O sabah telefonun acı acı çalmasıyla uyandım. Telefonda karakol nöbetçi memuru Mahir ''Efendim kusura bakmayın. Taşdelen köyünde büyük bir katliam olmuş'' dedi. Önce şaşırdım. “Mahir kim haber verdi” dedim. ''Efendim jandarma komutanımız yüzbaşım ve emniyet amirimiz de hemen oraya gittiler.'' “Mahir jandarma komutanlığının alt sokağında kaymakamlık şoförü Hacı var. Hemen onu alıp lojmana gelin koruma polisi Veysel’e de haber verin. Karakola uğrasın. Ona da yeteri kadar mermi ve el bombası verin. Beni hemen lojmandan alsınlar'' dedim. Hanım ''ne olmuş?'' dedi. ''Yok, bir şey. Sen kalkma'' dedim. Az sonra şoför ve koruma polisi lojmanın önüne geldiler. Yola çıktık Ortalık karanlıktı. Gökyüzünde yıldızlar parlaktı. Taşdelen yolunda ilerlemeye başladık. Şoföre ''aracın farlarını yakma” dedim. Her an bir ateşle ve saldırıyla karşılaşabilirdik. Pusuya düşebilirdik.
Yarım saat sonra ağaçlıklı dar ve virajlı yolları geçtikten sonra Taşdelen köyüne vardık. Köye girer girmez korkunç çığlıklarla karşılaştık. Bizi gören vatandaşlar aracın etrafını sardılar. Araçtan iner inmez “kaymakam, kaymakam” diye bana sarılmaya başladılar. Köyün taş binası okuldu. Oraya girdim. Yüzbaşım ve emniyet amirim de oradaydılar. Beraberce katliam yapılan evleri dolaşmaya başladık. Hayatımda gördüğüm en vahşi katliamdı. Korucuların alilerine saldırmışlardı. Bir yaşındaki bebekleri bile kurşunlamışlardı. Duvarlarda parçalanan insan vücudunun parçaları vardı. Her taraf kan gölüydü.
Her taraf ölüm kokuyordu. Hava aydınlanmaya başlayınca işin korkunçluğu daha belirgin ortaya çıkmaya başlamıştı.
Az sonra ilçe savcısı bayan da geldi. Gördüğü vahşet karşısında dayanamadı. Bayıldı.
Okul öğretmenleri korkudan okulun kapısının arkasına çömelmişler öyle ce donmuş kalmışlardı. Etrafa donuk donuk bakıyorlardı.
Saat dokuza geliyordu. İçişleri bakanımız Yıldırım Akbulut ve o zaman jandarma genel komutanı olan Hulusi Sayın paşam ve vali bey üç helikopterle gelmeye yola çıkmışlardı. Okulun önüne hemen bir masa koydurdum. Komanda komutanına askerleri bakanımızın konuşacağı masanın on metre uzağına sıralanmasını ve gerekli emniyet tedbirlerini aldırmasını söyledim. Gerekli tedbirler alındı. On beş dakika sonra Helikopterler geldi. Okulun önünde toplanan halk bakanımızı ve komutanımızı karşıladılar. Komutanımıza ve bakanımıza hıçkırarak sarılmaya çalışıyorlardı.
Bakanımız ve komutanımızla okula girdik. Sınıfın birinde onlara olan olay hakkında ayrıntılı bilgi sundum. Bakanımız ve komutanımız okulun dışına çıktılar. Koyduğumuz masanın başına geldiler. Bakanımız “kaymakam bey o askerleri aradan çekin” dedi. Komanda komutanına işaret ettim. Bu arada ne olur ne olmaz diye sivil güvenlik görevlilerini bakanımız ve komutanımız etrafına yerleştirdik. Bakanımız çok sakindi. “Biz büyük bir devletiz. Bu belaların altından elbirliği ile kalkmasını da biliriz. Devletimizle kimse baş edemez. Katilleri döktükleri kanda boğmak boynumuzun borcu” dedi. Vatandaşlar hala hıçkırıklarla ağlıyor ve feryat ediyorlardı. O sırada ailesinden onüç yakınını kaybeden korucu başı Abuzittin'i de bakanın yanına getirdiler. Bakanımız korucu başını alnından öptü. ''Başın sağ olsun”dedi. Korucu başı vakarlı ve cesurca ''Vatan sağ olsun paşam'' diyebildi. Bakanımız bana döndü.'' Kaymakam bey ben gerekli maddiyatı göndereceğim. Korucuların tüm ihtiyaçlarını giderin. Bankada adlarına hesap açtırın. Koruculara da yeni evler yapın'' dedi. ''Baş üstüne bakanım'' dedim. Bakanımız ve komutanımız az sonra helikopterleriyle köyden ayrıldılar. Köyde katliamla delik deşik yapılan vatandaşlarımız okulun üzerindeki meydana yan yana yatırılmışlardı. Savcının ve doktorun bakmasından sonra da köy mezarlığına gömülmeye başladılar.
Köyden ayrılıp eve geldim O günden sonra kendi çocuklarımın yüzüne bakamadım. Hep delik deşik yapılan ve o daha yaşına girmemiş bebek ve çocuklar gözlerimin önüne geliyordu. Elimde olmadan bir insan bu kadar acımasız ve vahşi olamaz olmamalı diye mırıldanıyordum.
Bir hafta sonra bakanımızın dediği para yardımı geldi. Korucuların adına bankada hesap açtık. Evlerini yapmaya başladık.
Yıldırım Akbulut bakanımızla burada tanışmıştım. Sonradan ara sıra telefon eder ve köyde yaptığımız çalışmalar hakkında bilgi alırdı. Köyde korkunç katliam karşısında sakinliği, tane tane konuşarak olayı anlatması, köylüleri yatıştırması onlara devlet baba güveni vermesi o kadar samimi ve içtendi. Ki bundan sonra olaylar karşısında hep bakanımızın bu olgun, olayları kavrama ve en acılı toplumu bile ikna etmesini hep kendime meslek hayatım boyunca örnek aldım.
Yıldırın Akbulut bakanım güven demekti. Şefkat demekti Allah rahmet etsin.