Efendi BARUTÇU
Sürgünün 75. yılında "Osmanlı’nın öksüzleri" Ahıska Türklüğü
Sancak Dostları Vakfı'nda bu hafta geçtiğimiz günlerde ebedi yolculuğa uğradığımız "Yunus Zeyrek Bey'in aziz hatırasına" düzenlediğimiz divan sohbetleri toplantısında Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Dünya Ahıska Türkleri Birliği Eski Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İlyas Doğan Hocamız "SÜRGÜNÜN 75. YILINDA "OSMANLI'NIN ÖKSÜZLERİ" AHISKA TÜRKLÜĞÜ" hakkında konuştu.
Konuşmasının başında Kafkaslar'da milattan önceki devirlerden itibaren başlayan Türk varlığına değindi. "Ahıska Türkleri'nin de Kafkasya'da Türklüğün son temsilcilerinden olduğunu ifade ederek 16. yüzyılda Osmanlı hakimiyetine giren Kıpçak Türkleri'nin torunları olduklarından söz etti. Daha sonra 1828 Osmanlı-Rus Harbi neticesinde bölgede başlayan Rus idaresi altında Ahıska Türkleri'nin yaşadıkları zorluklardan bahsetti. Birinci Cihan Harbi sırasında Rus-Osmanlı mücadelesi arasında Ahıska Türkleri'nin yaşadığı zorluklar sonrasında 1919 yılı başında Kars'ta kurulan Cenub-i Garbi Kafkas Hükûmetine değindi. Bu hükûmet'in oluşmasında Ahıska Türkleri'nin kurucu rolünden bahsetti. İngilizlerin Kars'ı işgaliyle ortadan kalkan bu idareden kısa bir süre sonra Kazım Karabekir Paşa'nın bağlantısı ile Osmanlı ile irtibat kuran Ahıska Türkleri Moskova ve Gümrü Anlaşmaları ile iki parçaya bölündüler ve bir kısmı Misak-ı Millî sınırları içerisinde diğer kısım ise SSCB idaresi altında kaldı.
SSCB idaresi altında kalan Ahıska Türkleri'ndan kırk bin erkek İkinci Cihan Harbi'nde Almanlara karşı savaşmak üzere silah altına alındı. Onlar cephede savaşırken "Türk kasabı" Stalin'in aldığı kararla geride kalan yüz yirmi bin yaşlı, kadın, erkekler ve çocuklar helası bile olmayan hayvan vagonlarına adeta istif edilerek binlerce kilometre uzaklara Asya'nın derinliklerine dağıtıldı.
Yolculuk esnasında on binlercesi helak olmuştu. Trenler mazot almak için istasyonlarda durduğunda havasızlıktan veya açlıktan vefat edenlerin cesetleri - Kırım Türklüğü'ne uygulanan sürgünde olduğu gibi- vagonlardan dışarıya atılmıştı.
Sürgün edildikleri bölgelerde yerli ahaliyle her türlü temasları yasaklanarak adeta tecrit edildiler. Özellikle Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan bölgelerine yerleştirilen Ahıska Türkleri yaşadıkları bütün zorluklara rağmen hayata tutunarak ve millî, İslamî kimliklerini, törelerini, ananelerini yaşayarak ve sağlam aile yapılarını muhafaza ederek ayakta kalmaya çalıştılar.
SSCB'nin 1991'de dağılmasından sonra Ahıska Türkleri'de ata topraklarına geri dönmek için büyük bir mücadeleye giriştiler. Avrupa Konseyi'nin Ahıska Türkleri'nin ata topraklarına dönmesi kararına rağmen Gürcistan Hükûmeti'nin sürekli savsaklamaları neticesinde bu mümkün olamadı.
Merhum Yunus Zeyrek Bey başta olmak üzere Ahıska Türkleri'nin kurduğu bir kısım sivil toplum kuruluşlarının gayretleriyle bu mesele Türkiye Cumhuriyeti'nin dış politikadaki gündem maddelerinden biri haline geldi. Buna rağmen maalesef Ahıska Türklüğü'nün sürgün hayatı devam etmektedir. 15.000' e yakın Ahıska Türk'ü ABD'ye göç etmek zorunda kalmıştır. Korkumuz odur ki bu insanlar orada asimile olup millî kimliklerini kaybedecektir. Bu noktadan itibaren başta Türkiye, ABD ve çeşitli Avrupa ülkelerine yerleşen Ahıska Türkleri buralarda oluşturdukları dernek ve federasyonlarla mücadelelerine devam etmeye çalışmaktadırlar.
Bu noktada bu mücadelenin Türkiye'de ve Dünya genelinde adeta sancaktarlığını yapmış olan geçtiğimiz günlerde ahirete yolculadığımız Yunus Zeyrek Bey'i Ahıska Türklüğü'nün sevdalısı ve bir inanç ve dava adamı olarak burada rahmetle anmak isterim." dedi
İlyas Doğan Hoca yakın dostu ve mücadele arkadaşı Yunus Zeyrek Bey'in ismini zikrederken oldukça duygulandı. Hatta merhumun Ahıska Türklüğü için yazdığı şiirden bir tanesini okumak istediyse de gözyaşlarına hakim olamadı.
Şiiri ben okudum.
Daha sonra söz alarak İlyas Hoca'ya davetimize icabetinden dolayı teşekkür ettikten sonra:
"Ümit ve dua ediyoruz ki Türk milletinin vazgeçilmez bir parçası olan Ahıska Türklüğü'nün varlığının devamı ve ata topraklarına dönüşünün gerçekleşmesi mücadelesi Yunus Zeyrek Bey'in bıraktığı yerden yükselerek devam eder ve hayırlı bir neticeye ulaşır.
Burada bir hicranımızı ifade etmeden de geçemeyeceğim. Avrupa Konseyi'nin aldığı karara rağmen Gürcistan Hükûmeti'nin işi savsaklaması karşısında Türkiye Cumhuriyeti'nin meseleyi azami gayretle takip edememesinde Türkiye'deki Gürcü lobisinin oldukça tesirli olduğu kanaatindeyim.
Bir başka önemli husus ise üç buçuk milyon Suriyeli'yi Ensar- Muhacir edebiyatıyla baş tacı eden devlet yetkililerimiz Ahıskalıları yeteri kadar müslüman görmedikleri veya isimleri "Ahıska Türkleri" olarak geçtiği için hiç oralı olmamakta göstermelik üç beş yüz kişinin iskânı ötesinde gözle görülür bir çaba göstermemektedirler.
Bugün Ahıska Türkleri'nin toplam nüfusunun beş yüz bin civarında olduğu söylenmektedir. 1992'den bu tarafa defalarca gittiğim Türk Cumhuriyetlerinde tanıştığım, sofralarında misafir olduğum, köylerini, kasabalarını gezdiğim Ahıska Türkleri'nin nüfus cüzdanlarında Türk kimliğini şerefle taşıdıklarına şahit oldum. Ayrıca günlük yaşayışları, konuştukları dil, düğün ve dernekleri, misafirperverlikleri bütün hayat tarzları itibariyle Anadolu Türklüğü'nden hiçbir farklarının olmadığını da rahatlıkla söyleyebilirim. Ayrıca bu insanlar çok çalışkan, çok üretken tabiri caizse ekmeğini taştan çıkaran insanlar olup çevrelerindeki yerli ahalinin bakımsız köyleri ve bakımsız evlerinden farklı olarak evleri, konakları çok bakımlı, köyleri, kasabaları yemyeşil bağ ve bahçelerle donatılmıştır.
2006 yılında Bakü'de Dünya Ahıska Türkleri Kurultayı'na Türk Ocağı Genel Merkezini temsilen Prof. Dr. İsa Özkan beyle beraber katılmıştık. Heyette TBMM Başkanvekilleri de dahil olmak üzere iktidar ve muhalefet partilerinden milletvekilleri de vardı. Kurultayda komisyonlar kuruldu. Hazırladığımız raporlar müzakere edildi. Türkiye'ye döndükten sonra bazı sayın milletvekilleri Ahıska Türkleri'nin meselelerini Meclis kürsüsünden dile getirdilerse de ne yazık ki mevzu orada kaldı. Halbuki Ahıska Türkleri bu Kurultay'dan sonra büyük ümitlere kapılmıştı.
Günümüzde halen değişik yollardan binbir zorluklarla Türkiye'ye ulaşabilen Ahıska Türkleri'ni bırakın vatandaşlığa almayı ikamet izni, çalışma izni, üniversite mezunlarına ve meslek sahiplerine denklik verilmesi konusunda her türlü müşkilat çıkarılmaktadır.
Suriyelilere gösterilen kolaylıkların elli de biri dahi bu milletdaşlarımızdan esirgenmektedir. İnsan sormadan edemiyor:
"Acaba Suriyeliler'in inandığı din ile Ahıska Türkleri'nin inandığı din aynı İslam dini değil mi? Veyahut da Suriyeliler'in inandığı Allah ile Ahıska Türkleri'nin inandığı Allah haşa aynı Allah değil mi ?"
Bu insanlar vatandaşlığa kabul edilmedikleri, ikamet ve çalışma izinleri alamadıkları için çok sağlıksız ortamlarda kaçak işçi olarak çalışarak hayatlarını idame ettirebilmekte hastalandıklarında, kadınlar doğum yaptığında hiçbir ilaç ve tedavi yardımı alamadıkları için adeta ölüme terk edilmektedirler.
Artık "Bir musibet bin nasihatten evladır." atasözünü doğrularcasına Hendek Olayları ve 15 Temmuz İhanetinden sonra "Büyük Türk Milleti"ne sığınmak zorunda kalanların bu konudaki samimiyetini görmek istiyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.