Herhalde içinizde sabah kahvaltısında zeytin yemeyeniz yoktur...
Hele içi bol sızma yağlı olursa...
Biraz da nane kekik, kırmızı pul biber ekelenen, dilim dilim halka halinde kesilmiş limonlu zeytin... İster kırma yeşil zeytin, isterse dilme veya siyah bastırma, ya da sele zeytin... Sabah kahvaltılarının, bilhassa çoluk çocuk, torunlar, tüm hane halkının toplandığı pazar kahvaltıları... O mübarek kutsal meyve başköşede...
Olmazsa olmaz...
Zeytinsiz kahvaltı olmaz!
Bütün bu geleneksel damak tadımız, bu lezzetler tamamda, acaba bu zeytin ürünü ağacın başından, bahçeden sofraya gelesiye kadar nasıl zeytinyağı oluyor? Nasıl sofraya yemeklik zeytin olarak sunuluyor hiç biliyor muyuz? Bu emek, alın teri, işlemler sürecini hiç tanıklık ettik mi?
İçinizde üretici kökenli olan ve yıllarca bu mutfağın içinde geçmiş, üretim heyecanı, zevki ve mutluluğunu paylaşan dostlarımız elbette vardır. Ben onların tarladaki toprak ve ağaçla, üretimle ilgili bütün süreçlerdeki, bu çok değerli besin değeri olan ve sağlığımız için de şifa kaynağı olan, önemli milli servet varlığımız zeytin ağacı, meyvesi ve türevleri konusunda her türlü emek ve çalışmaya yürekten teşekkür ediyorum...
Bu yüce emeğe saygı duyarak ta alkışlıyorum...
Aslında Ege, Akdeniz ve Marmara...
Besin, sağlık, şifa kaynağı, gençlik iksiri, barışın simgesi olmuş, pek çok medeniyetler kurulmuş, hem toprağı bereketli, hem bir tarih ve kültür hazinesi olan topraklar...
İşte ilimiz Aydın'da bu muhteşem zenginliğin tam ortasında, çok güzel iklim koşulları, doğası, bereketli dağı taşı ovası ile tarih boyu önemli yerini almıştır...
Hemen hepimiz zeytin ağacını biliriz...
Ama zeytin silkmeyi, toplayıp hasadını, kasalar içinde veya çuvallar içinde yağ sıktırma işini pek bilmeyebiliriz.
Ben de, dağlardaki zeytinlikleri görüyordum...
Zeytin yemesini çok severim.
Evimde zeytinyağından başka pek yağ kullanmamaya çalışırım.
Bir ayağım toprakla, üretimle irtibatlı olduğu halde, bu yoğun şehir hayatı, dijital çağın dayattığı refah ve lüks tüketim içinde yüzen üretmeden tüketen, hep hazır yiyen bir tüketim toplumu olmuşuz...
Kendimi de, güya çok iyi bildiğim zeytinle ilgili tarım, üretim vb. uğraşlardan uzaklaştığımı hissettim.
İşte bu hafta, bu yabancılaşma zincirlerini kırmak için babama ait avludaki ayrılan iki zeytin ağacını kız kardeşlerim, eniştelerle birlikte hem silktik, hem topladık...
Ve bu zeytin hasadını da, aynı gün taze, yeni yağlarını çıkarttık...
Bir günlük emeğimiz Allah bereket versin, çalışma sonucunu aldık...
Bu 12 Şubat Cumartesi günü, karşıdan baktığımız, sadece gördüğümüz o zeytin ağacının meyvesinin yağını, yani öz suyunu, mutfaklarının temel gıda maddesini elde ettik...
Yani bir şeyler ürettik...
Üretmenin mutluluğunu yaşadık...
Bu güzel yaşadığımız mutluluğu da, siz saygı değer okuyucularına paylaşmak istedim...
Madem zeytinden bahis açıldı.
Hiç yediğiniz zeytinin çekirdeğini ne yapıyorsunuz? Çok merak ettim.
Çoğumuz çöpe attığını söyler gibi geldi bana...
Ben, bu hafta zeytin ve türevleri ilgili, hem Aydın ilimize ve Ülkemize katma değer yaratan ve yılda 300 milyon gibi ekonomik katkı sağlayan fabrika ve tesisleri görünce yanıldığımı anladım...
Bugüne kadar zeytinle ilgili;
Çekirdeğinden elde edilen küspesi, prina, siyah atık suyu vb. unsurları hep kayıp ürünler ve doğaya, çevreye zarar veren, kirleten ürünlerdi...
Ama şimdi Aydın Sultanhisar- Atça'dan genç girişimci iki kardeş, ADÜ Ziraat Fakültesi Sultanhisar Meslek Yüksek Okulu akademik kadrosu ile yaptıkları bilimsel çalışmalarla çok güzel ürünler üretmişler.
Hem bölgemiz hayvancılığına katkı sunacak çok kaliteli, besleyici yem ürünleri...
Ve bilhassa Sultanhisar Atça bölgesinde çilek üreticileri için zeytin atık siyah suyundan organik sıvı gübre üretmişler...
Türkiye'de bir ilki başaran zeytinyağında yılların MOROVA markası, şimdi de yem, gübre ve yakacak yakıt çeşitleriyle bölge ve Ülke üreticilerine hizmet vermekte olduğunu gördüm.
Bu projelerin mimarı yüksek ziraat mühendisi Taylan Şenol Bey ve kardeşi Barış Şenol heyecanla bugünlere nasıl geldiklerini anlatıyordu.
“Ali ağabey bu proje için tam 21 yılımı verdim... Çok mücadele ettim, ama yılmadım... Ve sonunda başardım. Allah'a çok şükür! ADÜ'deki projeme inanan hocaların çok büyük katkı ve desteğini gördüm... Allah’ın izniyle hele sen gör daha neler yapacağım” diye amaç ve hedeflerini sıralıyordu Taylan ve Barış kardeşler.
Zeytin, zeytinyağı, zeytinin çekirdeği derken daha neler olacak?
Kozmetik sanayi ürünleri...
Yaprağından bitkisel çaylar...
Ve saymakla bitiremeyeceğimiz pek çok güzellik var...
Var, var!
Bu güzel topraklarda bereket var!
Sağlık var, şifa var!
Gençlik, dinçlik var!
Her derde deva kâinat eczanesi var!
Her şey var.
Öyleyse;
Var mısınız dostlar üretmeye....
Üretime katkı sunmaya, destek olmaya.
Var mısınız zeytin çekirdeğini atmamaya.
Asırlık ömrü olan, bu toprakları çok seven zeytin ağacı dikmeye var mısınız?
Hiç olmazsa dikili bir tek zeytin ağacımız olsun!
Olsun ki, soframızda katığımız hiç eksilmesin, artsın, bereketlesin...
Şair Can Yücel’in dediği gibi;
“Vakit zannettiğinden daha az.
Haydi kalk bakalım.
Şimdi yaşamak zamanı.”
Bu topraklara sevdalı can dostlar!
Ben de;
“Şimdi üretim zamanı. Bir tek fidan da olsa, zeytin ağacı dikme zamanı” diyorum.
Kalın sağlıcakla.