Yazmak Yada Yazmamak

Mehmet KIZILASLAN

Bazen yazmamın ya da yazmamamın hiçbir önemi olmadığını düşünüyorum. Onun için de bir hayli zamandır yazmama konusunda direniyorum.

Senin yazılarını kim okuyor? Diyorum kendime

Okuyanlarda, neyi değiştirebiliyorsun?

Fikirlerin zaten çoğu kez anlaşılamıyor.

Anlaşılsa da, anlayanların da elinden bir şey gelmiyor. Onları da üzüyorsun.

Buna benzer oldukça çok düşünce benim yazmamı engelliyor.

Direnmek istiyorum bütün yanlış bildiklerime. Ama onlar sadece benim yanlış dediklerim ya da benim gibi çok az insanın, yanlış dediği şeyler değil mi?

Birçok insan için yanlışlar çok farklı. Çünkü öğrendiğimiz birçok bilgi bizlere, başkaları tarafından hazır lokmaların ağzımıza verilmesi gibi, beyinlerimize zerk edildi, edilmeye devam ediyor. Gündeme takılıp kalmalarımız bundan değil mi?

Düşünmek, sorgulamak gibi bir zahmete de katlanmak istemedik hiçbir zaman. Çoğunluk nereye gidiyorsa orası doğrudur zannettik. Oysaki “Çokluğunuz, biriktirdikleriniz de, kibirlenip durmanız da  size bir yarar sağlamadı der A’raf takiler….. 7/48

Bizler hep çok olmamızla, biriktirdiklerimizin çokluğu ile, kalabalık olmalarımızla övüne duralım. Acaba yaptıklarımızın ne kadarı doğru?

Bu yazımı yazarken bir dostum abim geldi. Yazı yazmaya çalıştığımı görünce, ona okudum, yazdığım yukarıdaki kısımları.

O ise bana “ Sakın ha yazmayı bırakma, doğru bildiklerini yazmaya devam et. Yeter ki sen O nun için yazmayı çalış. Bak önünde iki kitap açmışsın yazmaya çalışıyorsun.

Sakın bundan vazgeçme. Hiçbir kimse peşinden gelmeye bilir. Söylediklerini dikkate almaya bilir. , Nuh peygamber 950 sene İslam’ı anlattı çocuğunu ikna edemdi. Lut peygamber senelerce İslam’ı anlatı karısını ikna edemedi. Hazreti İbrahim İslam’ı anlattı ateşlere atıldı. Sakın ha bizim kendimizi onlarla bir tuttuğumuzu zannetmesinler.” Diye devam etti sözlerine ama ben bu kadarına yer verdim.

Bizim anlattıklarımız yazdıklarımız ne ki, İslam’ın doğruları yanında; Aklımızın erdiği kadar, dilimizin döndüğü kadar, doğru bildiklerimizi sorgulamaktan başka.

Ondan aldığım cesaretle sizlere sesleniyorum dostlarım. Doğru bildiğimiz şeylerin  bazıları doğru olmaya bilir diye düşündüğünüz olduğu zaman, bu düşüncenizin ardına düşün korkmayın. Sorgulayın, ölçün, biçin, tartın Allah aşkına. Kalabalıkları belirlediği gündeme  takılıp kalıp gerçeklerden uzaklaşmayın.

Mesela şu düşüncenin sorgulanmasından başlayabilirsiniz düşünmeye, “Allaha ulaşmak için bir tarikatın müridi olmanız şart mı?” Olmanız istenir genellikle. Muhakkak, onların birçokları, Kur’an daki doğruları anlatırlar, ama şart mıdır, mürit olmak.

Bir tarikatın müridi olduğunuzda şeyhinizin izni olmadan cennete gidebilir misiniz?

( 30/ 32 )Rum suresinin 32. Ayetinin ne anlattığını isterseniz yerinden okuyarak siz karar veriniz. Bu sefer hazır ayeti yamayacağım. Hepinizde bilgisayar yoksa bile, bir meal vardır nasılsa, isterseniz  unu astığınız duvardan indirip, bir bakınız ne yazıyor. Ona emanet olunuz.   

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.