadınların her alanda çalışmalarını görebiliyorsunuz. İnşaat işlerinde sokaklardaki tamir işlerinde, tezgâhtarlıklarda hep çoğunlukla kadınlar var. Sokaklar çok temiz. Hiç kimse yerlere çöp atmıyor.
Burada insanların evlilik yüzükleri sağ eldeki yüzük parmağına takılıyordu. Bizde sol elin yüzük parmağına takılan yüzük evlilik işaretidir.
Dikkatimi çeken bir konu da tüm çocuk oyun parklarında çocuk oyuncaklarının mobilyadan yapılmasıydı. Plastik oyuncak yoktu.
Ertesi gün bizim kaldığımız apartmandan çıktık. Parkın köşesinden yokuş yukarı yürüdük. Yine büyük bir park vardı. Parkın ortasında bulunan büyük bir katedral vardı ve paralıydı. Girmedik. Zaten diğer katedrallere girdiğiniz de de Ortodoks Hristiyanlığın propagandasıyla karşılaşıyordunuz. Katedrallerin içi müze ve satış reyonlarıyla doluydu. Ortodokslar çocukları doğunca burada suya sokup çıkararak vaftiz yapılırlardı. Bir katedralde de düğün alayına rastladık. Ortodokslar çok radikal Hristiyanlar. Daha kilise veya katedralin bahçesine girer girmez kendilerince dua yapmaya ve haç çıkarmaya başlıyorlar. Son katedrale girmedik. Onun altındaki parkta genç bir adam gitar çalıyordu. Müziğin ritmine uyarak zıplıyor ve şarkı söylüyordu. İnsanlar karşı banklara oturmuşlar şarkı söyleyen genç adama eşlik etmeye çalışıyorlardı. Bazıları şarkıcının önündeki gitar kılıfına para atıyorlardı. Bir grivna bile atsalar kâğıt paraydı. Ukrayna’da metal para pek kullanmıyorlardı.
Parktan tüm Kiev görünüyordu. Güzel bir manzaraydı. Parktan aşağı yokuştan inmeye başladık. Yolun etrafındaki seyyar satıcılarda her türlü eşya satılıyordu. Burası bizim bit pazarı dediğimiz çarşıya benziyordu. Tezgâhlarda aklınıza gelen her şey vardı. Bir peluş şapka sordum. Önce iki bin gravni dedi. Biraz duraklayınca hemen binbeşyüz gravniye indi. Almadım. Yol ayrımında bir meydan vardı. Yolun bir köşesinde ayrılan bir pistte vals müziğine ayak uydurarak dans eden çiftler vardı. Az aşağıda duvarın bir bölümü çocuklara ayrılmıştı. Duvara büyük boy kâğıtlar yerleştirilmişti. Kâğıtların üzerinde resimler vardı. Ellerine boya verilen çocuklar bu resimleri serbestçe boyuyorlardı. Yokuştan aşağı inmeye başladık. Yokuşun bittiği yerde kurulan sahneden yerel sanatçılar mahalli şarkılar söylüyorlardı. Sahnenin önüne biriken seyirciler de sahnede söylenen şarkılara alkışlarıyla eşlik ediyorlardı. Bu bölgede lokantalar, kafeler ve giyim satan modern dükkânlar vardı.
Çarşıdan çıktık. Yokuş yukarı yürümeye başladık. Yolun karşı tarafında nehir vardı. O tarafa geçmedik. Yokuş yukarı şehre kadar hemen hemen üç kilometre yürüdük. Şehre geldiğimizde yorulmuştuk. Özgürlük meydanında diğer grupla buluştuk. Kiev yazısının önünde hatıra fotoğrafı çektirdik. Özgürlük meydanından opera binasının önüne kadar yürüdük. Kaldığımız eve geldik. Çok yorulmuştuk. Bir yere çıkmadık.
Ertesi sabah erkenden kalktık ve kahvaltımızı yaptık. Kaldığımız evden ayrıldık, ana caddeye indik. Evin anahtarlarını ilk gün aldığımız yazıhaneye bıraktık. Uber’den araç istedik. Kiev’de Uber sistemi ile çalışanlar ile serbest taksi çalışanları arasında sorun yoktu. Durakta beklerken hemen taksi şoförleri yanınıza gelip taksiye ihtiyacınız olup olmadığını soruyorlardı. Teşekkür edince sizi rahatsız etmeden yanınızdan ayrılıyorlardı. Uber merkezlerin aradığınızda sizin bulunduğunuz yere kaç dakikalık mesafede olduğunuzu telefonunuzdaki haritadan hemen görüyorsunuz.
Caddede otelin önünde beklemeye başladık. O sırada caddeler polis barikatlarıyla kapatılıyordu. Şaşırdık. O gün Kiev'de uluslararası maraton yarışması varmış. Çağırdığımız araçlar yakın yerlerde olmasına rağmen bize ulaşamadılar. Yolun aşağısında bulunan büyük otellerin köşesine gittik. Uber’den yine araç istedik. Beklemeye başladık. Uçağımız saat on üçte kalkacaktı. Şimdi saat on buçuktu. Uçağımıza yetişemeyeceğiz diye tedirgin olmaya başladık. Büyük otelin önünde genç bir adam aracından indi ve yanımıza yaklaşarak Türkçe konuştu. ''Otelin resepsiyonuna gidin oradan size araç çağırırlar '' dedi. O an bizden birisinin bize yardım etmesi çok güzel bir olaydı. . Hemen otele girip resepsiyondaki görevliden araç çağırmasını rica ettik. Görevli otelin önüne bizim için bir araç istedi. Birazdan araç geldi. Hava alanına hareket ettik. Tüm yollar yer yer kapatılmıştı. Ana caddede ambulans ve polis araçları yavaşça ilerliyordu. Arkalarından da diğer araçlar ilerliyordu. Birden aracın şöförü gülmeye başladı. İngilizce seslendi ''Bunca araç en arkada kalan bu sporcu için yavaş gidiyorlar'' dedi. Güldük. Gerçekten tüm araçlar en arkada koşmaya çalışan bir sporcu için yavaş yavaş seyrediyorlardı.
Saat on iki de havaalanına vardık. Saat bir de de uçağımız Ankara için havalandı. Ankara’ya gelmeden internetten Metro otobüs firmasından beş kişilik bilet siparişi verdik. Saat altı otobüsüyle Bolu’ya gidecektik. Onayını aldık. Ankara'ya gelince bir sürprizle karşılaştık. Metro yazıhanesine gidince öyle bir şeyin olmadığını, saat altıda otobüs seferlerinin olmadığını söylediler. Telefondan onay kayıtlarını gösterince yazıhanedeki görevliler de şaşırdılar. Ankara yazıhanesine haber vermeden yanlışlıkla İstanbul’dan İnternette Bolu’ya bilet satışlarını açmışlar. Diğer firmalara baktık. En erken saat dokuz ve onda sefer vardı. Bizim kusurumuz olmadığını anladılar. Biz onayı gösterince telefon trafiği başladı. Bizi saat sekiz otobüsüne aktardılar ve yerlerimizi ayırdılar. Beş altı yolcu daha bizim gibi İnternetten yer ayırmışlardı. Onlar da bizimle beraber saat sekiz otobüsüne aktarıldılar. Bolu’ya yola çıktık.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.