Elini uzattı uzun zamandır kendisine kur yapan, ilanı aşk eden adama.
Haa! Adam dediysek sıradan bir adam değildi zaten, çevresinde “bilgi dağarcığı” olarak bilinen, kalemi, zihni bin düşünceye salan, öyle herkes gibi kaşı gözü oynamadan akla yatırım yapan bir adamdı.
“Var mısın” dedi. ”Var mısın benimle yarışmadan yolculuk yapmaya, var mısın yok saymadan çoğalmaya, var mısın sen “ben” derdine düşmeden birlikte büyümeye, ocak olmaya?”
Devam etti ardından ve hiç nefes almadan.
“Haa! Bu arada, yüzük falan da takmam haa! Ben yüreğine ad koyduğum adamın parmağında işaret aramam. Kaldı ki parmağında yüzükle kırk kırığı olan kadın ve erkeklerin cirit attığı bu dünyada!”
Adam neye uğradığını şaşırdı önce, sonra etrafındaki kalabalığa aldırmadan elini uzatan kadının koruk gözlerindeki meydan okumaya takıldı gözleri ve ayağa kalkıp tutup uzatılan eli “varım “ dedi kalıbına yakışır gür bir sesle.
Alkışlar arasında kadın devam etti yine ” yürek alışverişi bizimkisi, dünyalıkla işim yok benim, ne kadar kazandığını, cebinde kaç kuruşu olduğunu da bilmem, yüreği yeter bana. Ammaa! Ne zaman ikirciklenirse yüreği bakmam hiç “el arı namus körü” zırvasına ve bırakıveririm bu eli haa!”
Susmasıyla birlikte, kalabalıktan bir uğultu yükseldi anında.
“Deliyürek işte bu yaa ! Adı üstünde!
“Eee duygularını alalım şimdi senin de damat!” esprisi yükseldi dost bir yürekten.
Kelimenin sonunu tam olarak anlamadı bile adam, allak bullak olmuştu bütün dengeleri, klasik ve dogmatik algısı ters yüz olmuş gibiydi. Hemen toparladı kendisini “ Ne duygusu yahu, ben duygularımı içimde yaşarım size ne benim duygularımdan.” Öfkesi kabalığını beslemişti ve çıkışı çok hoyratçaydı.
Koluyla sararken rengi boz bulanık olan kadını bir yandan da kasılıyordu “ Gördünüz mü hepinizin gözbebeği olan bu kadın beni seçti” der gibiydi gurur ve kibir karışımı duruşu ve havayı koklayan burnu.
Çok oyalanmadan çıktılar mekândan. Elele ama uzak uzak. Adam farkında bile değildi avucundaki elin yumulduğunu, zafer kazanmış komutan gibiydi dikliğinde.
“Isırmak zorunda mıydın insanları, masum bir şakayla karışıktı istekleri, ne olurdu san ki “ ben de çok mutluyum” deseydin en basitinden” mırıltı gibiydi kadının sesi ve baltayı taşa vurdum pişmanlığındaydı.
Kendisini toparladı hemen ve “ içine kapalı ilkel dürüstlüğüne değil miydi birlikte bir yola çıkma kararımın temelindeki duygu? “ sözleriyle doğruladı kararını ve açtı yumruğunu.
Kuru bir vedaydı yine de ayrılıkları. Bir şeyler kemirmeye başlamıştı içini. Uykuyla uyanıklık arasında geçen bir gecenin ardından bir hasta ziyareti için plan yapmak üzere aradı “ Ayşe hastaneden çıkmış ziyaretine” daha sözü bitmemişti ki “ ben gitmiyorum ona ,ne işim var.......” telefonu kapattı yüzüne adamın hemen ve aynı zamanda yüreğini de.
Birkaç günlük görmeme kararından sonra, aradı ve “ alo” cümlesindeki sevinci fark ettiğinde vazgeçti kararından. Bir şans daha “ dedi kendi kendine ve “selaaaaammm” dedi uzatarak “a” sesini ama karşıdan gelen “aaa” sesindeki çığlık ürpertti birden.
Ne zaman aklını başına devşirdi, ne zaman hastaneye gitti, ne zaman cenaze törenine katıldı bilmiyordu. Bildiği tek şey artık hiç yüzük takmayacağıydı.
Günler sonra önündeki sayfada ne zaman yazdığını hatırlamadığı bir şiiri okur buldu kendini.