Ortadoğu kaynamaya devam ediyor.
DEAŞ tarafından İran’da yapılan bombalı eylemler sonrası cephe, genişleyecek gibi görünüyor.
Hemen peşinden ABD, Ortadoğu’dan ayrılacak haberleri servis edilmeye başlanmıştı.
Hepsi de maksatlı haberler.
Kimsenin bir yerlere gittiği yok;
Ortadoğu’daki İran destekli grupların, Irak-Ürdün sınırı bölgesindeki ABD üsleri ile Erbil şehrindeki İsrail karargahına yaptıkları saldırılar sonrası bölge, yeni bir sürece sokuldu.
Tam da Teksas eyalet sınırlarının güvenliği meselesinin, ABD kamuoyunda yüksek sesle tartışıldığı ve hatta bağımsızlık ilan edilmesine gidebilecek bir sürece girildiği bir döneme denk getirilmesi de düşündürücüdür.
Ordu ile Teksas Eyalet güvenlik güçlerinin karşı karşıya gelmesi an meselesiydi.
ABD, İran’ı da vuracakmış gibi yapıyor ama o işler, artık o kadar kolay değil;
Çin, İran’a dört yüz milyar dolar para yatırdı ve petrolün büyük bölümünü de İran’dan alıyor!
Hürmüz Boğazının, ham petrol taşıyan tanker trafiğine kapatılması, müttefikleri AB’nin de işine gelmediği gibi Çin, Japonya ve Güney Kore’nin de işine gelmez.
İran’a saldırmak için üç defa düşünmesi gerekiyor.
İran ile olası bir savaş mümkün görünmüyor.
Şah devrildikten sonra iktidara gelen Humeyni yanlıları, Tahran’daki ABD Elçiliğinin 52 çalışanını rehin almışlardı (1979). Amerikalılar, rehineleri kurtarmak için Nevada’da yeni bir Tahran inşa ettiler ve kurtarma operasyonu için 50 defa da prova yaptılar ama operasyonu yüzlerine gözlerine bulaştırmışlardı.
ABD’nin savaşarak kazandığı toprak yoktur varsa da dönemseldir.
Kaybedecek bir şeyi kalmayan uluslar, ABD ve Müttefiklerini hep yenmişlerdir.
Kore’den, Kore’yi bölerek kurtuldular.
21 yıl süren Vietnam Savaşını kaybettiler ve savaş sonrası iki halk birleşti. Amerikalılar da Vietnam’da ölen askerleri için Washington’da 50 bin kişilik anıt mezar yaptılar.
Afganistan’dan kaçtılar.
Bölge dinamiklerinin izleyeceği uyumlu ve tutarlı politikalarla Irak ve Suriye’den de kaçacaklardır.
Uçak gemileri ve Toma Hawk şovları ile psikolojik üstünlük kurup uzaktan savaşmayı tercih ederler.
Onları başarılı kılan ve büyüten yerli işbirlikçileridir.
ABD, 2.5 savaş doktrininden vazgeçeli yıllar oldu…
Gazze, İran, Yemen, Suriye ve Lübnan’da aynı anda savaşamaz.
Yemen’deki Husiler ile Lübnan’daki Hizbullah’ı vurmak için planları işliyor ama Fransız donanması olası bir Yemen saldırısı için biz yokuz diyerek savaş gemilerini Kızıldeniz’den çektiler.
Neden?
Husiler’in Kızıldeniz’de vuracağı gemiler, Süveyş kanalı trafiğini olumsuz etkileyecektir.
Bu da ham petrol ve gıda yüklü gemilerin, Ümit Burnunu dolaşacak olması demektir ki Avrupa’ya gecikme ve maliyet olarak yansıyacağı kesin;
Avrupalılar, Rusya’ya dönerler mi?
Zamanı gelince onu, Alman ve Fransız halkları belirleyecektir!
İsrail’in güvenliği, Gazze (HAMAS) ile sınır değil demişlerdi. Buna göre en yakın ikinci düşman Hizbullah olarak görüldüğü için hedef; Lübnan’dır.
Lübnan’ın, inançlar yapısına baktığımızda yüzde 39’u Hristiyan’dır. Fransızların yaptığı Anayasaya göre devlet başkanı da Hristiyan, Ortodoks Marunilerdendir.
Lübnan ordu birliklerinin yeniden eğitilmesi hususunda İngiltere dışişleri Bakanı David Cameron, arayışlarını sürdürüyor.
Hristiyanları, Hizbullah’ının esir almışlığından kurtarıp Lübnan’ı özgürleştirmeyi de uluslararası kamuoyuna gerekçe olarak sunarlar…
1983’deki kuyruk acılarının intikamları da içinde;
Bu, yeni bir göç dalgası demektir.
Parası olan Lübnanlıların tercihi ve hedefi Fransa’dır.
Altı milyonluk bir ülke insanından ne kadarının mülteci ya da sığınmacı olabileceğini bilmek mümkün değil ama bir milyon rakamı bile ürkütücü olmalıdır.
Lübnan’ın Güneyi İsrail’dir. Hiçbir Lübnanlı o topraklara alınmaz/giremez.
Lübnan’ın doğusu ve kuzeyi de Suriye topraklarıdır ve olası bir göç dalgasının da potansiyel merkeziymiş gibi görünüyor.
Suriye, şu anda varoluş mücadelesi verirken mevcut konjonktür içinde olası bir milyonluk sığınmacı/mülteci dalgasını asla göğüsleyemez. Araplar para verse bile; dolayısıyla Esad, açacak olduğu göç koridorundan bu sığınmacıları, Cilvegözü ve Yayladağı gümrük kapılarına sevk edecektir.
Bunun hesaplarını bugünden yapmak zorundasınız.
Altı milyon yetmemiş gibi bir milyon fil daha!
Bunu kaldıramayız.
Yapılacak iş bellidir.
İsrail ve havarilerine; şayet Lübnan’a bir saldırı olursa diye başlayan bir metin hazırlayarak; Türkiye’ye akacak mültecilerin tamamının, Gaziantep, Kilis, Hatay, Adana’dan otobüslerle Yunanistan ve Bulgaristan üzerinden Avrupa’ya geçişleri sağlanacaktır sözleri hem devlet hem de televizyonların nöbetçi stratejistleri tarafından işlenmelidir…
Bundan sonrasını Ursula von der Leyen ve Charles Michel düşünsün!
Bu korkuyu Avrupa’ya salarak Lübnan işgalinin önene bile geçilebilir.
“Şüyuu vukuundan” denir ya!
Polonya, Rusya ile Ukrayna savaşından en ağır darbeyi yiyen devlet olarak havluyu NATO’nun önüne atmıştır. 10 milyon kilometre karelik alanda, 450 milyon insanın yaşadığı medeni, zengin ve kibirli Avrupa’nın, 1 milyon Ukraynalıyı bakamadıklarını gördük.
Olası bir milyonluk yeni dalga, onları terbiye etmek için yeterli olacak ve İsrail-Hamas savaşını da pozitif yönde etkileyebilecektir.
Ya savaşa destek vermeyecekler ya da geleni içeri alacaklardır!