Değerli okuyucular bir büyümüz meydanlara çıktığında kendine hâkim olamayarak veryansın ediyor. Ne diyor.
“Ya tarih olacağız; ya tarih yazacağız!..”
Tarih yazmak adına tarih olmayı göze alan ihtirasın peşinden sürüklenenler, tarihi analizinden yoksun beyinler, ülkelerinin başlarına beladan başka bir şey getirmemişdir.
Her gün öfke ve kinle allanıp pullanıp, meydanlarda nutuk malzemesi yapılan hezeyanların bir son bulmasını istiyor artık akıl, izan ve vicdan sahipleri!..
Bir gün alay edilen, diğer gün küçümsenen, bir başka gün mahalle kavgacıları ağzıyla hakaretler edilen, gözdağı ve korkularla sindirilmek istenen toplumlar üzerinden tarih yazılamaz olduğunu, birileri hala öğrenemediyse; artık bu vatandaş oyları ile seçimlerde bunlara öğretmeli…
Sıradan bir kişinin ağzından duyulduğunda bile, kan donduran, vicdan, akıl ve izanı susturan, siyasi muhaliflerine hasımlığı yakıştıran bir zihniyetin yazacağı tarih, siyasi değilse bile ahlaki çöküntünün tarihidir. Ahlaki çöküntü, ne hak tanır, ne hukuk, ne dirlik ne de düzen!.. Ve; ne de huzur bırakır toplumda!... Böylesi bir kaosluk bir ortam, düşmanlardan ve hainlerden başka kimin işine yarar!...
Edepli olmak; edepli olmayı dilemekten çok daha önceliklidir…!?..
“Dürüst ol; dürüst!” söylemi ile kişi kendi dürüstlüğünü kanıtlamış olamaz!..Edepli olmayı dileyen, dürüst ol naraları ile toplumları peşinden sürükleyenlerin, ilk yapması gereken iş; kendi edep ve dürüstlüklerini söylemleri ile değil; eylemleri ile ortaya koymasıdır.
Yoksa; her meydanda yüzlerce kere tekrarlanan “Edep ya huuu!”larla; yırtınırcasına tekrarlanan “Dürüst ol dürüst!” söylemleriyle ne edepler takınılır; ne dürüstlükler kanıtlanır!...
Kan davalıların düşmanlıklarını siyaset söylemine taşıyan bir zihniyet, sırf, siyasi düşüncesi örtüşmüyor diye, muhaliflerini hasım ilan eden bir zihniyet, nasıl, kiminle, kimin için tarih yazacak!... %50’nin dışlanması ile yazılacak tarih, yıkımdan başka ne getirebilir!..
“Ya tarih olacağız; ya tarih yazacağız!..”
Ama aynı sözün altında, inatlaşma var, ölçüsüzlük var, gözü karalık var. Hatta dayatmacılık var. kaba kuvvet var!.. Ama, yazılacak tarihin mahiyeti yok!..
Atalarımız, ne güzel söylemişler. “dil söyler saklanır; belaya baş katlanır!.”
İşte işin düğümü de burada!..Tarih yazmanın ödülü Baş’lara; tarih olmanın bedeli de, kellelere ihale edilir çoğu kez.
“Ya tarih yazmak, ya tarih olmak!.” Sonu belirsiz, karanlık bir kararlılık!..
Tarih, kişisel ihtirasları ile tarih yazmaya kalkanların cesetleri ile doludur!...Ne yazık ki; o ceset yığınlarının altında milyonlarca kurbanlar da vardır halktan!..
Bu gibiler kendi ihtirasları uğruna döktükleri kanlarda boğulup gitmişlerdir. Ama, acıların en büyüğünü ihtiraslara kurban edilmiş kitleler çekmiştir!...
Bir mayıs işçilerin ve emeğin bayramı bu sene de çalışan işçilere bu bayram zehir olmadı mı?
Sayın Başbakanımızda meydanlarda ne diyor: “Biz bayramlığımızı ve kefenimizi giyerek geldik aynı zamanda baldıran zehiri de içmeye hazırız” diyor
Sayın başbakan meydanlarda bu konuşmaları yaparken büyük filozof Sokrates’in o tarihi meşhur savunmasını hatırladım.
Çözüm sürecini kastederek:
“Bedeli ne olursa olsun baldıran zehiri
İçmeyi göze alarak bu süreci sürdürüyoruz”
Diyerek, bir bakıma kendisini Sokrates ile
Özdeşleştiriyor.
Acaba öyle mi? Örneğin:
Sokrates; Siyasal iktidarların icraatlarını sorguluyor.
Başbakan; Kendi icraatlarını sorgulayanlara kızıyor ve bertaraf etmeye çalışıyor.
Sokrates; Sanık durumunda olup, kendisini ve ahlaki değerlerini savunuyor.
Sokrates; Gençlere, olayları akıl ve mantık süzgecinden geçirmeyi ve sorgusuz
Sualsiz biat etmemeyi öğretiyor.
Başbakan; Kindar nesil yetiştirmeyi amaçlıyor.
Sokrates; Haksızlıktan sakınmayı öğütlüyor.
Başbakan ise söylemleri kinci ayrımcı ve biat esasına göre
Sokrates; Bilime değer veriyor. Şarlatanlığı ve hurafeleri reddediyor.
Acaba Sayın başbakan yukarda Sokrates’in savunmasında söylediklerine ne diyecek.
Sizler yolsuzlukları gün yüzüne çıkan bakanlarınızı yüce divana gönderdiniz mi? Yolsuzluk ve hırsızlık yapanlardan hesap sorabildiniz mi?
O nedenle benim kanımca Halk Ozanı Musa Eloğlu’nun dediği gibi AKP için artık yolun sonu göründü.
Artık gelecek iktidar bu yolsuzlukları haksızlıkları bütün milletin gözleri önünde yapılan zulümlerin mutlaka ama mutlaka hesabın soracaktır.
CHP, MHP ve diğer partiler bu seçimde çok çalışmalı ve bir umut olmalılar.
*************
Tevfik Akbaş.
Değerli okurlar sevilen, sayılan ve duayen gazeteci Tevfik Akbaş’ın hanımı elim bir trafik kazası nedeniyle hayatını kaybetti.
Bey cami’nde Sayın Tevfik Bey gerçekten çok üzüntülü idi. Nasıl olmasın yıllarca süren bir hayat arkadaşını kaybetmişti.
Bütün basın mensubu arkadaşlar Tevfik Beyi yalnız bırakmadılar.
Efeler Belediye Başkanımız Sayın Mesut Özakcan, belediye meclis üyeleri de
cenazede hazır bulundular.
Sayın Belediye Başkanı Mesut Özakcan, Tevfik Beyin yanından hiç ayrılmayarak tesellide bulundu.
Ayrıca merhumenin tabutunu musalla taşından alarak cenaze arabasına konuncaya kadar omzunda taşıdı.
Tevfik beyin kızı Mesut Başkanın boynuna sarılarak ağladı.
Yirmi beş yıldır tanıdığım aynı zamanda yazlık komşum olan Mesut Başkan her zaman olduğu gibi o günde özverili ve insancıl olduğunu bir daha gösterdi.
Ben de bu iyilik timsali sayın başkanımı canı gönülden teşekkür ediyor. Tevfik kardeşime de sabırlar diliyorum.