Ahmet KELEŞOĞLU
Son ses
Farklı sesler çıkarır kediler, özellikle mart aylarında sesler daha değişiktir. Bazen yemek yerken homurdanarak yerler. O ses daha başkadır.
Homurdanma sesi: “Yaklaşmayın yanıma çok açım şimdi yemek yiyeceğim” demektir.
Çoğu zaman acıktıklarında artık son noktaya gelmişlerdir. Yanınıza kadar yaklaşıp gözlerinizin içine bakarak seslenirken; “Çaresizim yok işte yok, hiç bir şey bulamadım öyle olsa yanınıza kadar gelip yalvarır mıydım” sesidir bu.
Seslerin arasında süzülerek yapılan sürtüşmeler ise, size güveniyorumun işaretleridir. Atılan belirgin bakışlar ise; “bana yine de çok güvenme seni terk edebilirim”in hissettirilmesidir aslında.
Sıkıntının büyüğü ise; en azından bende öyle, bir yerlerden gelen yavru kedinin sesidir.
O sesi anlamayanınız, anlamını algılayamanınız yoktur.
Çok ince ve yalvarırcasına gelen bir imdat sesidir bu. Her ne kadar yaygaracı olsalar da o ses son sestir.
“Beni kurtarın”ın çaresizliğin belli edilişinin son çırpınışıdır.
Çoğu zaman duyarsınız bu sesi, bir kuytuda ya da bir çukurun kenarında, belki de otomobilin sıcak motoruna yakın bir yerlerden gelir bu sesler.
Ya da, damdan tepeden gelir bu biçarelerin sesi.
Dedim ya; kimimiz "Aaa yavru kedi bağırıyor bir yerden kedi sesi mi geliyor? Nerede acaba bir yere mi sıkışmış yoksa?" deyip yolumuza devam ederiz. Uzaklaşırız bir an önce bulunduğumuz bölgeden. Hatta o sesi duymamak için bazen bir an önce hızlı adımlarla kaçar gibi oluruz.
Hani birisi ölmek üzeredir ya! Ya da kurtarılmak için son çığlığını atar ya, ne bileyim, adamın sokak ortasında kadına eliyle ayağıyla çöküp sıkıştırıp boğazına bastığını görürüz mesela. Tecavüz, ya da şiddete uğrayan biri karşısında kafamızı başka bir yöne çeviririz. Şahit olmak istemeyiz. Almanya'da köpeğe tekme atan birinin üzerine beş kişinin yürüdüğünü gözlerimle görmüştüm, bırakın insana yapılan şiddeti. Amerika’daki zencinin, bile bile öldürülmesi anı. Onun çıkardığı son inilti, son ses, çığlık aslında. Diğer polisin başka bir yöne bakması görmek istememesi, gözünü kulağını kapatıp cinayete resmen izin vermesi. Bu suça ortak olma duygusunun verdiği korkudan başka bir şey olsa gerek. Görmek istemeyen ama beyinleri tırmalayan belki de yıllarca akıllardan atılamayan kötü bir duygu. Hiç farketmiyor aslında, mazgalın içine düşmüş yavru kedinin sesine doğru gitmiyorsanız, imdat çığlıklarına da gitmiyorsunuz dur zaten.
Aslında insanın hakkına tecavüz de, bir kadının öldüresiye dövülmesine seyirci kalmak ta aynı şey. Komşumuzun ve çocuklarının aç olduğunu bildiğimiz halde, hiçbir şey yapmamakta aynı şey. En azından, insani ve vicdani sorgular beyinlerde başlamıştır. Kamu vicdanı sarsılmış, insanlık yere düşmüştür. İnsanlığı düştüğü yerden kaldırmanın zamanı gelmiştir. Hatta geçiyordur. Ya bu gidişe izin verip suç ortağı olacağız. Ya da insanlık dışı bir oluşuma doğru gidip kötülük toplumuna dönüşeceğiz.
Kedinin de, insanın da çığlığına kulak verin. Çevirmeyin kafanızı, kulağınıza gelen ses beyninizde yankılansın.
Biraz rahatsız olun, üzülün, azap çekin ne olur. Kurtarın insanlığı.
Bir de sonundaki hazzı düşünün. İyiliğin bulaşıcılığını, yardımlaşmanın insan beynine verdiği huzuru. Vermenin mutluluğunu düşünün.
Ya da; siz bilirsiniz dönün gidin bakın işinize.
Ne diyeyim ki?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.