Dünyamızda sömürgecilik konusunda yeni yaklaşım ve anlayış, sömürgeciliğin yeni yüzünü gizlemeye yöneliktir. Yeni metotlar geniş halk kitlelerinden saklanmaktadır.
Yeni sömürgecilikte tepeden tabana doğru belli merkezlerden yönlendirilen bir örgütlenme vardır. Acımasız kapitalist ve liberal sistemde palazlanan sermaye, tekelleşmekte, birleşmekte ve bütün azgelişmiş ülkelerdeki tüm üretim araçlarını ele geçirmekte, tüm üretim ilişkilerini kendi istedikleri şekilde yönlendirmektedir.
Sömürgeciğin bu türü ikinci Dünya savaşından sonra görülmektedir. Büyük savaştan sonra Avrupa’nın yeni imar edilmesi, ekonomik yönden kalkındırılarak pazar olanaklarının genişletilmesi için Truman ve Marshall yardımı yaklaşımları, NATO gibi askeri kuruluşlar, bu yeni sömürgecilik anlayışını temellendiren unsurlardır.
Askeri harekete başvurmadan veya buna gerek kalmadan azgelişmiş ülkenin ekonomik değerleri ele geçirilmekte ve yaratılan değerler merkezdeki sömürü odaklarına aktarılmaktadır. Sömürülen ülkenin montaj sanayi, ağır sanayi gibi alanlarda gelişmesine sözde izin verilmektedir ama aslında o sanayilerde asıl teknoloji ve gerekli aksamların bu sömürgeci ülkelerden alınması için zorlamalar ortaya konmaktadır. Sömürgeci sermaye sömüreceği ülkenin gümrük duvarlarını anlaşmalarla aşmakta ülkenin hammaddesinden, ucuz işgücünden, beyin gücünden yararlanılmakta, aynı zamanda üretilen malların satılması için pazar alanlarını genişletmektedir.
Yeni sömürgecilik uygulanmaya başlamasından sonra yerleşik politikalar, kendi kendine yeterlik ilkeleri, ulusalcılığa dayanan politikalar kaldırılmaya ve söndürülmeye çalışılmaktadır. Bu politikalar yerini, merkezi sermayelerle anlaşmalara, uluslar arası çok yönlü ilişkilere ve bağımlılıklara bırakmaktadır.
Azgelişmiş ülkelerde yerleşim yerleri ve bölgeleri arasında dengesizlikler başlamakta, kırsal kesim boşaltılmakta, tek tip insan yaratılmaktadır. Bu yeni insan modelinde düşünme, ülke sorunlarına, haksızlıkara kafa yorma yoktur. Bu tip insan modelinde sadece çalışmak ve pazarına sürülen malları tüketme vardır. Zaten istese de üretim araçlarına sahip olması ve üretim ilişkilerini yönlendirmesi olanağı yoktur. Onun yaşayabilmesinin tek amacı merkezi sömürge odaklarının zenginliğine biraz daha fazla katkı sağlamaktır. Üretmeyeceksin, ülkenin geleceği ile düşünmeyeceksin, önüne konan malı tüketeceksin, merkezi sömürge odaklarından yönlendirilen düşüncelere göre hayatını yönlendireceksin.
Artık zamanımızda dünyaya mali sermaye tekelleri hâkim olmuştur. Sömürü merkezlerine, sömürülen ülkelerin uzaklıkları pek önemli değildir. Dünya bir köyden bir köye gidecek kadar küçülmüştür. Tekelci sermayenin dünyadaki dolaşımını engelleyen hiçbir engel kalmamıştır.
Tekelci sermayelerin oluşturduğu sömürge odakları önceleri sadece sömürecekleri ülkelerin hammadde kaynaklarını ve zenginliklerini kendi sömürge merkezlerine götürmek için her türlü zorbalığı kullanırlardı. Zamanımızda ise bilimin, ulaşımın teknolojinin gelişmesi, kapitalist sistemin doruk noktasına çıkması ile sömüreceği ülkelerin ham madde kaynaklarına, ucuz işgücüne ve pazarına göz dikmektedirler. Demokrasinin, insan haklarının ekonomik örgütlerin.askeri birliklerin savunmanın arkasına sığınarak sömürge politika ve sistemlerini pekiştirmektedirler.
İşte, ülkemizin son yirmi beş yıl içinde uğradığı çalkantılar, sistemle hesaplaşmalar, dirençler, işbirlikçi faaliyetler yukarıdan beri açıklamaya çalıştığım merkezi sermeyenin ülkemiz üzerinde diğer az gelişmiş ülkelerde olduğu gibi yürüttüğü siyasetten kaynaklanmaktadır. Bu konuyu göz ardı yapar kendimiz için gerekli tedbirleri almazsak ülkemiz de bireyler olarak birbirimizi anlamakta zorlanabiliriz.
Sermaye tekelleşip belli merkezlerde odaklaşınca sömürünüm şekli de değişti. İnsanların sahip olduğu manevi değerler, gelenek görenekler, kültür farklılıkları yok edilmeye başlandı. Ülke sınırları içinde yaşayan değişik kökenli insanlar birbirlerine düşman yapılarak ülkeler parçalanmaya başlandı. Örneğin Yugoslavya parçalandı. Ufak devletler ortay çıktı. Çünkü ufak topluluklar daha kolay yönetilebilirdi.Tarihi geçmişler ve millet olmanın getirdiği kimlikler yok edilmeye başlandı..Dünyamızda sadece çıkar ve maddi değerler hakim olmaya başlandı.
Sermayenin tekelleşip odaklanmasından sonra gelişmiş ülkeler küreselleşen sermayenin hâkimi olarak kendi güçlerini dünyada diğer azgelişmiş ülkeler üzerinde hissettirmeye başladılar. Bazen istedikleri ülkeleri işgal etmekten çekinmemeye başladılar. Artık dünyamızda güçlüler güçsüzleri, haksızlar haklıları ezmeye başladı. Bu adeta meşrulaştı. Ülke ekonomik yönden güçlü ise sömürdüğü ülkelerde kendilerine yardım edecek işbirlikçileri de yarattı. Ekonomik ortaklıklar şirketler işbirlikçi çıkar grupları olarak ortaya çıkmaya başladılar. Sömüren ülkeler veya odaklaşan tekelci sermayeler sömürdüğü ülkenin siyasi ve ekonomik yaşantısını yönlendirmeye başladılar. Ekonomik kriz etkisiyle işyerleri kapanmaya, işsizlik baş göstermeye başladı. Bu çalkantılı dönemde kendilerine düşük ücretle iş bulabilenler de kendi kişiliklerini, tarihi geleneklerini ve en önemlisi kişiliklerini ve milliyetlerini inkâr eder hale gelmeye başladılar. Depolitize hale getirildiler.
Bu çalkantılı dönemden en az zararla çıkmanın yolu, Atatürk ün ilkelerine yeniden sarılmak, onun tam bağımsızlık ilkesi etrafında, kuvvay- ı milliye ruhuyla yeniden kenetlenmektir. Elbette dünyanın gidişatına ayak uyduracağız. Ama bunu Atatürk gibi onurumuzu ezdirmeden, ülkemize ve Türk insanına zarar verdirmeden yapmak zorundayız. Dünyada bazı birlikteliklerde özümüzü kaybetmeden, başımız havada ve yine tarih sahnesinde atalarımıza yaraşır şekilde yeniden yerimizi almalıyız.