YUNANLILARIN KÖŞK-KARATEPE VAHŞETİ VE MİLLİ MÜCADELEYİ BAŞLATAN DENİZLİ MÜFTÜSÜ AHMET HULUSİ EFENDİNİN FETVASI
I.Dünya savaşı sonrası 18 Ocak 1919’da Paris’te yapılan konferansta, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesine karar verilmesi üzerine, 15 Mayıs 1919’da Yunanlılar İzmir’i işgal etmeye başladılar. On binlerce yerli Rum da ellerinde Rum bayrakları ve çiçeklerle Yunan birliklerini karşıladı. Silahlandırılmış Yunan askerleri yerli Rumlarla birlikte mahalle ve sokaklara dağılarak yağma, tecavüz ve katliama başladılar. Esas Yunan birliği kışlaya girerek kolordu komutanı dahil bütün subaylara hakaret ve işkence ederek esir kafilesi halinde iskeledeki vapurun ambarına götürüp hapsettiler. İşkence ve dipçik darbeleriyle dokuz subay şehit edilmiş, yirmi bir subay yaralanmış, yirmi yedi subaydan haber alınamamıştır. Albay Süleyman Fethi Bey de o kafilede sürüklenerek vapura götürülürken Rum askerlerinin “Zito” diye bağırması için yaptıkları baskıya karşı koymuş “Bir Türk askeri ancak milletinin büyüklerine ihtiram için ağzını açar, ellerini kaldırır” demiş, bunun üzerine de süngülenmiştir. İşgalin ilk kırk saatinde iki bini aşkın Türk öldürülmüştür.
İzmir’de tecavüz, katliam devam ederken ülkenin dört bir tarafında bu işgale karşı halk galeyana geldi ve tepki göstermeye başladı. Başta İstanbul, Erzurum, Trabzon, Ordu, İzmit, Giresun Niğde gibi illerde mitingler yapılmaya başlanıldı. İzmir’de miting düzenlenerek Redd-i İlhak Milli Komitesi oluşturuldu ve ülkenin bütün vilayetlerine sancak, kaza ve nahiyelerine telgraflar gönderilerek “Sizden gelecek destek yegane yardımımızdır. Toplantılar tertip edin, her yerlere telgraflar gönderin ve vatan ordusuna girmek için hazırlanın” diyorlardı. Bu telgraf bütün Anadolu’yu etkilemiştir. İngilizlere, hükümete ve padişaha binlerce protesto telgrafları gönderilmiştir.
Karamanlılar telgraflarında “Bugün Karaman ahalisi İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edildiği haberini almakla pek müteesirdir.”
Niğde halkı telgrafında “…İzmir ve dolaylarının Yunanistan’a ilhakı mahiyetindeki işgal edildiği haberi yıldırım düşer gibi düştü bize” demektedirler.
Akşehir ahalisi “İzmir’in işgal altına alınmasına hiçbir Türk’ün göz yummayacağı ve bu uğurda kanlarını akıtmaktan çekinmeyeceklerini” bildiriyorlardı.
Antalya halkı “Tarihi bir Türk yurdu olan sevgili İzmir’imizin bugün Yunanlılar tarafından işgal haberi kalpleri aşk ile coşan Antalya halkının kalbini kan ağlattı” diyordu. Yalvaç Müftüsü ve halk “Bütün ahali heyecan ve galeyandadır… biz daha ölmedik… gayret borcumuz ya İzmir, ya ölümdür. Vatan için ölmeye hazırız” diye haykırıyorlardı.
Giresun’da Işık Gazetesi “Hayat için güneş, görmek için göz, zülmet için ziya ne ise, İslamiyet ve Türklük için İzmir aynıdır. Elinde adalet meşalesi, dilinde hürriyeti akvam… cihana haykıranlar nerede” diye yazıyordu. Ordu ahalisi adına Belediye Reisi Hacı İzzet “İzmir vilayetinin hangi bir toprağına dikilecek Yunan bandrası Müslüman kalplerine saplanmış bir hançer demektir” diyordu. Başta İstanbul olmak üzere ve diğer illerdeki önemli gazetelerde İzmir’in işgali kınanıyor, işgale tepki gösteriyorlardı. Baş makalelerde “İzmir bir Türk şehridir, İzmir bir Türk limanıdır ve böyle kalmalıdır. İzmir Anadolu’nun kalbidir. Bir insan kalpsiz yaşayabilir mi?” deniliyordu.
Yunan birlikleri İzmir’i işgal sonrası 25 Mayıs 1919’da işgalini genişleterek Manisa, Selçuk ve Bayındır’ı işgal etti. Bu esnada Aydın’da askeri birlik olarak 57. Tümen bulunuyordu ve başında da Tümen Komutanı olarak Miralay Şefik (Aker) Bey vardı. İzmir’in işgali Aydın’da da tepkiyle karşılandı ve miting yapıldı. Mitingde “Vatanın her karış toprağı için bütün Türk milletinin son damlasına kadar kanını akıtmaya hazır olduğu İzmir’in işgaline rızalarının bulunmadığı” belirtildi.
İzmir’in işgaline Aydınlı Rumlar çok sevinmişti. İleri gelen Rumlar İzmir’deki Yunan komutanlarına giderek “Aydın’daki Türkler Rumlara katliam yapacak” diye onları tahrik ederek Aydın’ın biran önce işgali için davet ettiler. 1917 nüfus sayımına göre Aydın’da 239540 Türk, 32738 Rum, 4214 Musevi, 1945 Ermeni, 194 kişi de çeşitli milletlere aitti. Toplam nüfusu 277621 kadardı.
Aydın’a doğru İzmir-Aydın demiryolu boyunca ilerleyen Yunanlılar bir tümen kadardı ve çok güçlü askeri silah donanımına sahipti. Miralay Şefik Bey, Yunan ilerlemesi karşısında 57. Tümen Karargahını Menderes nehrinin güneyine yerleştirmeyi uygun gördü.
Bu sırada Samsun’a çıkıp Erzurum’a geçen Mustafa Kemal Paşa Erzurum’da “Türk hükümeti yabancıların elinde esirdir. Ülke toprakları işgal edilmekte, Anadolu’da gizli teşkilatlar kurularak istiklal için mücadele edilmesini” istiyordu.
27 Mayıs akşamına doğru Yunan askerleri Aydın’a üç koldan girerek bir olay ve tepki görmeden şehri işgal ettiler. Direniş yanlısı olanların teşebbüsleri ise netice vermemişti. Çine bölgesine çekilen 57. Tümen direniş cephesi oluşturmaya başlamıştı. Bölgedeki efelerle temas kurularak direniş merkezleri oluşturulmaya çalışılıyordu. Daha sonra Nazilli başta olmak üzere Denizli, Muğla, Söke, Çine, Umurlu, Köşk ve Sarayköy’de Kuvayi Milliye ve Heyet-i Milliye direniş merkezleri oluşturulmaya başladı.
4 Haziranda Yunanlılar Nazilli’yi işgal etti. İşgal ettikleri yerleri kan ve ateş içerisinde bırakan Yunanlılar tecavüz, yağma ve acımasız katliamlarda bulunuyorlardı. Yerli Rumlar da Türklere karşı saldırı, suikast, gasp ve yağma içinde idiler. İzmir ve Aydın’ın işgaline Faruk Nafiz Bey şiirinde şöyle haykırıyordu:
“Boşlukta bu sancak dalgalandıkça
Gönüller bu siyah günü anacak
Gözlerde Allah’ın nuru yandıkça
Türk ırkı altında halkalanacak”
İstanbul Kadıköy’de yirmi bin Kadıköylüye hitaben Halit Edip Adıvar İzmir ve Aydın’ın işgali için “Kendilerinin olmayan toprakları aleme tevzi etmek isteyenler Hakkın sadası önünde eğileceklerdir” diyordu.
Mustafa Kemal Paşa Amasya’dan seslenerek “İşgal kuvvetlerine karşı hazırlığınızı iyi yapın, milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” diyordu. İzmir, Aydın, Manisa, Nazilli’nin işgali bölge halkı üzerinde büyük tepki oluşturmuş, milli duyguları heyecanlandırmıştı. Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi milli mücadeleyi başlatan fetvasında bölge halkına şöyle diyordu:
Muhterem Denizlililer…
Bugün sabahın erken saatlerinde İzmir Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Bu tecavüze karşı hareketsiz kalmak din ve devlete ihanettir. Vatana karşı irtikab edilecek cürümlerin Allah ve Tarih önünde affı imkansız günahtır. Cihad tam manasıyla teşekkül etmiş dini farize olarak karşımızdadır.
Hemşehrilerim karşımıza çıkarılan dünkü tebaamız Yunana biz mağlup olmadık. Onlar öteki düşmanlarımızın vasıtasıdır. Yunanın bir Türk beldesini ellerine geçirmelerinin ne manaya geldiğini İzmir’de şu birkaç saat içinde irtikab edilen cinayetler gösteriyor. Silahımız olmayabilir, topsuz-tüfeksiz sapan taşları ile de düşmanın karşısına çıkacağız. İstiklal aşkı, vatan sevgisi haysiyet şuurumuz ile kalbimizdeki iman ile mücadelemizin sonunda zaferi kazanacağız. Bu uğurda canını verenler şehit, kalanlar gazilerdir. Bu mutlak olarak cihad-ı mukaddestir. Sizleri vatanımızı düşmana teslim etmenin çaresiz olduğunu söyleyenler düşman esareti altında olanlardır. Onlar irade ve kararlarına sahip değillerdir. Bu vaziyette onların emri ve fetvası aklen ve şer’an caiz, makbul ve muteber değildir. Meşru olan münhasıran vatan müdafaası ve istiklal uğruna cihattır.
Korkmayınız..! Meyus olmayınız...! Bu livay-ı hamd’in altında toplanınız ve mücadeleye hazırlanınız. Müftünüz olarak cihad-ı mukaddes fetvasını ilan ve tebliğ ediyorum..!
Yunanlılara karşı mücadele için yerel teşkilatlar kurulmuş Kuvay-i Milliye ve Heyet-i Milliye daha bir güçlenmişti. Yunanlılara ilk darbe 17 Haziran 1919 günü Yörük Ali Efe tarafından Malgaç baskını ile vuruldu. Yunan birlikleri bu baskınla büyük kayıp yaşadı. Türk mukavemet güçleri güçlenerek cephelerde saldırıya geçti ve 21 Haziranda Nazilli ele geçirildi. Milli güçler ve Efeler Müfrezesi başında bulunan 57. Tümen Komutanı Şefik Bey 28 Haziranda Aydın’a saldırı için hazırlık yaptırdı ve 30 Haziranda da zorlu bir saldırı ve mücadele sonucunda Aydın’ı ele geçirdiler. Bu saldırı öncesi Yunan askerleri ve yerli Rumlar Aydın’da korkunç katliam ve yağma yaptılar. Kadın ve kızlara tecavüz ettiler. Çarşı, dükkan ve evleri ateşe verdiler. Tümen komutanı Şefik Bey yanan ve yağmalanan şehri korumaya ve toparlamaya çalıştı ise de 4 Temmuzda Yunanlılar daha büyük güç ve silahlarla saldırıp Aydın’ı yeniden ele geçirdiler ve Çine’ye doğru ilerlemeye başladılar. Bu durum karşısında Türk mukavemet güçleri güney ve doğuya doğru çekildiler.
Erzurum’dan seslenen Mustafa Kemal Paşa “Tek tepe, tek kurşun kalana kadar savaşacağız” diyordu.
Yunanlıların Çine’ye kadar ilerlemeleri üzerine, milli kuvvetler güçlü cephe oluşturmaya başladı. Yunanlılara karşı mücadele için yerel teşkilatları daha güçlü bir şekilde harekete geçirmek için çalışma ve hazırlıklar yapılmaya başlanıldı. Mücadele için cephelerin örgütlenmesi ve düzene sokulması için Nazilli’de aralıklı kongreler yapıldı. Heyet-i Merkeziyenin oluşturulması kararı alındı. Yaklaşık kırk ay süren işgal sırasında en çok tahrip, katliam ve zulüm gören yerlerden birisi merkezi , kazaları ve köyleri ile Aydın olmuştur. Özellikle Köşk ilçesine bağlı Karatepe köyünde yapılan işkence, tecavüz ve katliamlar tarihe ve vicdanlara kanla yazılacak derecededir.
Karatepe köyü Osmanlı Devleti zamanında Adana, Maraş, Menteşe, Eğridir bölgelerinde yaşayan Karatepe aşiretinden bir kısmının gelip yaşamış olduğu bir köydür. Köy 7-8 km. mesafeye dağılmış mahalle ve evlerden oluşmaktaydı. Yüksek dağların sırtında kartal yuvasını andıran bir yerde bulunuyordu. Karatepe’nin önemi büyüktür. İskan edildiği yer olarak askeri açıdan, savunma bakımından yerleşim yeri çok uygun olup, aynı zamanda çevreyi gözetleme konumundadır. Köşk ilçesine yakın olup, haber almak mühimmat ve yiyecek temin etme kolaylığı vardır. Demirci Mehmet Efe uzun müddet karargah görevini Köşk ve çevre köylerde sürdürmüştür. Yörük Ali Efenin de çobanlık yaptığı bölgelerdir. Karatepe Yunan taarruzu başladığında efelerimize ve subaylarımıza ev sahipliği yapmıştır. Yunanlılara karşı yapılan bu milli mücadelede, diğer bölgelerde olduğu gibi, Köşk ve köylerde yaşayan erkeklerin elleri silah tutanları, efeleriyle birlikte Menderesin güneyindeki bölgede, Sarayköy’de, Denizli’de bulunmakta idiler.
Yörük Ali Efe Malgaç baskını ile Yunanlılara büyük bir darbe vurmuş, birçok Yunan askerini öldürmüştü. Yunan askerleri öldürülen askerlerinin intikamlarını almak için efelerin peşine düştüler. 24 Haziran 1920 tarihinde Köşk ve köylerini işgal ettiler. 24 Nisan 1921 tarihinde Atça’da, Malgaç baskınına katılan ve yardım edenleri, yerli Rum ve onlara yardım eden yerli işbirlikçiler vasıtasıyla tespit ederek Atça Çomaklı Ovasında yakalayarak, on beş kişiyi hunharca katlettiler. Yunan subay ve askerleri, katliam için efeleri ve efelere yardım edenleri bulmak için kendilerine yardım edecek yerli Rum ve yerli işbirlikçileri arıyor, yardım eden bu kişilere de ödüller veriyorlardı.
18 Şubat 1922 gecesi yerli Rumların öncülüğünde Yunan askerleri Karatepe köyüne soğuk bir kış gününde geldiler, köyün etrafını kuşattıktan sonra teker teker evlere girerek köylülerden bir kısmını evlerinde silahla tarayarak, bir kısmını da ite kaka camilere doldurmaya başladılar. Evlerde kadınların, kızların ırzlarına geçiyorlar, buldukları para, ziynet gibi kıymetli eşyaları da gasp ediyorlardı. Irza geçilen kızlardan Aliye “Ben bu duruma dayanamam, yaşamanın önemi yok” diyerek makineli tüfek ateşi önüne fırlayıp şehit olmuştur. Evlerde yapılan katliamların en büyüğü Sekiyurt mahallesindeki Kazıkların evinde olmuş ve ev halkından dokuzu şehit edilmiştir. Ancak üçü kurtulabilmiştir.
Yunan askerleri Sarı Ahmetler, Helvacılar, Mahmutlar ve Akçalar mahallelerinde oturanları Sarı Ahmet Camiinde, Sekiyurt mahallesinde oturanları da Sekiyurt Camiinde topladılar. Bu iki cami içinde topladıkları insanların üzerlerine önce makineli tüfeklerle ateş açtılar, sonra üzerlerine bomba attılar. Bu zulümler yetmiyormuş gibi ölmeyen insanlar olabileceği düşüncesiyle üzerlerine çıkıp tek tek süngülediler. Hain emellerine doymayan bu cani düşman, son olarak da çalı ve ağaç parçalarını caminin etrafına yerleştirerek, üzerlerine benzin ve gaz döküp camiyle birlikte içerideki insanları yaktılar. Hamile kadınlar, masum bebekler, savunmasız çocuklar, yaşlı dedeler, nineler diri diri silahla tarandı ve yakıldı. Kurtulup kaçmak isteyenlere yol kenarlarında, orman içlerinde, ağaç diplerinde işkence edildi, süngülendi ve şehit edildiler. Zulüm, tecavüz ve katliam sabaha kadar devam etti.
Şehit olanların ruhları hep birlikte haykırıyordu:
Sihim sihim gözyaşı, oluk oluk kan aktı
Ehl-i vatan şahittir, bizleri Yunan yaktı
Yunan işgali süresince bölgede en büyük katliam Karatepe köyünde yaşanmıştır. Sarı Ahmet Camiinde 123 kişiden 90 kişi şehit olmuş, 25 kişi yaralı olarak kaçmayı başarabilmiştir. Sekiyurt camiinde ise 56 kişi şehit edilmiştir. Evlerde ve camilerde şehit edilenlerin sayısı iki yüzün üzerindedir. Evleri, camileri, insanları yakıp yıkarak harabe halinde bıraktıkları Karatepe köyünü, sonunda terk ederek çıkıp gittiler.
Neden Köşk’e yakın Ova köyleri katliama uğramadı da daha yukarıda olan Karatepe köyü bu derece zalimce ve hunharca katliama tabi tutuldu? Bir sebebi vardı. Yörük Ali Efe ve Kuvay-ı Milliyeye destek olan Karatepe köylülerinden, intikam almak için bu katliamı yapmışlardı. Karatepe köylüleri cephelerde kahramanca savaşan Kuvay-ı Milliyeci asker ve subaylarımıza, efelerimize hazırladıkları yufkalarını, kuru incirlerini, kuru üzümlerini yedirdikleri, besledikleri için, soğuk ayranlarından da içirdikleri için hayatlarını, canlarını feda ederek ödemiş ve şehit olmuşlardır.
Karetepe’de şehit olanlar için ağıt yakılmıştı.
Ey yücelerin yücesi, Karatepe’si
Yurdumun, diyarımın en müstesna köşesi,
Sekiyurt’u, Dömen’i, Sarı Ahmetleri,
Bakardın ovalara, yöremin en yüksek tepesi.
İnciri, zeytini, cevizi, kestanesiyle,
Mis gibi havası, insanın güzeliyle,
Geçinip giderken Karatepeli,
Nereden geldi bilmem bu işkence seli.
18 Şubat 1922’de geldiler,
Çoluk çocuk, yaşlı genç demediler,
Kimimizi camide ateşe verdiler,
Kimimizi canilere teslim ettiler.
Halini arz edip sorgu sual etmeden,
Kadın erkek, insan-hayvan demeden,
Yapılacak açıklamaydı hikayeleri,
Topladılar, yaktılar hiç vakit kaybetmeden.
Mermisiyle, süngüsüyle dikilmişti karşımıza,
Bilmem ki ne yapmıştık biz bu insafsızlara,
İte kaka sürüyerek götürdüler camiye,
Böyle vahşet görülmüş mü dünyada?
Bastılar evimizi, dağıttılar yuvamızı,
Yaktılar, yandırdılar kundaktaki yavrumuzu,
Ne isterler bilmem ki biz günahsızlardan,
Kara yazmış felek, alın yazımızı.
Yıktılar köyümü, çiğnediler, kirlettiler özümü,
Daha yakamadan ellerime düğün kınamı,
Köyümün camisinde yakılmakmış nasibim,
Ben dünyama doymadan kapadılar gözümü.
1920 tarihinden itibaren Kuvay-ı Milliye Aydın ve bölgedeki cephelerde harekat, mühimmat, silah ve teşkilat yönünden güçlenerek çalışma ve hazırlık yaptı. 5 Eylül 1922’de Nazilli, 7 Eylül 1922’de de Aydın Yunan işgalinden kurtarıldı. Yunanlılar aldıkları yenilgi sonucunda Nazilli ve Aydın’dan geri çekilirken güzergahlarında bulunan köyleri ateşe verip yaktılar, yağmaladılar ve topa tuttular. Çayyüzün de, Erbeyli de, Atça da, Araplı da, Germencik Kanlı Bahçe de insanlarımızı zalimce katlettiler. Çocuk, kadın, yaşlı demeden acımasızca öldürüp, kadın ve kızlarımızın ırzına geçtiler. Milli kuvvetler karşısında bozguna uğrayan Yunan askeri, İzmir’e doğru kaçmaya başladı. Vatanın diğer batı bölgelerinde de düşman Yunan yenilmiş, İzmir’e doğru geri çekiliyordu.
Mustafa Kemal paşa Türk ordusuna İzmir’i hedef gösteriyordu
9 Eylülde İzmir’de, Yunan işgalinden kurtarıldı. Ay yıldızlı bayrağımız, İzmir Alsancak Kordonda yeniden dalgalanmaya başlamıştı.Bu vatana, bu bayrağa, Türk’e saldıranlar tarihe baksınlar. Anafartalar da, Conkbayır da, Gelibolu’da, Çanakkale’de, Seyit Onbaşılara, Yahya Çavuşlara, Salih Çavuşlara, Teğmen Mehmet’e, Binbaşı Hakkı’ya baksınlar. Erzurum’da, Sarıkamış’ta Kara Fatmalara, Nene Hatunlara baksınlar. Maraş’ta Sütçü İmam’a, Antep’te Şahin Beye, Urfa’da Ali Saim’e, Adana’da Tayyar Rahmi’ye sorsunlar. Ülkenin dört bir tarafında tarih boyunca yatan şehitlere sorsunlar. Büyük şair Mehmet Akif İstiklal Marşımızda vatanı, bayrağı, şehitleri çok anlamlı ifade etmiştir:
Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak,
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak,
O benimdir o benim milletimin ancak.
Dalgalan sende şafaklar gibi ey şanlı hilal,
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal,
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal,
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklal.
KAYNAKLAR
Musa İlhan – Kurtuluş (İstiklal Harbi Gazetesi) Mercek Gazetesi – 2010 Aydın
Aydın İl Tarihi – Valilik İl Kültür Yayını – 2010
Sebahattin Burdan – Yörük Ali Efe 1994
Mustafa Turan – Yunan Mezalimi Ank. 1999
Sadettin Demirayak – Karatepe Şehitliği Bilgi Dosyası