Milyonlarca Türk Halkının alanlara çıkıp ülkenin dört bir yanında protesto yapması üzerine “Bize oy veren yüzde 50’ yi evlerinde zor tutuyoruz” demesi bir başbakana hiç uymayan ve yakışmayan bir davranıştır.
Bu söylem AKP’nin son yıllarda hırçınlaşan ve belirgenleşen politikalarının göstergesidir.
Suriye’de terör faliyetlernin artması üzerine AKP ve özellikle Başbakan bölgede Sünni-Şii ayrışması ve çatışmasına hizmet eden bir politika izlemektedir.
AKP, Suudi Arabistan, Katar, Kuzey Irak yönetimi, Mısır ve Müslüman kardeşler ile birlikte “Sünni cephe”oluşturmuştur.
Diğer yanda ise, İran, Irak, Suriye ve Hizbullah bulunuyor.
Bu ikiye bölünme İslam dünyasında mezhep ayrılıkları ve sonu gelmez çatışmaların içine yuvarlanmasındandır.
Sayın Başbakan her konuşmasında mutlaka muhaliflerin dini inançlarına, mezheplerine saldırır. Örneğin Sayın Kılıçdaroğlu’na “Sen Esat’la aynı mezhepten veya inançtan olduğun için mi bunu destekliyorsun” diye halka amacı dışında mesaj verdiğini sanıyor.
Değerli okuyucular bu yazıyı yazarken polisin Gezi Parkı ve Taksimde bulunan direnişçileri acımasızca dağıtması ülke gündemini sarsacak bir durum yaratmıştır.
Daha önceki protostalar da yine polisin çok sert müdahalesinde yaralanan vatandaşların camiye sığınmak zorunda kalan ve yaralarının bakımı için yardımcı olan doktorlar ve direnişçiler hakkında yaptığı konuşmaların hiç biri doğru değildir. Sayın Başbakanı o caminin müezzini bile yalanlıyor.
Sayın Başbakan bu zamana kadar olduğu gibi bundan sonrada dinci ve mezhepçi söylem ve politikalarına her zamankinden daha fazla sarılmaya ihtiyaç duyuyor.
İktidarının on birinci yılında iç ve dış politikası iflas etmiştir.
Ekonominin tasviye edilmesi, 750 milyar dolara varan borç ve sıcak paraya acilen gereksinme sonucunda ekonomi çıkmaz sokakta.
Ülkenin geleceği açısından daha büyük tehlike ise neredeyse bölünme aşamasına gelmiş olmasıdır.
Kürtler ile yeni anayasa yapma girişimi ile laik, demokratik cumhuriyete son darbe vurulmak istenmektedir.
Sayın Başbakan bu açmazlardan kurtulmak için Türk halkını inançları temelinde bölmeyi Sünni-Alevi çatışmasının yarattığı bölünme ve kutuplaşmasında Sünni çoğunluğa dayanarak ve güvenerek iktidarını sürdürmek istemektedir.
Ama Türkiye’de Sünni ve alevi halkları bu tuzağa asla düşmezler. Çünkü biz diğer Müslüman ülkelere benzemeyiz.
Bunun nedeni ise o ülkelerde bu zamana kadar halkları birleştiren ve Osmanlı’nın küllerinden muazzam bir cumhuriyet kuran Atatürk gibi bir liderleri yoktu.
Ülkemde İslamcılarda Tayipçi değildir. İslamcı yazar Sayın Ali Bulaç bir gazeteye verdiği demeçte “Sokağa çıkan halkı destekliyorum” diyor. Sayın Ali Bulaç önemli bir fikir adamıdır.
Sultan Öztürk isminde bir kızımız “Ben AKP oy vermiş yani yüzde ellinin içindeyim. Başbakan beni evimde zor tutuyormuş ben zaten şu anda eylemin içindeyim” diyor.
O nedenle toplum kutuplaşma çatışma ve mezhep bölücülüğü değil yüzde elli, yüzde beşi bile zor bulur.
Bindirilmiş kıtalarla yapılan mitinglerde yüz bin kişi toplarsınız. Ama bu ülkeyi germekten başka bir işe yaramaz.
Sayın başbakan bu tutumları ile açıkça suç işliyor.
Çünkü halkı bölmek istiyor.
Kin ve düşmanlığı tahrik ediyor.
Ülke insanının yarısını düşman olarak görüyor.
O nedenle gelinen aşama hiç de iç açıcı değildir.
Korkarım ki bu gidişle ya AKP gidecek, ya da Türkiye bölünmenin ve çatışmanın kaosuna yuvarlanacaktır.
Buna fırsat vermemek için bugün eylemlerin temelinde “Tayip istifa” solaganı doğru bir istektir.
Bir insan eğer “ben Allah'a inanıyorum, Allah'tan korkuyorum" diyorsa o zaman yalana, dolana sapmadan halka doğruları gösterip bunları da ispat edecek belgeler ortaya koymalıdır. Aksi takdirde tövbe edip iftira ettiklerinden özür dilemesi insanı küçültmez aksine büyütür.
Ülke’de bir korku imparatorluğu yaratan yönetim, insanlar hakkında düzmece kaset, CD, ses değiştirme yöntemleriyle her türlü suç delili oluşturulabiliniyor.
İnsanlarımız hakkında dinleme, dosyalama, takip ve soruşturma yaşamın bir parçası haline geldi.
Bu olumsuz yöntemlerle muhaliflere veya basın patronlarına “Dosyan veya arşivin kabarık sonra bunları millete açıklarım ayağını denk al” diyorlar.
Peki, bunlar suç değil mi?
Birileri bunu hep yapıyorlar. Yani sürekli korku yayıyorlar.
Bu nedenle Türkiye’de yönetim, siyaset artık tehdide ve şantaja boyun eğer hale gelmiş veya getirilmiştir.
Siyasilerin bazıları bağırarak iftira atarak, yalan söyleyerek günü kurtarmaya çalışırlar.
Düşünen mantıklı insan bağırmaz.
Düşünemeyenler ise hep kavga çıkarırlar.
Bilge insanların dediği gibi:
Şerefle bitirilmesi gereken en asil görev hayattır. O nedenle insanları yaşatacağız ki devlet yaşasın.
Yazımın sonunda yüce Atatürk’ün şu sözleriyle bitirelim.
“Bir milletin, iş başında bulunan yöneticilerinde, Özel istek ve çıkar duygusu vatanın yüce görevlerinin gerektirdiği duygulardan üstün olursa memleketin yıkılıp kaybolması kaçınılmaz bir sondur."
Tanrı ülkeme birlik ve dirlik versin.